31 Ocak 2010 Pazar

Beylerbeyi Sarayı

Ne zamandır aklımda bu güzel saraydan bahsetmek...Güzel dostlarımla beraber gittiğim ve hayran kaldığım bu sarayın etkisi hala içimde... Gidip görmenizi şiddetle tavsiye ederim. Malum 2010 Kültür başkenti olan İstanbul birbirinden güzel yapılara sahip...

Saray, boğazın kıyısında çok güzel bir yerde. Bir rehber eşliğinde gezdim ve her nesneyi hayranlıkla inceledim. Tarih kesinlikle sadece kitaplardan öğrenilmez bir kez daha bunu anımsadım.

Saraydan aklımda kalanlar ise; tavanlardaki denizcilikle ilgili resimler, birbirinden güzel vazolar, padişahın yaptığı veya çizdiği ahşap çalışma masaları, çeşitli ülkelerden gelen vazo, heykel vs.ler...

Saray hakkında ayrıntılı bilgiyi buradan okuyabilirsiniz...

Ayrıca sarayın 3D halini gösteren ve sarayın içinde gezebileceğiniz müthiş bir site buldum. Resmin üzerine tıklayarak indirin ve sarayın içinde gezin...Buraya tıklayın.

İçinizi tarih kokusu saracak...

29 Ocak 2010 Cuma

Cüce Sıralaması

Bir araştırma yaparken rastladım bu "cüce"ye ve hemen not aldım. Soyadımı taşıyan bu sıralama algoritması beni pek bi cezbetti.

Bakalım wikipedia ne demiş:

Cüce sıralaması (Gnome sort), bilgisayar bilimlerinde kullanılan araya sokmalı sıralamaya benzer bir sıralama algoritmasıdır. Ara sokmalı sıralamadan farkı kabarcık sıralaması yönteminde olduğu gibi, bir elemanın sıralanan dizideki yerine birçok yer değiştirme yoluyla gelmesidir. Cüce Sıralaması adı algoritmanın yönteminin mitolojideki Hollanda cücelerinin (gnome) bir dizi çiçek saksısını sıraya diziş biçimine benzemesinden kaynaklanmaktadır.

Pseudocode:
function gnomeSort(a[0..size-1]) {
i := 1
j := 2
while i < size - 1
if a[i-1] >= a[i]
i := j
j := j + 1
else
swap a[i-1] and a[i]
i := i - 1
if i = 0
i := 1
}

Aslında bahçıvan mantığı şu: Önceki ve sonraki çiçek saksısına bakar; eğer doğru sıradalar ise bir saksı ileriye adım atar, doğru sırada değillerse saksıları yer değiştirir ve bir saksı geriye adım atar. Sınır değerleri için: Eğer bir geride saksı yoksa ileri adım atar; eğer bir ileride saksı yoksa iş bitmiştir.

Karmaşıklık en iyi O(n) , en kötü durumda O(n^2)

C Kodu:
#include<stdio.h>

void gnomesort(int , int []);

void main(){

int ar[4]={5,3,2,4};

gnomesort(4,ar) ;

}

void gnomesort(int n, int ar[]) {
int i = 0;

while (i < n) {
if (i == 0 || ar[i-1] <= ar[i])
i++;
else {
int tmp = ar[i];
ar[i] = ar[i-1];
ar[--i] = tmp;
}
}

for(i=0;i<n;i++)
printf("%d\n",ar[i]);
}


Örnek:
Sıralı olmayan bir dizi verilsin, a = [5, 3, 2, 4], Cüce sıralaması “while” döngüsü boyunca aşağıdaki adımları gerçekleyecektir. “Geçerli konum” kalın gösterilmiştir:

Geçerli dizi Yapılan işlemler
[5, 3, 2, 4], konum == 0, arttır konum:
[5, 3, 2, 4], a[konum] < a[konum-1] , yer değiştir ve azalt konum:
[3, 5, 2, 4], konum == 0, arttır konum:
[3, 5, 2, 4], a[konum] > a[konum-1], arttır konum:
[3, 5, 2, 4], a[konum] < a[konum-1] , yer değiştir ve azalt konum:
[3, 2, 5, 4], a[konum] < a[konum-1] , yer değiştir ve azalt konum:
[2, 3, 5, 4], konum == 0, arttır konum:
[2, 3, 5, 4], a[konum] > a[konum-1], arttır konum:
[2, 3, 5, 4], a[konum] > a[konum-1], arttır konum:
[2, 3, 5, 4], a[konum] < a[konum-1] , yer değiştir ve azalt konum:
[2, 3, 4, 5], a[konum] > a[konum-1], arttır konum:
[2, 3, 4, 5], a[konum] > a[konum-1], arttır konum:
[2, 3, 4, 5], konum == uzunluk(a), bitti.

Hemen hemen tüm programlama dillerinde yazılmış Gnome sort: buradan


kaynak : 1 , 2 , 3 , 4

28 Ocak 2010 Perşembe

Türkiye ABD ve İsviçre'den garanti istiyor

Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin uygulamasında sıkıntılar sürüyor. Türkiye süreci aksatan taraf olmadığının Amerika ve İsviçre nezdinde garantisini istiyor. NTV Haber Müdür Mete Çubukçu'nun yorumu...

Malum her 24 Nisan öncesi hop oturup hop kalkarız.

Nedeni bellidir: Amerikan Senatosu Ermeni Soykırımı Tasarısı konusunda nasıl bir karar verecek? Amerikan Başkanı hangi kelimeleri kullanacak? Bu yüzden 24 Nisan öncesi Türkiye’den Washington’a heyetlerin gittiği, lobi şirketlerinin “ikna” faaliyetlerinin hızlandığı, Yahudi lobilerinin harekete geçirildiği bilinir.

Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey yetkililerine göre bu yıl endişe edecek bir şey yok. Zaten bu yıl sorun 24 Nisan’da değil, geçen yıl imzalanan Türkiye-Ermenistan arasındaki protokollerin geleceği ile ilgili.
Ermenistan Anayasa Mahkemesi imzalanan protokolleri kabul etti. Ama gerekçeli kararında "ilişkilerin tarihsel boyutunu incelemek üzere kurulması öngörülen komisyonun kesinlikle 1915'te yaşananları ele almayacağını” belirti. İkincisi, “karşılıklı sınıra saygı duyulması" konusunun 1990'dan sonra yapılan anlaşmalar için geçerli olduğuna hükmetti.

Geçtiğimiz günlerde bir araya geldiğimiz üst düzey yetkili, gerekçeli kararın protokolleri sakatlayabileceğini açıkladı. Yani Türkiye 4 yıldır adım adım oluşturduğu normalleşme sürecinin boşa gitmesinden kaygı duyuyor, ama masadan çekilen taraf olmak istemiyor. Ancak bu haliyle protokollerdeki 1915’le ilgili kurulacak olan tarih komisyonu kadük(güdük,hükümsüz) kalıyor. Çünkü Ermenistan Anayasa Mahkemesi “1915 soykırımdır tartışılmaz” diyor. Türkiye’nin bunun kabul etmeyeceği biliniyor. O zaman, "Bu komisyon ne yapacak?" sorusu akla geliyor. Ayrıca sınırlar konusunda kendi belgelerine atıfta bulununca da bugünkü sınırlara gölge düşüyor.

Bu nedenle Türkiye Ermenistan’ın kendi iç hukukundan yola çıkarak, uluslararası hukuku ihlal ettiğini düşünüyor ve bunun kabul edilemez olduğu söyleniyor. “Biz protokollere bağlıyız. Aynı tavrı Ermenistan’dan bekliyoruz” deniyor. Peki, Türkiye bu durumda ne yapıyor? Süreci aksatmak isteyen taraf olmadığını göstermek için protokoller konusunda Amerika ve İsviçre nezdinde garanti istiyor. Hem de bunun yazılı olmasında ısrar ediyor.

Yazılı istemesinin nedeni ise “sürecin protokollerde imzalandığı şekilde devam edeceğinin” garantisini almak adına, ABD ve İsviçre’yi sorumluluk altına sokmak.

Ermenistan ise “Süreç işliyor. Protokoller gerektiği gibi meclise sevk edildi. Normal prosedür devam ediyor” düşüncesinde. Evet, normal prosedür işliyor ama Ermenistan Meclisi'nin gerekçeli kararlara göre hareket etmesi halinde sürecin tıkanacağı biliniyor.

Karabağ konusuna gelince. Burada da kısa vadede bir umut ışığı yok gibi. Aslında Ermenistan ile Azerbaycan arasında görüşme trafiğinin hızlanması önemli. Hatta, Azeriler, Ermenilerin Dağlık Karabağ’daki 5 reyondan çekilmesi halinde sınırı açabileceklerini söylüyorlar. Ermeniler ise toptan çözümden yana. Türkiye’nin ise Karabağ için adım atılmadan protokolleri onaylamayacağı biliniyor. Ancak şu söylenebilir: Kafkaslar’da kritik bir sürece giriliyor.

Durum karışık gibi görünse de net olan tek şey her iki taraftaki umudu taze ve ayakta tutmanın gerektiği. Çünkü her iki tarafta da çözümden yana irade koyanlar var. Fazla vakit kaybetmemek gerekiyor. Kaybedilen vakit heyecanı ve çözümü öldürebiliyor. Mart ve Nisan ayında bu konuyu daha çok konuşacağız gibi görünüyor.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Şikayet Korosu İlk Konseri

Duyduğum en ilginç ama anlamlı etkinliklerden biriydi ve aralık sonunda ilk konseri gerçekleştirildi. Uzun süredir koronun söylediği şarkıyı arıyordum ve sonunda buldum ve sizlerle paylaşmak istedim...

Farklı mesleklerden insanların yer aldığı etkinlikte 3 hafta süren provolardan sonra şarkı ortaya çıktı ve konser yapıldı. Ocak ayında da tekrar konserin yapılacağı duyuruldu...

Şikayetlerden birkaçı:
Kömür ve egzos dumanından nefes alınmıyor
Burnumuzun dibindeki denizde yüzülmüyor
Tükürüklere basmadan kırık kaldırımlarda yürünmüyor
Kaba şöförler sağolsun...
Yağmur yağınca hayat durmasın
Üst kattan aşağı çöp torbaları fırlatılmasın

Koro şarkısına buradan ulaşabilirsiniz

Haberi hatırlamak için buraya bakabilirsiniz...

25 Ocak 2010 Pazartesi

Gizemli Döküman Arama Motoru: osun.org

Geçenlerde internette bilinçsizce dolanırken gözlerim büyük büyük açıldı bir anda. Önce, Google'ın bir servisi filan sandım ama açıkçası Google' a sade diyenler bu siteye bir baksın derim ki bu sitedeki durum sadelikten çok soru işaretleri olmuş. Neyse sitenin mealini açıklamak gerek bir an önce:

Osun.org özel bir arama sitesi, sadece pdf , ppt ve doc(yani pdf, word ve power point) formatında arama sonuçlarını döküyor.Güzel ve sade bir döküman arama sitesi. Ama sadece bilinen bunlar, sitede hiçbir açıklayıcı link vs. yok bu yüzden özellikle yurt dışında gizemli bir hava yaratılmış site hakkında...

Site İngilizce bir site. 26 Ağustos 2009 tarihli. Aralık 2009'da müthiş bir tıklanma ivmesi yakalamış ve en çok tıklanan .org domainlerinden ilk 100 arasına girmiş. Site bilgilerine ve geçmişine buradan bakabilirsiniz.

kaynaklar: 1 , 2

23 Ocak 2010 Cumartesi

Yenilensin, tükenmesin, güven versin, kirletmesin

TEMA Vakfı "Enerji tasarrufu" ile ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada şu sözlere yer verildi:

Kendi ulusal kaynakları olmadığı halde tükettiği enerjinin %85 ini fosil yakıtlarla karşılayan ülkemiz; enerji kaynakları seçeneklerinin belirlenmesinde kritik bir karar aşamasına gelmiştir. Ya batının gündemden düşmüş yöntemlerini taklitçi bir davranışla kullanarak, dışa bağımlılığı artıracak şekilde fosil yakıtlar (petrol, doğal gaz, kömür vb.) ve nükleer güce yönelecek ya da yüksek verimlilik, yenilenebilir kaynaklara (güneş, rüzgar, bitkiler, su, jeotermal vb.) doğru bir geçiş yapacaktır.

Dünyada başlayan enerji devriminin temel esasları;Tasarruf ve yüksek verimlilik, yenilenebilir kaynaklar , küçük ölçekler, yerellik ve yaygınlıktır.

Ülkemiz enerji sorununu; toprağını, suyunu, havasını, ormanını yok etmeden, dışarıya bağımlı olmadan çözmesinin stratejisinde, verimli kullanım ve yenilenebilir kaynaklara yönelmek olmak zorundadır.
Geleceğin Enerjisi:Yenilensin, tükenmesin, güven versin, kirletmesin

Enerji alanında en büyük sorun, ileri sürüldüğü gibi enerji açığı değil, enerji üretiminden nakline ve kullanımına kadar her düzeyde verimsizlik sonucu oluşan kayıplardır. Hatlardaki bakımsızlık, kalitesizlik, savurganlık, yetersiz standartlarla desteklenen cihazların verimsizliği sonucu üretilen elektriğin yarısından fazlası yitirilmektedir.Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye birim gayri safi milli hasıla başına iki kat fazla enerji kullanmaktadır.

Enerji tasarrufu; enerji tüketen ekipmanların kapatılmasıyla daha az enerji kullanımı veya ekonomik ve sosyal gelişmeyi önleyecek anlayışlarla da ele alınamaz.

Dünyada gelişmişlik ölçüsü artık kişi başına tüketilen enerji miktarı ile değil, o miktardaki enerjiyle sağlanabilen fayda ile değerlendirilmektedir.

Kaynak : 1

21 Ocak 2010 Perşembe

çöp(m)adam

çöp(m)adam hayatları boyunca hiç para kazanmamış kadınlara fırsat yaratmak amacıyla oluşturulmuş bir projedir. Bilindiği üzere, Türkiye'de kadınlar nüfusun yarısını oluştururken, bunların sadece yüzde 24 işgücü piyasası içerisinde yer almaktadır. Basit bir hesap ile, Türkiye'de her dört kadından sadece bir tanesi çalışmakta; üç kadının ise düzenli geliri veya herhangi bir sosyal güvencesi bulunmamaktadır.

çöp(m)adam projesi, işte toplumun bu kesimini oluşturan kadınlara yönelik tasarlanmış bir kalkınma projesidir. Proje kapsamında geri dönüşümlü malzemeden kullanılabilir ürün üreten kadınlara, hayatlarını kazanabilmeleri ve yaşam kalitelerini artırabilmeleri için yaratıcı ve eğlenceli bir imkan sağlanmaktadır.

çöp(m)adam projesinin bir diğer özelliği ise; çanta yapımında kullanılan tüm malzemenin geri dönüşümlü materyallerden seçiliyor olmasıdır (iplik ve fermuar dışında). Hammaddenin neredeyse tamamına yakını, kolaylıkla çöpe attığımız ve bir daha asla geri dönüştürülmeyen malzemelerden oluşmaktadır. Ancak üretilen ürünler kullanılmadan önce, yapımda kullanılmakta olan hammaddeler yıkanmakta ve sterilize edilmektedir.

çöp(m)adam projesinin özgünlüğü, Türkiye'de yerelde yapılmış veya yapılmakta olan birçok projenin aksine, bu iki kavramı başarılı bir şekilde birleştirmesinden kaynaklanmaktadır. çöp(m)adam kadınlar, kadınlara özgüven kazandırılması, yoksulluğun engellenmesi, çevrenin korunması vb. alanlarda toplum düzeyinde bir farkındalığın oluşturulmasını sağlamaktadır.

Proje kapsamında Türkiye'nin farklı bölgelerinde kurulan atölyelerde (Ayvalık, Diyarbakır ve İstanbul) kadınlara geri dönüşümlü malzemeden çanta yapımı, eğitmenler tarafından öğretilmektedir. Kadınlar, öğrendikleri bilgileri ve edindikleri hammaddeleri kullanarak ister mevcut atölyelerde, ister evlerinde çantaları üretmektedirler. Kadınlar ürettikleri çanta başına düzenli bir gelir elde etmektedirler. Sabancı Üniversitesi Toplumsal Duyarlılık Projeleri bünyesinde gerçekleştirilen çöp(m)adam projesinde ürünler, Unilever Türkiye tarafından sağlanan ambalaj malzeme temininin yanısıra Sabancı Üniversitesi ve çeşitli düzeylerdeki birçok okulda toplanan ve çantaların yapıldığı atölyelere gönderilen atık malzemeler ile yapılmaktadır.

Bizler, herkesin insanlık onuruyla yaşama hakkına sahip olduğuna inanıyoruz. Bizler ayrıca, herkesin dünyanın iyiliği için belli sorumlulukları olduğuna inanıyoruz. Çantalarımızdan birini alarak, hem kadınlarımızın insanlık onuruyla yaşamalarına yardımcı oluyorsunuz; hem de dünyanın iyiliği için üzerinize düşen sorumluluğun bir kısmını yerine getirmiş oluyorsunuz.


Çok güzel bir proje. Anlamı derin ve yeşil.Umarım amacına kısa zamanda ulaşır. Sabancı Üniversitesini ve destekleyen herkesi tebrik ediyorum.
Lütfen sitesini ziyaret edin ve Gerçekler kısmını dikkatle okuyun.
Ayrıca onlar için birşey yapmak istiyorsanız bunları gönderebilirsiniz.

http://www.copmadam.com/

20 Ocak 2010 Çarşamba

2009'un Rüya Takımı

Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), 2009 yılının 'İlk 11' ini açıkladı. Ben de oylama sırasında haberini yapmıştım oylama sonucunu da aktarmış olayım...

320.000 kişi tarafından verilen 4 milyonun üzerinde oyla(geçen yıla göre %30 artış) belirlenen 'Rüya Takım'da en çok La Liga devi Barcelona'dan futbolcu yer aldı. Real Madrid kalecisi Iker Casillas'ın ise üst üste 3. kez bu takımda yer alması dikkati çekti.

UEFA, uefa.com kullanıcılarının seçtiği yılın takımının kaptanına,International Committee of the Red Cross (ICRC)'e bağışlanmak üzere, 100.000 € değerinde bir çek verecek.
UEFA ,ICRC ile 1997'den beri ortak çalışmalar yapıyor. Bu, ICRC'nin UEFA'nın düzenlediği yılın takımı oylamasından aldığı üçüncü çek. Bu ödül, ICRC'nin desteklediği "Score for the Red Cross" kampanyasına Afganistan'daki kara mayın(landmine) kurbanları için rehabilitasyon,protez kol-bacak,fizik tedavi ve mesleki eğitim kapsayan bu proje için kullanılacak.

UEFA'nın ilk 11'ini oluşturan isimler şöyle:
Iker Casillas (Real Madrid)
Daniel Alves (Barcelona)
John Terry (Chelsea)
Carles Puyol (Barcelona)
Patrice Evra (Manchester United)
Cristiano Ronaldo (Real Madrid)
Xavi Hernandez (Barcelona)
Kaka (Real Madrid)
Andres Iniesta (Barcelona)
Lionel Messi (Barcelona)
Zlatan İbrahimoviç (Barcelona)
Teknik direktör: Josep Guardiola (Barcelona)

İlgili haber: muhammedcuce.blogspot.com

19 Ocak 2010 Salı

üstün zeka ve yetenek testi

Eğer Türkiye' nin üstün zekalı ve yetenekli insanlarından biriyim ben diyorsanız buyrun bir test yapalım...

Üstelik şanslısınız çünkü Ocak ayının ortalarında(9-10-11) İstanbul,Ankara ve İzmir'de yapılacak IQ testi yoğun başvuru nedeniyle Şubat ayına ertelendi.
Üstün zekalı sayılmak için %2'ye girmek şart, yoksa...:)

Mensa'nın 1 ay önce kurulan Türkiye Ofisi Başkanı Alphan Manas şöyle demiş:"Amacımız Cumhuriyetin 100. yılında Nobel alacak bilim adamları yetiştirmek ve Türkiye' deki üstün yetenekleri ortaya çıkarmak".

14 yaşından büyük olmak yetiyor.Dünya standartlarında bir test olacakmış.
Başvurular Mensa'nın internet sayfasından vatandaşlık numarası girilerek yapılacak.Merak etmeyin sonuçlar kişi bazında bildirilecek.

Türkiye'de 11 tanecik varmış üstün zekalı şahsiyetlerden(Aziz Nesin ne demişti?).


kaynak: 1 , 2

17 Ocak 2010 Pazar

İsrail’in derdi Türkiye’nin bölgedeki yükselişi

Mete Çubukçu, son yaşanan Türkiye-İsrail krizini değerlendirdi.

Bir yıl önce Gazze saldırısı ve Davos kriziyle soğuyan, ardından inişli çıkışlı grafik izleyen Türkiye-İsrail ilişkileri son yaşanan “koltuk” krizinden sonra en zor döneminden geçiyor. Bu tespiti, İsrail’deki diplomatik kaynaklar da yapıyor. Aynı kaynaklar, iki hükümetin kullandığı söylem düzeyi ve tonunun ilişkileri en alt düzeye indirebilme riski taşıdığını da söylüyor. Baştan söylemek gerek. İsrail Ortadoğu’da ne olup bittiğini okuyamıyor.

Gücünü hala korusa bile, durumu analiz edemedikleri için açısını “küstahlıkla” çıkarmaya çalışıyorlar, giderek yalnızlaşıyor. Bunun anlamı şu: Uzun süre ikili ve bölgesel konularda Türkiye ile İsrail yan yana gelmeyecek, zaten rafa kaldırılan arabuluculuk konusu gündemden tamamen düşecek.

Aslında Lieberman ekibi Başbakan Erdoğan’ın Davos’tan başlayarak devam eden Gazze hassasiyetini görmek istemiyor. Ama asıl gerekçe Kurtlar Vadisi, Ayrılık gibi dizeler ya da bu dizilerden kaynaklanan krizler değil. Amerika’nın desteği ve onayıyla Türkiye’nin bölgede yükselen kredisi. ABD, bölgede Türkiye’yi kolluyor. Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde Türkiye’yi önemli rol biçiyor, bazı ilişkilerde Türkiye’yi kullanmak istiyor. Bunun için son dönemdeki Suriye, Lübnan ilişkilerine bakmak gerekiyor.
ABD’nin İsrail ile arası bozuk olmasa bile eski sıcaklığında değil. ABD’nin bu süreçte ses tonunun Türkiye’ye karşı yükseltmemesi de bunun kanıtı. Eskiden İsrail’e karşı herhangi bir girişimde böyle sessiz kalır mıydı? ABD hem Türkiye’nin etkisini arttırmak hem de Hetanyahu-Liberman ekibinin burnunu sürtmek istiyor. Çünkü bu ekip ABD’nin hiçbir talebeni yerine getirmiyor. Buradaki sorun, İsrail’in bölgedeki yeni şekillenmeyi, Türkiye’yi anlayamaması, kabul etmemesinden kaynaklanıyor. İsrail, Bush döneminin saldırgan politikasında takılıp kalmış durumda. Giderek yalnızlaştığının farkında değil. Bölgede yıldızı parlayan ve sesini yükselten Türkiye’nin bu çıkışını kaldıramıyor. Ortadoğu’yu hala kendisinin yönettiğini düşünüyor. Olan bitenin özeti bu.

Tabii Türkiye’nin rolü ve yükselen yıldızından söz ederken emperyal bir neo Osmanlı analojiden söz etmiyoruz. Suriye, Lübnan’la gelişen ilişkilerini Osmanlı’nın Şam vilayetine kadar vardırmak niyetinde değiliz.

Neden her girişime emperyalist bir zihniyetle yaklaşır ki?

İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman ile İsrail dışişleri bürokrasisi arasında görüş farklılığı var. Liebermen, kendi ideolojisi çerçevesinde sözlerini tartmadan konuşuyor ama birçok kişi bunun bilinçli olduğunu düşünüyor. Liberman aşırı sağcı bir isim, zaman zaman ırkçılığa varan söylemlere sahip, Araplara düşman. Şimdi buna Türkler de mi ekleniyor?

Seçimden önce “Siyonizme bağılılık yemini etmeyen İsrailli Arapların, vatandaşlıktan çıkarılmasını” “Hamas'a karşı Amerika’nın 2'nci Dünya savaşında Japonya'ya yaptığının benzerinin uygulanması” isteyen “orijinal” fikirli, ırkçı tonları olan görüşlerin sahibi.

İsrail hükümeti içinde Türkiye ile ilişkiler konusunda iki farklı kanat var. Lieberman kanadının karşısında koalisyonun diğer ortağı İşçi Partisi lideri, Savunma Bakanı Ehud Barak daha ılımlı bir politikadan yana; keza Ticaret Bakanı Benyamin Ben Eliezer de bu takımdan. Geçen hafta görüştüğümüz İsrailli bir diplomatta bu ayrıma dikkat çekiyordu. Lieberman’ın politikasını kapalı bir dille eleştiriyordu.

NTV’ye konuşan İsrailli muhalif isimlerden Uri Avnery’i de bu çıkışın hafta sonu Türkiye’yi ziyaret edecek olan Barak’a yönelik olduğunu söylüyor: “Bu olay Savunma ile Dışişleri Bakanı arasındaki bir çekişme Lieberman daha çok Barak'a karşı mücadele ediyor. Barak Türkiye ziyaretinde ilişkileri onarmak istiyor. İsrail Savunma Bakanlığı'nın çıkarı da bu ilişkilerin sağlam tutulmasında ve Lieberman ise Barak'ı sabote etmeye çalışıyor.”

İsrail’in önemli kanalı TV2’nin dış Haberler sorumlusu Arad Nir de aynı kanıda. Nir, “İşçi Partisi'ne, yani muhalefet olan bir partiye mensup olan Ehud Barak'ın durumunu tehlikeye atmak istiyor ki biliyorsunuz şu anda bir koalisyon hükümetimiz var. Dolayısıyla Lieberman bu noktada, ulusal çıkarlara uygun olarak değil, kendi parti çıkarları temelinde hareket etmekle suçlanıyor.” diyor.

Ne olursa olsun, ister Türkiye’ye tepki isterse İsrail’deki koalisyonun iç mücadelesi, sonuç olarak Türkiye Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’a yapılan utanç verici ve ilkel bir davranış. Kimi televizyon programlarını protesto etmek başka bir konu; yabancı bir ulusa, yabancı bir diplomata hakaret etmek ise bambaşka. İsrail Dışişleri Bakanlığına birkaç kez girmiş biri olarak çok daha güzel ve düzenli odalarda ağırlandığımızı hatırlatmak gerekiyor. Bu yüzden Çelikkol’a yapılan gerçekten onaylanacak bir davranış değil.

Peki şimdi ne olacak. Olacak olan şu: İsrail özür dilemezse Büyükelçi Çelikkol geri çekilmeyecek belki ama Ankara’ya çağırılacak. Görüşmeler yapılacak bir süre Tel Aviv’e dönmeyecek.

Tabii bu süreçte İsrail politikası ve politikacılarını eleştirirken çok ince bir çizgi olan Yahudi düşmanlığı tuzağına da düşmemek gerekiyor.

16 Ocak 2010 Cumartesi

GSM’in güvenlik şifreleri kırıldı

Artık cep telefonu görüşmeleri eskisi kadar güvenli olmayacak,çünkü GSM şifreleme sistemi Alman hackerlar tarafından kırıldı.Bununla da kalmayıp sistemin kodlarını yayınladılar.

Bilgisayar uzmanı Karsten Nohl liderliğindeki ekip, GSM şebekelerinin dinlemeye karşı iddia edildiği kadar güvenli olmadığını gösterme iddiasıyla beş ay önce çalışmaya başlamış ve Nohl’un önceden verdiği tarihte tüm güvenlik kodlarını kırarak torrent dosyası halinde internette yayımladı.

Nohl, daha önce beyaz yakalı hackerların katıldığı bir konferansta GSM şifreleme sistemini beş ayda çözeceğini duyurmuştu. Yaklaşık iki düzine usta bilgisayar yazılımcısı ve mühendisin yardımıyla kırılabilen A5/1 algoritması, 22 yıldır GSM şebekelerinde kullanılıyor. Cep telefonuyla yapılan görüşmelerin elektronik yolla dinlenmesini önleme amacıyla geliştirilen şifreleme sistemi, 80 kanal arasında sürekli frekans değiştirerek çalışıyor.

Firmanın 2007'de devreye soktuğu 'daha güvenilir' A5/3 anahtarıysa henüz pek çok GSM operatörü tarafından kullanılmıyor.

Kullanılan bilgisayar ağıyla tüm güvenlik şifresi kombinasyonlarını bir araya toplayan Nohl, güçlü bir masaüstü bilgisayar, ihtiyaca uygun olarak modifiye edilmiş bir 'paralel hat' yazılımı ve 30 bin dolarlık ek teçhizatla artık tüm GSM konuşmalarının dinlenebileceğini belirtti.

Algoritmayı geliştiren, uygulama standartlarını belirleyen ve kodları saklayan GSM Association, Nohl’un şifreleri kırarak kamuoyuna açıklaması karşısında küplere bindi. Kurumdan yapılan açıklamada Nohl’un eylemi “çok ciddi bir suç” olarak nitelendirildi ve İngiltere dahil pek çok ülkede ağır şekilde cezalandırıldığı vurgulandı. GSMA, konuyu soruşturduktan sonra Nohl ve arkadaşları hakkında suç duyurusunda bulunabilecek.

Nohl ise eylemin gerekçelerini şöyle açıkladı: “GSM şebekelerindeki güvenlik şifrelemesi hiç de söylendiği kadar güvenilir değil. Biz de bunu kanıtladık. Umarım müşteriler konuşmalarının dinlenmesini önleyebilecek daha güvenilir bir sistem için seslerini yükseltir”.

GSM hatlarındaki görüşmelerin dinlenmesi teknik olarak daha önce de mümkündü ancak bunun için milyonlarca dolarlık bir sistem kurmak gerekiyordu.
Dünyada yaklaşık 4 milyar GSM kullanıcısı bulunuyor.

Karsten Nohl ile yapılan röportajı okumak için tıklayınız...
Detaylı haber için tıklayınız...
Kaynak: 1

14 Ocak 2010 Perşembe

Seminer:Workcube İş Ortağı Olmak Size Ne Kazandırır?

2010 ve sonrası Workcube gibi internet teknolojileri kullanılarak geliştirilen yazılımların altın çağı. Kurumsal Yazılım Pazarı değişti. Peki siz 2010 ve sonrasına hazır mısınız?

Dünya Web Tabanlı yazılımları, konsolidasyonu, SaaS modelini konuşuyor.

Workcube Türkiye'de, %100 Web tabanlı olan ve tüm ERP, CRM, İnsan Kaynakları, Proje Yönetimi, B2B, B2C, B2E, İçerik Yönetimi, Eğitim Yönetimi fonksiyonlarını tek platformda, %100 konsolide biçimde buluşturan tek yazılım. Hem satış, hem de kiralama modelleriyle müşteriye sunulabiliyor.

2010 ve sonrası Workcube gibi internet teknolojileri kullanılarak geliştirilen yazılımların altın çağı. Peki siz 2010 ve sonrasına hazır mısınız? Müşterilerinizin taleplerine hala eski nesil yazılımlarla, parça parça, birbiriyle konuşamayan, farklı dillere sahip çözümlerle cevap vermeye devam edebilecek misiniz?

Workcube ERP değil, Workcube CRM değil. Workcube başka bir şey. Size ve müşterilerinize çok şey kazandıracak yeni nesil bir bilgi teknolojisi.

Gelin kurumsal yazılımın geldiği son noktayı görün. Workcube İş Ortağı olmak şimdi ve gelecekte size ne kazandırır anlatalım. Sorularınıza cevap verelim. Yeni ufuklara ve pazarlara birlikte yol alalım.
--------------------------------------------------------------------------------
Tarih: 15 Ocak Cuma
Saat: 15.00 - 18.30
Yer: Workcube Seminer Salonu - Katip Salih Sokak No:24 Koşuyolu
LCV: tugbabilgin@workcube.com Tel: 0216 4283939

Seminere katılım ücretsizdir.

Online Kayıt İçin Tıklayın
http://www.workcube.com/index.cfm?fuseaction=objects2.training_list

PROGRAM

15.00 - 16.30 Workcube Felsefesi, Teknolojisi ve Kurumsal Yazılım Pazarının Geleceği
Ömer Turhan - Workcube A.Ş. Y. K. Başkanı

16.30 - 16.45 Kahve arası

16.45 - 17.30 Workcube İş Ortaklığı Programı
(İş Ortaklığı Kategorileri, Kazanımlar, İş Birliği Esasları)
Can Gülerman - Workcube A.Ş. İş Ortakları Direktörü

17.30 - 18.30 Workcube Live Demo-Workshop
Ömer Çakar - Workcube A.Ş. Projeler Direktörü

18.30 Soru - Cevap + Mini Kokteyl

Workcube Live Demo'yu Hemen Ziyaret Edebilirsiniz
http://www.workcube.com/index.cfm?fuseaction=objects2.add_live_demo

www.workcube.com, workcube@workcube.com
Tel: +90216 4283939 (pbx)

13 Ocak 2010 Çarşamba

rüya

kaybediyorum kendimi
artık haber alınamıyor

gözyaşı ıslatıyor vücudu
tüm çıplaklığımla dalga geçerek
dolanıyor tenimde
geçtiği her yeri iz yapıyor
artçıları onu izliyor
her adımda toplanarak
boğuyorlar hücrelerimi

görüyorum sanıyorlar
tanıyorum sanıyorlar
gülüyorum
son nefesimde
seni söylüyor dudaklarım
ölümü görüyorum
onda da sen varsın

sonra fark ediyorum ki
tüm beden yanıyor
uyanıyorum uykudan
aniden kalktığımda
kafamı hayaline vuruyorum

ve dünya kararıyor...

mc

bebek

gün olur geri dönerim bir gözyaşıyla
boğulurken sensizlikle
yağarım güzel saçlarına

işte o gün
çığlığı duyulur yeni doğan bebeğin

öğrendiği ilk kelime aynıdır
söylediği tek şey aynıdır
her gördüğü şey aynıdır

bebek büyürken sensizlikle
tek şey öğretir ona hayat:
siyah

akan kan siyahtır artık
damlalar okyanus olur
karalarda boğulmaz kimse...

mc

saklambaç

önüm
arkam
sağım
solum
aşk



mc

yağmur

eskiden yağmur izlerdik
yapışırdık cama
kararmazdık ama
bulamazdık arap kızını
yine de söylerdik şarkımızı


mc

12 Ocak 2010 Salı

Mısır bunu niye yapıyor?

Gazze’ye yardım konvoyunun engellenmesi Mısır’ın bu konudaki tavrını bir kez daha gözler önüne serdi. Peki Mısır'ın uyguladığı politikanın amacı ne?

Gazze’ye yardım konvoyunun Mısır tarafından engellenmesi Gazze’deki insani durumun vahametini ve Mısır’ın bu konudaki tavrını bir kez daha gözler önüne sermesi açısından önemliydi.

Gazze’ye yönelik insani yardım için gösterilen her türlü çaba dikkate değer. Bu nedenle Mısır’ın çıkardığı zorluk, baskı ve polisiye tedbirler kabul edilebilir gibi değil. Ancak sıcak gelişmeler ve insani kaygıları unutmadan daha geniş bir perspektiften baktığımızda Mısır’ın uyguladığı politikanın yeni bir durum olmadığı görülür.

Nasıl mı?
Şöyle: İsrail uzun yıllardır, hatta kuruluşu olan 1948’den bu yana Batı Şeria’nın Ürdün’e, Gazze’nin de Mısır’a bağlanmasını ister. Bu basit bir istek değil, İsrail’in resmi belgelerinde yer alan, politikacılar tarafından savunulan, bir anlamda Filistin sorunundan kurtulmanın reçetesidir onlar için. İzak Şamir’den Netanyahu’ya Şaron’a kadar birçok politikacının çözüm önerileri arasında bu konu hep vardır. Gerekçeleri ise Filistin diye bir toprağın olmadığı* Batı Şeria’nın zaten Ürdün, Gazze’nin de Mısır’a ait olduğudu iddiasıdır. Bu iddia Filistin sorununu bu ülkelerin üzerin yıkarak, işin içinden çıkmak isterler.

1948’den bu yana Arap dünyası, Mısır ve hatta Filistinliler İsrail’in bu yaklaşımından uzak durur. Çünkü bu yaklaşımı kabul etmek, Filistin meselesini, Filistin topraklarının meşruiyetini ve yasallığını ortadan kaldırır; üstelik Filistin sorunu da çözmez. Bir Filistin kurulacaksa bu Filistin topraklarında, Batı Şeria ve Gazze’de olmalıdır.

Peki şimdi olan ne?
Son 4 yıldır, yani Gazze’nin Hamas kontrolüne girmesi, dünyadan tecrit edilmesinden sonra, Gazze için tek bir nefes borusu kaldı. O da Mısır sınırındaki Refah sınır kapısıydı. Mısır Hamas’a olan husumeti nedeniyle bu kapının gerektiği gibi kullanılmasına karşı çıkar. Özellikle El Fetih Gazze’den kovulduktan sonra Mısır-Hamas ilişkileri daha da gerginleşmiştir. Çünkü Mısır, Hamas’ın güçlenmesi halinde, Hamas’ın ataları olan Müslüman Kardeşleri durdurmakta zorlanacağını düşünür. Mısır şimdi hem Hamas’ı sıkıştırıyor hem Müslüman Kardeşlere baskı uyguluyor. Çünkü kendi rejiminin geleceğinden endişe duyuyor.
Şimdi gelelim güncel, sıcak konuya.

Mısır’ın Refah kapısını hala çok sıkı denetlemesinin nedeni Hamas’ı Gazze’de zor durumda bırakıp El Fetih ile anlaşmaya zorlamak. İsrail de, ABD de bunu istiyor. Hamas direniyor. Gazze halkı ise giderek tükeniyor. Ama ayakta kalmaya çalışıyor. Mısır bununla da kalmıyor. Geçen yıl imzaladığı anlaşma gereği, sınırdaki tünellerden ihtiyaç malzemelerinin geçişini (silah kaçırıldığını iddia ediyor ki kısmen doğrudur) engellemek için yeraltına metal duvar örüyor. Bunun kalmayıp bu tünellere deniz suyu pompalamaya hazırlanıyor. Geçen yıl Refah sınır kapısını, kontrolünü El Fetih’e bağlı güçlerin sağlaması durumunda, açabileceğini açıklamıştı. Bu da Hamas tarafından kabul edilmedi.

Ama tüm bunlara rağmen Mısır, iddia ettiği gibi arabuluculuk konusunda başarılı değil. El Fetih ile Hamas’ı bir türlü anlaştıramıyor. Belki de anlaştırmak istemiyor. Çünkü elindeki kartı kaybetmek istemiyor.

Peki bu kart ne?
Mısır Arap dünyasında eski gücünde değil. Bunu biliyor. Giderek zemin kaybediyor. Bu gücü elinde tutmak için Filistin meselesi son malzeme. Türkiye’yi de bu işin dışında tutma nedeni bu.

Tabii ki tüm bu reel politik unsurlar Mısır’ın şu anki tavrını haklı çıkarmıyor. Gazze’deki durum hafifletmiyor.

* Hatta Golda Meir’e göre “Filistin diye bir toprak, Filistinli diye bir kimlik yoktur. Kendini Filistinli sananlar” vardır.

Mete ÇUBUKÇU- NTV Haber Müdürü

11 Ocak 2010 Pazartesi

Türkiye Su Meclisi

81 ilden gelecek katılımcılarla birlikte Türkiye Su Meclisi'nin ilk Genel Kurul Toplantısı Rize-İkizdere'de 16-17 Ocak 2010 tarihinde gerçekleştiriliyor.Toplantı tek bir damla suyun bile boşa akmadığı gerçeğini bilen herkesin katılımına açık.

Türkiye’nin yürürlükteki su politikalarının su kaynaklarımızı tahrip ettiğine ve geleceğimizi tehlikeye soktuğuna inanan tüm sivil toplum örgütleri ve eylemciler Türkiye Su Meclisi’ni kuruyor.

Meclis, suyun yönetimiyle ilgili yanlış uygulamaları engellemek ve suyun akılcı kullanımını sağlamak amacıyla çalışacak. Türkiye Su Meclisi, bilimsellik ve gerçeklikten uzak “su boşa akar” düşüncesine karşın doğada tek damla suyun bile boşa akmadığı gerçeğinin savunucusu olacak.

Rize İkizdere’de yapılacak toplantı öncesinde Türkiye Su Meclisi Geçici Yürütme Kurulu tarafından yazılı bir açıklama yapılarak, Türkiye’nin su kaynaklarının büyük tehlike altında olduğuna ve yanlış su politikaları nedeni ile gelecekte Türkiye’yi ciddi sorunların beklediğine dikkat çekildi.

Ayrıca Yönerge Taslağı oluşturuldu.

Çağrı Mektubunu mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Yönerge Taslağı, Katılım Formu, Toplantı Planı ve Çağrı Mektubuna ulaşım için: turkiyesumeclisi.net

Kaynaklar : ntv , turkiyesumeclisi.net

8 Ocak 2010 Cuma

YouTube Direct

Kişilerin kendi olanaklarıyla hazırladıkları görüntülü haberler, YouTube Direct sayesinde büyük medya kuruluşlarında yayınlanma şansı bulacak.

Dünyanın en çok izlenen video paylaşım sitesi YouTube, vatandaş gazeteciliğini desteklemek için 2009 Kasım ayında 'kanal' açtı. YouTube Direct adı verilen servis, üyelerin kendi olanaklarıyla hazırladıkları görüntülü haberleri daha geniş kitlelere ve medya kuruluşlarına iletme olanağı sağlıyor.

Şimdiden The Washington Post ve The Huffington Post gazetelerinin yararlanmaya başladığı servise ilgi büyük. YouTube’un “Broadcast Yourself” (Kendin Yayınla) sloganıyla duyurduğu servis, açık kaynak kodlu olarak hazırlanan özel bir video yerleştirme uygulaması yoluyla çalışıyor.

Medya kuruluşları bu uygulama vasıtasıyla YouTube üyelerinin yüklediği haber videolarını tarıyor, ilgilendikleri videoyu sahibinden talep ediyor, inceliyor ve beğenirse kendi sitesinde veya televizyonda yayınlıyor.

YouTube’un haber ve politika editörü Steve Grove, kurumsal blogdaki yazısında amaçlarını “medya kuruluşlarıyla vatandaş muhabirleri buluşturmak” olarak açıkladı. Grove, çeşitli konularda sivil toplum katkısını artırmayı isteyen kuruluş ve derneklerin de YouTube üyelerince haber nitelikli video üretimini desteklediğini ifade etti.

Kaynak: ntvmsnbc , Youtube Direct

Günümüzde sık sık görür olduk: Bir olay sırasında (yangın,çatışma vs.) cep telefonunu çıkarıp video çeken insanları; hatta bazen bulundukları tehlikenin farkında olmadan yaparlar bunu. Bu durum dünyanın her tarafında böyle olmalı ki YouTube Direct diye bir şey var...

YouTube Direct, kullanıcıların yükledikleri haberleri direk olarak medya kuruluşlarının incelemesine, yayınlamasına ve istekte bulunmasına olanak tanıyan bir araç. YouTube' un kendi API' lerini kullanarak, bu açık kaynak uygulama, YouTube upload platformunun versiyonlarını medya kuruluşlarının sitelerine uyarlama imkanı verir. Kullanıcılar bu uygulamaya videolarını yükleyebilir ve böylece kuruluşlar siteleri için doğrudan videoları inceleyebilir ve en iyisini seçer. Bu videolar normalde olduğu gibi YouTube' da da yayınlanır, kullanıcı kendi izleyicisine ulaşabilir.
YouTube Direct , haber kurumlarının kapsamlarını genişletmesine ve dinleyicilerle doğrudan iletişime geçmesine yardımcı olmak için geliştirilmiştir.

7 Ocak 2010 Perşembe

Güzel Haberler

Bu günlerde birbirinden güzel haberler alıyorum:)

Öncelikle daha önceden de bahsettiğim gibi CETURK İÜ Temsilcisi oldum ve çalışmalara başlayacağız artık. İlk toplantımızı gerçekleştirdik. Gayet verimli bir toplantı oldu ve CETURK için bir temsilci olarak ne yapmam gerektiğini anladım sayılır:)

İkinci güzel haber ise bilisimdergi 10. sayısını yayınladı. Yine birbirinden güzel konularla karşınızdayız. Bol bol okuyun. Ayrıca yazar olarak da destek verebilirsiniz...

Üçüncü güzel haber ise AVEA' dan...Mülakatlarına katıldığım AVEA Kırmızı Kuşak programına davet edildim.Karşılıklı tanışma şeklinde bana kendilerini ve kırmızı kuşak programını anlatacaklarmış. Merakla bekliyorum.

Dördüncü güzel haber ise sınavlarımın bitmesiyle sosyal hayata biraz hız verdim. İlk olarak dün Workcube firmasının düzenlediği ERP Seminerine gittim. Gayet güzel ve yararlı bir seminer oldu.
Ayrıca benim için çok farklı bir deneyim oldu çünkü tek öğrenci bendim ve herkes büyük şirketlerde yıllarca çalışmış insanlardı. En azından bu sektördeki insanların neler yaptığını gördüm. Ve de ERP ve türevleri teknolojileri hakkında geniş bir fikir sahibi oldum.Buradan öncelikle seminer için daha sonra da e-dergimize verdikleri her türlü destek için WORKCUBE firmasına teşekkür ediyorum.

Diğer bir etkinliğim ise cuma günü olacak. İstanbul Üniversitesi Yeni Yıl Konserine katılacağım. Senfoni Orkestrası konser verecek. Yine hayatımda benim için bir ilk olarak senfoni orkestrası dinleyeceğim ve heyecanlıyım.

Güzel haberlerin devamı dileğiyle....

5 Ocak 2010 Salı

ERP Ve Ötesi - WORKCUBE

Kurumsal e-iş yazılımları geliştiricisi Workcube, IT sorumluları ve yöneticilerden oluşan profesyonellere ERP konulu bir seminer düzenlemektedir.

ERP'nin tanımı günümüzde nasıl değişti? Web tabanlı teknolojinin ERP'ye kattığı ek yetenekler neler? CRM, İnsan Kaynakları, Proje Yönetimi gibi çözümler ile %100 konsolidasyon ERP'yi nereye taşıdı? Doç. Dr. Melih Bulu ve Workcube İş Geliştirme Direktörü Emre Bircan’ın ERP'nin dününü, bu gününü ve geleceğini anlatıyor.

Seminer Adı: ERP Ve Ötesi

Seminer İçeriği: ERP'nin tanımı günümüzde nasıl değişti? Web tabanlı teknolojinin ERP'ye kattığı ek yetenekler neler? CRM, İnsan Kaynakları, Proje Yönetimi, Fiziki Varlık Yönetimi, B2B, B2C, Süreç Yönetimi, İş Zekası Çözümleri ile %100 konsolidasyon ERP'yi nereye taşıdı? İşletmenizi yönetmek için ERP size yeter mi? ERP kavramı nereye gidiyor? ERP'nin ötesinde ne var?

Tarih: 6 Ocak 2010 - Çarşamba
Saat: 13.30
Yer: Workcube Eğitim Salonu

ERP seminerine online kayıt yaptırmak için tıklayınız.
http://www.workcube.com/index.cfm?fuseaction=objects2.training_list

3 Ocak 2010 Pazar

Gazze’yi unutmayın!

Gazze hâlâ yıkıntı içinde... Hastalıklar devam ediyor, çocuklar ölüyor. İşgal kara, hava ve denizden sürüyor. Gazze’de 1 yıldır değişen bir şey yok.

Cebel Seyit yani Seyit Dağı’nın eteklerindeki dönümlerce portakal ve limon bahçesinin kökünden tahrip edilmesinin ne anlamı olabilir ki? Filistinliler için toprağa bağlılık anlamına gelen ve yetişmesi uzun yıllar alan zeytin, portakal, limon bahçelerinin yok edilmesinin amacı nedir? Bölgede en basitinden, en hayati olana kadar tüm üretim tesislerinin vurulması, özellikle çimento fabrikalarının hedef alınması hatta cola üreten fabrikalara kadar bombalanması nasıl açıklanabilir? Ya hâl Gazze’de toplanmayı bekleyen onlarca büyük ve küçükbaş hayvan ölüsü, vurulan tavuk çiftlikleri? Tüm bunları bir araya getirince İsrail’in neyi amaçladığı daha net ortaya çıkıyor.”

Geçen yıl Gazze dönüşü bu satırları kaleme almışız. Tam 1 yıl önce son yılların en şiddetli , en eşitsiz, en fütursuz saldırılarından birine şahit olmuştuk.

İsrail’in Gazze saldırısı, sadece çoğunluğu sivil olmak üzere 500 kişiyi öldürmek, 5 bin kişiyi yaralamakla kalmayıp, bu “toplama kampı”nın büyük bölümünü yerle bir etmeyi hedeflemeşti. Amaç, Gazze’yi Gazze’deki Filistinlileri, Hamas’ı bahane ederek bir daha ayağa kalmayacak hale getirmek, Filistin halkına diz çöktürmek, topraklarından söküp atmaktı.

FOSFOR BOMBASI DA KULLANMIŞTI
Gazze’deki Filistinlilere “bu topraklara ait değilsiniz” dercesine evlerinden, portakal, zeytin bahçelerine kadar her şeyi yok etmiş, hayvanlarını öldürmüştü.

Dünyanın en fakir ve nüfus yoğunluğu en fazla olan bu bölgedeki, özellikle çimento ve tuğla fabrikalarını hedef almıştı; bir daha ev yapamasınlar diye. Şehir merkezlerinde gelişi güzel apartmanlara ateş etmişlerdi; balkonlarda bulunan, kadın ve çocuklar öldürülmüştü. Hamas militanları bahane edilerek; okullar, hastaneler bombalanmıştı. Hepimizin gözleri önünde fosfor bombaları kullanılmıştı.

İSRAİL HEDEFİNE VARAMADI AMA...
Ne yazık ki herkes bu saldırıyı seyretmişti. Hatta, bu saldırı öylesi bir hal almıştı ki, İsrail kimseyi umursamadığını göstermek için BM Genel Sekreteri Kudüs’te basın toplantısı yaparken Gazze’de BM’nin yardım konvoyları bombalanmıştı. Arap ülkeleri dahil, sessiz kalınmıştı bu saldırıya. Herkes farklı hesaplar üzerine oyunu kurmuştu. İsrail, bir taşla iki kuş vurmak istemiş, Hamas aracılığı ile İran ve Suriye’yi devredışı bırakmayı tasarlamıştı. Yani, 2 yıl önce Lübnan’da Hizbullah’a karşı yapamadığını bu kez Hamas’a karşı yapacaktı. Üstelik, Hamas’ı devre dışı bırakarak Mahmud Abbas’ın Filistin yönetimini Gazze’de tekrar iş başında getirecekti.

Ancak, 22 gün boyunca tonlarca bombanın sivil hedefleri vurup Gazze’nin tüm alt yapısını çökertmesine, 1.5 milyar dolarlık zarara rağmen, İsrail hedefine varamadı. Ama 1 yıldır Filistin halkını her türlü ambargo ve gayri insani yaşama mahkum etmiş durumda.

ARAP ÜLKELERİNİN TUTUMU
1 yıldır değişen hiçbir şey yok. Gazze’de bir kilo çimento bulup evleri yeniden inşa etmek mümkün değil, ambargo devam ediyor. Hamas ve El Fetih arasındaki iktidar savaşında olumlu hiçbir adım atılmamış durumunda. Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısı olan Mısır sınırındaki Refah kapısı hâlâ mal ve hizmet geçişine kapalı. Arap ülkeleri göstermelik çıkışlar dışında hala sessiz. Çünkü onlar da durumdan memnun.

2006’daki Lübnan savaşında İran ve Suriye’nin bölgedeki gücünü kırmak için açık bir biçimde İsrail’den yana taraf olan Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan, Gazze konusunda da aynı tavırlarını sürdürüyor.

Onların derdi Filistin filan değil; İran’ın ve bölgede yükselen Amerikan karşıtı yönetim ve örgütlerin ortadan kalkması. Ilımlı Arap ülkeleri denilen bu ülkeler aslında birçoklarının kullanmaktan çekindiği tanımla düpedüz “işbirlikçi”. Ilımlı denilmesi Amerikan ve İsrail çizgisi ile sorunu olmamasından kaynaklanıyor. Birçoğunun korkusu çizgi dışına çıkıp direnenlerin, baskı altında tuttukları kendi halklarına örnek oluşturacak olması. Mısır, Gazze konusunda köstek olmaya devam ediyor. Gazze halkının tek nefes borusu olan Refah sınırındaki tünellere başa çıkamadığı için şimdi Amerikan konsorsiyumu ile sınıra demir bloklar yerleştirip kaçakçılığı önlemeye çalışıyor. Batı Şeria’daki utanç duvarı yetmezmiş gibi, şimdi de yeraltına demir duvar örülüyor.

ERDOĞAN HAKLI
Filistin halkı belki Hamas’a karşı ayaklanıp devirir umuduyla daha da yoksulluğa terk ediliyor. Başbakan Erdoğan, kimi uluslararası platformlarda “1 yıldır kimse bir şey yapmıyor. Gazze’deki durumda değişen bir şey yok derken” haklı. Erdoğan hangi saikle hareket ederse etsin Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir. Bir de Gazze saldırısı sırasında Türkiye’deki duyarlılığı, sokaklardaki protestoları unutmamak tabii ki.

1 yıl önce dünyanın önemli “savaş makinesi ”nden olan İsrail ordusu, Hamas’ın el yapımı roketlerine karşı fosfor bombası kullanacak kadar fütursuzlaşmıştı. “İşlenen suçların duyurulmasını” istemeyen İsrail, 22 gün boyunca medyayı Gazze’ye sokmamıştı.

'BİZ EV SAHİBİ, ONLAR İŞGALCİ'
Ama 22 gün sonra girebildiğimiz Gazze’deki durumu fark etmemek mümkün değildi. Gazze, sanki orta şiddette bir deprem yaşamış gibiydi. Ve sözü çokça edilen ve edildikçe içi boşalan barış söylemlerinin Gazzeliler için hiçbir anlamı kalmamıştı.

Özellikle, Filistinliler için hayati önem taşıyan vereceği ürünlerden çok toprağa yerleşmek kök salmak anlamına gelen zeytin ve portakal ağaçlarının dozerlerle sökülmesi sonrası bir Filistinlinin “O ağaçları yeniden dikeceğiz hepimizi öldürseler bile, bu toprakların bizim olduğunu onlara göstereceğiz. Buraların sahibi biziz, onlar işgalci. Hiçbir saldırı bu gerçeği değiştiremez” demişti.

Yaklaşık 1 yıl aradan sonra BM adına Richard Goldstone’un tarafından hazırlanan Gazze raporu da İsrail’in Hamas’la birlikte suç işlediği tüm ayrıntıları ile ortaya kondu. Siyonizme bağlı bir Yahudi ama öncelikle bir hukuk, adalet adamı olan Goldstone raporunda İsrail’i mahkum etti. Bu durumu İsrail’de büyük fırtına kopardıysa da yine değişen bir şey olmadı. Mahmud Abbas yönetimi de bu raporu saklamak için elinden gelen yaptı. Zaten saldırılar sırasında sırasındaki sessizsiği de manidardı. Sanki içten içe İsrail’in tavrını desteklemişti.

TRAVMAYI AŞMAK İÇİN Mİ?
Obama yönetimi, Bush’a oranla İsrail’e oldukça mesafeli olmasına rağmen, İsrail’in tutumunda bir değişiklik yok. Gazze’yi giderek bir “toplama kampına” dönüştürüyorlar. Oysa soykırım yaşamış bir milletin, ırkın bu duruma nasıl göz yumduğu da başka bir soru başka bir inceleme konusu. Yoksa o travmayı bu şekilde mi aşamaya çalışıyorlar?

GAZZE YALNIZ VE ÇARESİZ
Gazze hâlâ yıkıntı içinde... Evler harabe halinde, elektrik kısıtlı. Hastalıklar devam ediyor, çocuklar ölüyor. Gazze’deki hapis hayatı sürüyor. Kısaca işgal kara, hava ve denizden sürüyor. 1 yıldır değişen bir şey yok.

Hamas’ın eleştirilecek onlarca yönü olmasına, kamuoyu yoklamalarında El Fetih’in gerisinden gelmesine rağmen İsrail’in dünyayı umursamaz tavrı değişmedikçe, 1 yıl önceki saldırının hesabını vermedikçe, sınırlar açılıp Gazzelilerin insan gibi yaşama şartları sağlanmadıkça, saldırganlığı, işgalciliği ve barışı istemeyen taraf olması her zaman deşifre edilmelidir. Unutmayalım; Gazze halkı hâlâ yalnız ve çaresiz.

Gazze tradejisinin birinci yılında özellikle Joe Sacco’nun "Filistin" adlı çizgi romanına bakmakta yarar var.

Edward Said'in önsözüyle yayınlanan bu kitap, her ne kadar birinci intifadaki Filistin'i anlatsa bile mağdur Filistin'i, Gazze'yi, işgali, zorbalıklarla el konulan toprakları, işkenceleri bir film gibi gözler önüne koyuyor.

O yıldan bu yana da Gazze'de değişen bir şey yok.


Mete ÇUBUKÇU