30 Kasım 2010 Salı

Suskunlar

Suskunlar
İhsan Oktay Anar
İletişim Yayınları
Ekim 2007
269 Sayfa
Puan: 9.7

Eflâtun rengi hayaller kuran bir “suskun”un sözleridir, bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. O ise, muzip bir tebessümle size eşlik edecek, sessizce... Sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvanî düşlerin “gerçekliği”nde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek. Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar, sessizliğin olduğu kadar, seslerin ve sözlerin, yani musikînin romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin “nefesini üfleyen” ve ona “can veren” bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü... Bağdasar, Kirkor, Dâvut, Kalın Musa, İbrahim Dede Efendi, Rafael, Tağut, Veysel Bey ve diğerleri... Onlar, sessizliğin evreninden İhsan Oktay Anar’ın düş dünyasına duhûl ederek suskunluklarını bozmuşlardır. Bir meczûp aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ, belki de, herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı, kendi ruhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise, zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi. Suskunlar’ı okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de “suskunlar”dan biri olacaksınız…

Puslu Kıtalar Atlası

Puslu Kıtalar Atlası
İhsan Oktay Anar
İletişim Yayınları
238 Sayfa
1995
Puan: 9.6

Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu...
'Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öylese varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor.Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.
'Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapandı. az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: 'Dünya bir düştür. Evet, dünya..Ah! Evet, dünya bir masaldır.'

Amat

Amat
İhsan Oktay Anar
İletişim Yayınları
Basım 2005
235 Sayfa
Puan: 9.5

Kıyıda ise üç direkli, iki güverteli ve 58 toplu bir kalyon, o karanlıkta usturmaçalarını puta edip iskeleye palamar vermişti. Yelkenlerin sarılı olduğu serenler hisa edilmiş ve tez zamanda yola çıkacağını ilân için mizana direğine mavi bayrak çekilmişti. Esrarengiz adam, kalabalığı yarıp elinden tuttuğu İsrâfil'le iskeleden gemiye doğru yürümeye başladı. Kalyonun dikmesinin palangalarına asılan ve tıraka tutan gemicilere vardiyan, Yisa, sizi gidi sütü bozuk sünepeler! Yisa beraber! Varda ruhsuzlar! Varda! Bre aman! Laşka! Laşka!? diye feryat ediyor ve hurçların, sandıkların ve fıçıların ambarlara usûlünce istifine nezaret ediyordu. Güneşin doğmasına 7 saat kala esrarengiz adam, sürme iskeleden kalyonun çukur güvertesine çıkmak istedi. Fakat eline ne kadar asılırsa asılsın Eşek İsrâfil yerinden bir türlü kımıldamıyordu. O karanlıkta eline son bir kez daha asılıp ?Gel yâ mübarek!? diye nida eyledi. Bunun üzerine çocuk her nedense inat etmekten vazgeçti. Ne var ki, sürme iskelenin kayganlığından dolayı düşmemek için midir, İsrâfil'in kuşağına 40-50 yaşlarında, iri yapılı, sırma işlemeli siyah kaput giymiş biri yapışmıştı. İşte bu adam kuşağı bırakıp küpeşteye tutundu ve güverteye ayak bastı. Bunun ilâhî düzenin bozulması demek olduğunu hiç kimse bilmeyecekti.

Efrâsiyâb`ın Hikayeleri

Efrâsiyâb`ın Hikayeleri
İhsan Oktay Anar
İletişim Yayınları
245 Sayfa
Basım 1998
Puan: 9.4

Cesaretini topladıktan sonra bu kitabı alıp inceleyen Aptülzeyyat, onun 'Dünya Tarihi' adlı bir eser olduğunu gördü. Bir kitaptaki metafizik uykusundan uyanan hayalet, aynı uykuyu bir başka kitapta sürdürmeyi uygun görmüş olmalıydı. Atlattığı onca vartadan sonra harap ve bitap düşmüş olan Aptülzeyyat, o sıcak odada döşeğine kıvrılarak sızdığı vakit, rüyasında kendisini tıpkı o hayalet gibi 'Dünya Tarihi' içinde, ama aç bir kitap kurdu olarak gördü. Daha ilk sayfanın üzerinde, iri puntolu, 'yasak meyva' kelimesini ısırarak yemeye başladı. İkinci sayfada, 'düşüşün azabı'nı tattı. 'Mesih'in eti'ni yedi, 'O'nun kanı'nın lezzetine vardı. 'Veba'yı, 'Savaşlar'ı, 'Felaketler'i ve daha bir nicesini geçtikten sonra son sayfaya geldi. Bir sapiens olarak artık kozasını örebilirdi. Kozanın içindeki Minerva'nın karanlığında kurtuluşunu bekledi. Zaman geldiğinde, tattığı her güzellikle kanatları süslü bir kelebek olarak karanlıktan ışığa çıktı; artık cennete uçabilirdi.

Tarih, hikayeler, kahramanlar.. Hepsi tanıdık, hepsi ünlü ve çok karmaşık olaylar ve karakterler.. Bir anda kesişiveriyor İhsan Oktay Anar romanlarında. Çok farklı tarzda bir yazar. Severek okuyorum kitaplarını ve şiddetle tavsiye ediyorum hepsini...

25 Kasım 2010 Perşembe

modern kölelik

Günümüzde kölelik fiziksel olarak var olmasa da hayatlarımızın özündeki yerini koruyor.

Kendime baktığımda en büyük köleliğim insanlara. Hayatın devamını sağlayan bütün herşey çevremdeki insanların, devletin, ailemin, cümle alemin elinde. Issız bir adada yalnız kalsam ne yemek yapmayı biliyorum, ne hangi bitkilerin yenebileceğini, ne de kendime nasıl ev yapabileceğimi... Yemeğimi yapan servis eden başkaları, bana iletişim hizmetlerini sunan başkaları, bana geçmişi geleceği sunan başkaları... Onlara inanmak o kadar normal ki, zaten Türklerin kanında var bu, hiçbirşeyi sorgulamadan şüphe duymadan çevremize konan oyuncaklarla oynayan bebekler gibiyiz.

Çevremizdeki herkese ve herşeye muhtacız, bağımlıyız. İşte günümüzdeki bu bağımlılığın adı: Modern kölelik.

Televizyon izlemek, cep telefonları, bilgisayarda oyun oynamak veya internette gezinmek, birini tanır tanımaz sevmek, aşık olmak... İnsanlık tarihine baktığımızda asla birşeyin efendisi olamadık ve biz düşünen yaratıklar kendimizi köle ettik herşeye, herkese.

Burada önemli olan şunu anlamak: Seçtiğimiz varlıklarla yaşamı sürdürmek doğal olandır; fakat bizim yaptığımız şey bütün yükü çevremize serpiştirmek ve herkesi kölemiz haline getirmek, kendimizi köleleştirmektir. Kişi olarak sorumluluk bilincimiz yitip gitmiş.Kişisel başarılarımız o kadar köreldi ki dünya yalnızlaşıyor safsatasına inanmak istiyoruz delicesine, kalabalık içinde yalnız kalabiliyoruz. Oysa bir düşünsek o kadar parçaya ayırmışız ki kendimizi, yalnız kalabilmek imkansızdır. Bizi terk ettiğini düşündüğümüz şey yalnızca bizden bir parçadır, tüm hayatımız değil... Bu yüzden biri öldüğünde, sevdiğinizden ayrıldığınızda, uğurlu olduğunu düşündüğünüz eşya kaybolduğunda, çocuğunuz okula gittiğinde, çocuğunuz evden taşındığında, okulunuz bittiğinde, arkadaşlarınız gittiğinde kaybettiğiniz ya da sizde eksik kalan şey yalnızca bir zerre.

Bir düşünün hayatınızda kimler olduğunu. Değer verdiğiniz canlı cansız herşeyi düşünün. Ne kadar çok şeye sahip olduğunuzu göreceksiniz. İşte modern kölelik burada ikiye ayrılıyor. Sevgi ya da çıkar ilişkisi. Aradığınız hangisi? Sevgiye yönelik modern bağımlılık, uzun süreli hayatınızda yer edecek ve etmesini istediğiniz varlıklardır. Çıkar ilişkisi içinde modern kölelik ise kullan-at mantığı: Yani istediğinizde değil gerekli olduğunda o varlıklara sahip olmak. İkincisi biraz rahatsız edici olsa da dozunu iyi ayarlamak suretiyle insanoğlu için vazgeçilmez bir bağımlılık yarattı. Hayatımızdaki birçok şeye istek doğrultusunda değil çıkar doğrultusunda bakıyoruz. Bu yüzden ilişkiler bir süre sonra ölüyör,duruyor, kanlı bitiyor. Günümüz insanı ise aşka ömür biçiyor, aile kavramı yok oluyor diye inliyor, makinalaşma geliyor diyor...Bırakın bu safsataları. Yaptıklarımızı görmüyoruz ve suçu başka nedenlere atıyoruz.
Biz insanız.
Köleyiz.
Bağımlıyız.
Modern bir bağlılık bu.
Ve yaşadıklarımızın sorumlusu biziz...

24 Kasım 2010 Çarşamba

Beğendiğim Fotoğraflar

 
Geçtiğimiz hafta ABD'nin gündemini parlamento seçimleri oluşturdu. Seçim sandıkları ise çamaşırhaneler ve berberler dahil çeşitli mekanlara kuruldu.

Bulgar İçişleri Bakanlığı'na bağlı askerler Volovshchina köyü yakınlarında teste tabi tutuluyor. Testi geçenler Kırmızı Bereliler'den biri olmaya hak kazanıyor.

ABD'nin Irak'ı işgali ile ilgili 500 bin belgeyi açıklayan WikiLeaks sitesinin kurucusu Julian Assange, Cenevre'de basının karşısına çıktı.

Çizme' olarak da bilinen İtalya'nın gece fotoğrafını, Uluslararası Uzay İstasyonu'nun Expedition 25 isimli araştırma ekibi çekti.

Kurban Bayramı dolayısıyla yakınlarını ziyaret eden Bangladeşliler, Dakka'daki istasyonlara gelen trenlerin doluluğuna aldırmadılar.

NBA devi Boston Celtics, Washington Wizards'ı Boston'da konuk etti ancak konuğuna acımadı. Karşılaşma 83-114 skoruyla bitti.
kaynak: ntv foto galeri

23 Kasım 2010 Salı

Nereye?

Nereye?
Can Dündar
İmge Kitabevi
Ekim 2001
190 Sayfa
Puan: 9.0

Bu kitapta, çağında yaşananlara meraklı bir yazarın yüzyıl dönüşümünden aktardığı gözlemleri bulacaksınız.

Kimi Türkiye'nin en ağır kriz yıllarında, kimi terör ve savaş koşullarında yazılmış bu yazıların ortak özelliği, 3. binyılın kundağında geleceğini arayan ademoğullarının beynini kurcalayan soru işaretlerini deşmesi ...

Geçtiğimiz yüzyılda kendisine yol gösteren tanıdık haritayı kaybeden insanoğlunun, yeniçağın yollarındaki istikamet arayışının izdüşümleri.

Teknolojik tahakkümden, değişen cinsel kimliklere, tek kültür tehditinden, gençlerin yeni diline kadar değişimin göstergeleri...

Hem toplumsal hem de kişisel bir arayışın muhasebesi...

Kendi kalbini durdurmuş bir kalp doktorunun, körler okulunda bir resim öğretmeninin, kendi idam sahnesini izleyip yazmış bir yazarın ve iyiliğin nihai zaferinden umudu kesmeden orta yaşa varmış bir kuşağın tutanakları...

Bu vahşi koşu içinde bir türlü durup soramadığımız yaman bir soru bekliyor sizi içerideki sayfalarda: "Nereye?..."

Kitaptan Bölümler
ABD şimdi terör baronlarını değil, yeni çağın bu türden olanaklarını da vurmaya çalışacak. Bu da serbest dolaşımdan, internet kullanımına kadar bir dizi alanda "şahin"lerin nicedir istediği kısıtlamaları gündeme getirecek.

Sonuç, ABD'yi ve onunla birlikte nicedir gerileyen silah lobisini harekete geçirmek ve Ortadoğu'da etkin bir role zorlamak olmuştur.
Üstelik bundan böyle Amerikan kamuoyunda hiç kimse savunma harcamalarının artırılıp özgürlüklerin kısılmasına karşı çıkmayacak,"Başkalarının davası için evladımı asker vermem" demeyecektir.

dünya kansız değişmiyorsa ve değiştiğinde de kanaması bir türlü dinmek bilmiyorsa, hala iyilerin nihai zaferinden ümitvar olabilir miyiz?

Kardeşlerimizin akbabanın midesinden başka oturacak yeri yokken, siz huzurlu bir güvenliğin gölgesinde uyuklamaya nasıl cesaret ediyorsunuz?

Süslü mazeretlere sarmalanmış toplu bir terör eylemidir savaş; kurbanlar skor tabelasında birer rakamdır; "katil"lerse cephede "kahraman" diye namlanır.

Bradburry romanında öyle bir çağdan söz eder ki orada bütün evler yanmaz plastik kılıfla kaplandığından yangın tehlikesi tamamen bertaraf edilmiş, itfaiye örgütüne de yapacak tek bir iş kalmıştır:
"Kitap yakmak..."

Gerçek hayat başka bir gezegende. Dünya ise aslında kovulduğumuz yer.

Savaşta Ne Yaptın Baba?

Savaşta Ne Yaptın Baba?
Can Dündar
İmge Kitabevi
Nisan 2003
166 Sayfa
Puan: 9.5

Yıllar geçip de Irak saldırısının ateşi küllendiğinde siyasetçiler, askerler, diplomatlar, borsacılar, silah tüccarları, işadamları, sanatçılar, gazeteciler çocuklarından aynı soruyu duymaya başlayacaklar:
"Savaşta ne yaptın?"
Kiminin hafızasında emziğiyle ölmüş bir Iraklı bebeğin fotoğrafı olacak, kiminin hafızasında kızlarının başucunda ağıt yakan analar; başlarına geçirilmiş poşetlerle oğullarına sarılan esirler; bir petrol kavgasında yok yere canına kıyılmış siviller, harap edilmiş şehirler...
"Seyirci kaldık" diyecek siyasetçiler...
"Silah sattık" diyecek tüccarlar...
"Kar ettik" diyecek borsacılar...
Benim cevabım ise bu kitapta...

Kitaptan Bölümler
Dünyanın en zengin petrol bölgesi üzerinde, devlet tecrübesi olmayan bir millet devlet kurmaya kalkarsa, elbette bütün güçler onun üzerinde nüfuz sahibi olmaya çalışır. Bunca fırtına ondan...

Avustralyalıları 1915 Gelibolu seferine asker yazılmaya çağıran bir afişin sloganıydı bu...
Afişte rahat koltuğuna kurulmuş adama, çocuğu soruyordu:
"Savaşta ne yaptın baba?..."

Hasta çocuklar uyanmasın diye kapıların yavaş kapatılmasını istediğim hastanelerin şimdi bombalanacak olması fikri korkunç geliyor.

"İki tip trajedi vardır" diyordu Oz:
"Biri Shakespeare, diğeri Çehov trajedisi...
Shakespeare trajedilerinde perde kapanırken sahnede bir dizi ceset ve kan gölü kalır.
Çehov trajedilerinde herkes sağdır, ama hayatta kalmanın faturası ağır olmuş, sağ kalanlar büyük tavizler vermiştir. Yaşamaktadırlar, ama herkes mutsuz, kalpler kırıktır."
Irak savaşı iki trajediyi buluşturuyor.
...
Finalde seyirciyi iki trajedi bekliyor:
Mağluplara, direnişin bedeli bombalar ve Tanrı'nın gazabı...
Galiplere ihanetin bedeli krediler ve vicdan azabı...

Bunun sıkıntısı Başbakan'ın yüzünden okunuyor.
Kendisine birinci Körfez krizindeki muhalefeti hatırlatıldığında ise, Churchill'in bir lafına atıf yapıyor:
"Başbakan olunca dosyaları gördüm".

Kılıçlar savaş ateşini canlandırdığında, insanın en kötü silahı gözyaşıdır.

22 Kasım 2010 Pazartesi

fırtına öncesi sensizlik

Barış değil barut kokuyor hava
fırtına öncesi sensizlik
dağlıyor yeryüzünü.
üçüncü dünya savaşı nedeni
benim kadınım
doğa savaşıyor aşkımız için
güneş ve ay
ateş ve su
birbirine girmiş.
tempo tutuyor gökyüzü
şişman yıldırımlarla.
ve herkes senin tarafında
tüm dünya

kalbime bakıyorum
hedef tahtası olmuş
oklara bürünmüş.
aşkınla lanetlenmişim
sen bıraksan dünya bırakmıyor
ben de kalmaya karar veriyorum
ipi kesiyorum
nefes yok.
kurşunu atıyorum
kan kaybı çok.
suyu kapatıyorum
su doluyorum.
herşeyi yaptım
kalamıyorum
kalp atışlarım olabilir misin?

mc

16 Kasım 2010 Salı

Batı Akasyası'nın Altında

Ramses 5: Batı Akasyası'nın Altında
Christian Jacq
Remzi Kitabevi
Mart 1999
327 Sayfa
Puan: 9.5

Artık elli yaşına gelmiş olan Ramses'in hükümdarlığı altında, Mısır refah içinde yaşamaktadır. Ancak Hükümdar'ın destansı kaderi, yaşlılık yıllarını huzur içinde geçirmesine fırsat tanımamaktadır. Ramses, Hititlerle olan barışı korumak, isyancı Libyalıları bastırmak ve Mısır'ı yıkmak isteyen karanlık güçlerle sürekli olarak savaşmak zorundadır.
Zaman, Ramses'in hep yanında olan arkadaşlarını teker teker çekip almakta ve her ölümle birlikte, Hükümdar düşmanlara karşı yaptığı savaşta giderek yalnızlaşmaktadır. Ve nihayet en son düşman ile karşılaşma anı geldiğinde, Ramses, Batı Akasyası'nın altında oturup onu bekleyen yolculuğuna hazırlanacaktır.

Ebu Simbel'in Kraliçesi

Ramses 4: Ebu Simbel'in Kraliçesi
Christian Jacq
Remzi Kitabevi
Şubat 1999
350 Sayfa
Puan: 9.5

Savaş alanlarında kazandığı başarıya rağmen, güçlü Hitit İmparatorluğu'nu dize getiremeyen Ramses, savaşmayı sürdürmektense, karşılıklı görüşmelerle aralarındaki anlaşmazlığı çözmeyi seçer; çünkü onun için, Kraliçe Nefertari'ye karşı duyduğu sevgi, savaş alanlarının heyecanından ve kazanılan zaferlerin görkeminden çok daha üstündür.
Ramses, Nefertari'ye karşı duyduğu bu sevgiyi tün dünyaya kanıtlamak için, ona, olabilecek en müthiş hediyeyi sunmaya karar verir. Sonsuza kadar sürecek aşklarını simgelemek üzer, Ebu Simbel'e bir tapınak yaptıracaktır. Bu arada, uzun süredir kayıp olan arkadaşı Musa'nın Pi-Ramses'e geri dönmesi, olaylara yeni bir yön verecektir.

Kadeş Savaşı

Ramses 3: Kadeş Savaşı
Christian Jacq
Remzi Kitabevi
Aralık 1998
342 Sayfa
Puan: 9.5

Silah gücü çok üstün olan Hitit ordusu tarafından tehdit edilen Mısır'ın, büyük bir savaşa girişmesi kaçınılmaz görünmektedir.
Kötü bir büyüye kurban olan Kraliçe Nefertari'nin sağlığı giderek bozulurken ve Mısır topraklarına sızan Hitit casus şebekesi ortalığı kasıp kavururken, Ramses bu savaşa nasıl hazırlanacaktır?
Ramses, Kraliçe'yi kurtarabilecek tek ilacı bulmak için Güney'e gitmek, sonra da Kuzey'e Hititlerle savaşmak zorundadır.

Milyonlarca Yılın Tapınağı

Ramses 2: Milyonlarca Yılın Tapınağı
Christian Jacq
Remzi Kitabevi
Eylül 1998
328 Sayfa
Puan: 9.5

Işığın Oğlu Ramses, yakında Mısır tahtına oturacaktır. Güçlü bir firavun olması için gereken her şeye sahiptir: Onu koşulsuzca seven karısı Nefertari ile annesi Tuya ve çocukluğunda edindiği güçlü arkadaşlıklar...
Yine de genç firavun tahtını korumak için büyük bir mücadele vermek zorundadır. Çünkü düşmanları Ramses'i tahttan düşürmek için yeni planlar yapmıştır. Ramses, ağabeyi Şenar'ın tuzaklarından, gizemli bir büyücünün kara büyüsünden ve Hititler'in entrikalarından kurtulmayı başarabilecek midir?

Işığın Oğlu

Ramses 1: Işığın Oğlu
Christian Jacq
Remzi Kitabevi
Mayıs 1998
350 Sayfa
Puan: 9.5

I. Seti, güçlü ve sevilen bir hükümdardır. Akıllı yönetimi sayesinde, ülkesini dünyanın en güçlü imparatorluğu yapar. Ancak tahtı devretme zamanı yaklaştığı için iki oğlu arasında bir seçim yapmak zorundadır.
Henüz on dört yaşında olan Ramses, azimli, dürüst ve akıllıdır; ancak gençliğin verdiği heyecan zaman zaman hata yapmasına yol açmaktadır. Genç Ramses'in rakibi olan, kurnaz ve hain ağabeyi Şenar ise, taht yolunda küçük kardeşini engellemek için her türlü komploya girişmeye hazırdır.

Çok güzel bir Mısır serisi. Tarih dolu, Tanrı dolu, heyecan ve gizem dolu bir yolculuk.

13 Kasım 2010 Cumartesi

tamam

Her cümlenin sonunda tamam diyorum
telsizlerle kurulu hayatım
üniformamla onurlu ölüyorum.
arkamdan el sallıyorlar
hayır o bir silah
o zaman bana gelen kurşun olmalı...
formam beyazdı artık kırmızı
ülkemin ağırlığı
vurdu yüreğime mahmuzu.
yarın manşetler benim
belki üçüncü sayfa haberiyim
katilimi bulamazsanız
vicdanlarınıza sorun
bütün faili meçhuller
benim naçiz vücudum

mc

oyun

Geleceğe dönüp
bütün aşk bestelerini çalıyorum.
kendime uzaktan bakıyorum
yüzüme eklenen çizgiler üzmüyor beni
boynuma kayıyor gözlerim
kolyem tamam
gülüyorum.
geçmişe uzanan uzun zincire atlıyorum
beni "o" güne götürüyor
ama bu sefer herşey farklı
aklım bana oyunlar oynuyor
seninle konuşmuyorum
yanından geçip rüzgar oluyorum.
Rüzgar
yıllar sonra oğlumun adı oluyor
hayat bana oyunlar oynuyor
bende bu oyunları oğluma öğretiyorum.
ağır geliyor bunlar
hemen güne dönüyorum
gözümü açıyorum
makineden çıkıyorum
herkesten kaçıyorum
yapmamalıydım...
karışıyor aklım
kaçırıyorum sandım.
rüzgar
uçuruyor beni gökyüzüne
kimse hesap sormuyor
ortalık tenhalaşınca
aşağı iniyorum bulutlardan
ya da vazgeçtim
yağmur olup akıyorum.
kimsenin senden haberi yok
rahatlıyorum
artık korumam gereken bir bedenim yok
uçuyorum
bir intihar notunun son satırlarıyım ben
bilinmezliğe gidiyorum

mc

12 Kasım 2010 Cuma

korkuyorum

Ayağım toprağa bastığında
korkuyorum
beni içine çekerse
sensiz kalırım

elim suya değiyor
korkuyorum
göz yaşlarınsa diye
ağlıyorum

gözüm saate kayıyor
korkuyorum
zaman sensizlikse eğer
duruyorum

dudaklarım oynuyor
korkuyorum
diyorum ki:
seni seviyorum

rüya bitiyor
korkuyorum
sen yoksun ki!
ölüyorum

mc

Genesis

Puan: 8

Yaşıyor olmak, artık hatırlanmayan bir başlangıç...
...ve hiç bilmediğimiz bir son arasında tarih dokumaktır.
Tüm tarihlerin bir başlangıcı vardır.
Benimkinin başlangıcı bilinmeyende bitiyor.
Ben de, hepimiz gibi, doğumuma ait hafızamı yitirdim.
Annemin beni dünyaya getirdiği an doğdum.
Veya annemle babamın aşk yaptıkları gece.
Ya o andan öncesi?
Beni oluşturmak üzere birleştikleri o gün, daha önce neredeydi?
Beni oluşturacak olan milyar kere milyar atomdan oluşan o galaksi nereden çıktı?
Ben olmadan önce, hangi bitkilere, hangi taşa, hangi hayvana,
hangi yüze göç edip durmuştu?
Hatta hayatın ortaya çıkmasından da önce, hatta dünyanın bir toz bulutundan oluşmasından da önce, neredeydiler?
Bu bulmacanın parçaları neredeydi?
Yoksa evren birdenbire boşluk olma durumunu yitirirken, kökenimizin ta en başında beni var edecek o günden bir şeyler mi taşıyordu?
Benim tarihim, evrenin tarihiyle içiçe geçmiş durumda.
Başlangıçların en başında, kaynakların en ucunda...hiçbir şey yoktu.
"O zamanda" diyemiyorum, çünkü zaman yoktu.
"O yerde" diyemiyorum, çünkü yer diye bir şey yoktu.
Sadece hiçlik vardı orada.Karanlık vardı, aysız bir geceden daha kara.
Bir mezardan daha loş.Çölün ortasından daha boş.

Aniden o boşluk, çok küçük bir enerji ve madde tohumuna hayat verir.
İşte bu, zaman ve uzayın doğuşudur. Yeni doğan evren, genişler tam hızla.
Devasa bir balkabağı gibi şişer. Önce, evrenin hamuru pürüzsüz ve tekdüzedir.
Ardından ilk kümeleşmeler ortaya çıkar.Galaksilere dönüşecek olan basit gaz bulutları.
Bu galaksilerde yıldızlar doğar.Dünyamızı oluşturan atomları yaratan çok kızgın kaynayan kazanlardır bunlar. Bu çok küçük madde tanecikleri rüzgarda uçuşan toz gibi yayılır...
..ve uzayı tohumlar.

Bunlar bulutları, dağları, kelebekleri, kaplanları, çiçekleri ve bizleri oluşturacak olan atomlardır.
Sayabileceğimiz daha pek çok şeyi oluşturan atomlar.
Evrenin bir köşesinde boşluğun karanlığında, süte benzer bir bulutta büyük bir galaksi,...
Samanyolu oluşur.100 milyar yıldızı barındıran bereketli bir fidanlık.
Bu galaksinin uzak bir köşesinde Dünya gezegeni ortaya çıkar.
Yeni bir yıldızın artıklarından doğar. O yıldız Güneş'tir.
Genç Dünya, fırından yeni çıkmış bir tabak gibi yanar.
İlk başta Dünya, dünya değildir.Yalnızca ateştir.Bir ateş gezegenidir.
Ardından, kaynaşan kayalar soğur ve gökyüzünün buharı tufan gibi dünyaya dökülür.
Böylece denizler oluşur.Yağmur binlerce yıl yağar.
Ateş gezegeni, su gezegenine dönüşür.

11 Kasım 2010 Perşembe

Güncel Haberler

İhracat Ekim ayında %8.8 artışla 10.8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ekim'de son iki yılın rekoru kırıldı, ilk defa 10 milyar dolar eşiği aşıldı. Cumhuriyet tarihinin en yüksek Ekim rakamına ulaşıldı.

40 ilde uygulanan aile hekimliği İstanbul’da da başladı. 3 bin 645 aile hekimi İstanbul’a hizmet verecek, 3 bin 500 kişiye bir aile hekimi düşecek.

Dünyanın en kalabalık ülkesi Çin'de nüfus sayımı başladı. 10 gün sürecek sayımda 6 milyon memur, kapı kapı tüm ülkeyi dolaşacak.

Uçağın iniş takımlarının içine saklanan genç üstündeki ince montla 1 saate yakın süren dondurucu soğuğa rağmen hayatta kalmayı başardı.

Liverpool - Napoli maçının öncesinde ev sahibi ekipte forvet oyuncusu Dirk Kuyt'un arabası şanssızlıktan öte bir hayli ilginç şekilde hasara uğradı. Bunu yapan bir polis atıydı...

9. ve 10. sınıfın not ortalaması en az 85 olan öğrenciler, 11'inci sınıfta başarılarını sürdürürse erken mezuniyet hakkı kazanabilecek. Liselerde sınıf geçme not ortalamasının da 2.5 indirilmesi planlanıyor.

Bir fuhuş operasyonu sırasında polislere saldıran köpekler, Savcılığın talimatıyla kafeslerde tutuluyor.Köpeklerin akıbeti dava sonucunda belli olacak.

Geçtiğmiz yıl 329 bin kişi ağırlayan İstanbul Kitap Fuarı, bu yıl 9 günde yaklaşık 100 bin yeni ziyaretçi kazandı.Beylikdüzü'ndeki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde 30 Ekim'de başlayan fuarı 9 gün boyunca 410 bin okur ziyaret etti.

Şanlıurfa’da doğuştan ter bezi olmayan 22 yaşındaki genç, terlemediği için üstünü suyla ıslatıp, beton zeminde yatmak zorunda kalıyor.

Şaşkın hırsız:Ev sahibine ait toplam 90 bin liralık borç senedini çaldı.
kaynak: ntvmsnbc , sporx

10 Kasım 2010 Çarşamba

sarışın

Ellerinde çiçek var
vuruluyor sarışın
kaldırım filizleniyor
kızıl katliamlarla

bir ceset torbası
onun beyaz kefeni
kederlere büründü
hain kurtuluş ümidi

karma kırışık yüzleri
artık şeytan sureti
yeryüzünün ateşi
yaktı kavurdu bizi

silah sesi mi gelen
açmasınlar kapıyı
devrim gelmiş olmalı
sızlar anamın yüreği

kahramanım uçmuyor
pili bitmiş olmalı
ortalık sessiz
kalbi durmuş olmalı.

mc

mutlu olmasam da oluyormuş

Sana hediyeler almak istiyorum,
şarkılar şiirler yazmak,
her zaman bizi ayakta tutacak anılar yaşatmak ,
ağladığında mutluluk gözyaşları olmasını sağlamak...

Ben senin üzerine hayaller çizdim
ama senin hayallerin bir silgiden ibaretmiş bilemedim,
ve sen benim aşkımı hissedebilseydin tereddüt nedir bilmezdin,
ve sen aşk nedir bilseydin gerçek mutluluğu da bilirdin,
sınıfta kaldın ve beni toprağın içine ittin

Çığlıklarımı tutamıyorum, çok geç
karanlık çökmüş ve cevap yok aydınlıktan,
karanlık ruhumu satın aldı
alt yazı yok hayatımda ama
alt çizgi çok kaderimde,alnımda…
ve sen doğdun
ben de soluğumu duydum

İlham yok eser yok senden
yine kalmadı bir hiç bile benden 
beni mutlu edebilecek her şeyi denedim
anladım ve bazen mutlu olmasam da oluyormuş
bitip gidecek bu hayat sensiz ,
olsun ben acının esiri olmuşum bir de gözlerinin.

mc

ters köşe

İç savaşla uğraşan bi ülke gibiyim,
gerisini getiremediğim mutluluklarım var
sonuna varamadığım acılar ,
sırtımda binlerce kan akıtan ,
çevremde ruh emiciler,
bir de içimdeki cocuk
korumaya çabaladığım
uğruna canımı veremediğim bi ters köşe,
ve bunların hepsini toprağına katan bir kırmızılık.

Kuşlar göçerken beni de götürün ,
hem benim sabrım kalmadı
sonra mutluluk da yok bende çok hafifim,
yanlış anladınız bedenimi değil
ruhumu taşımanızı istiyorum sizden

mc

9 Kasım 2010 Salı

22. İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali

08 - 14 KASIM 2010
KISA FİLMİN KALBİ İSTANBUL’DA ATIYOR
Yıllardan beri, farklı kıtalardan, farklı dillerden, farklı sesleri bir araya getirmeyi başaran “İstanbul Uluslararası  Kısa Film Festivali”, kısa film alanında, ülkemizdeki en uzun soluklu organizasyonu olarak öne çıkıyor.  Türkiye’yi uluslararası boyutta başarı ile temsil ediyor.

Festival,  film gösterimleri yanı sıra,   birçok yerli ve yabancı yönetmeni bir araya getirme konusunda da önemli bir görev üstleniyor. Konuk yönetmenler,  hem filmlerinin gösterimlerinde hazır bulunuyorlar, hem de katıldıkları toplantılarda izleyicilerden gelen soruları yanıtlıyorlar. Söyleşi ve panellerde yer alıyorlar.

Program dört ana başlıktan oluşuyor:”Kurmaca Filmler”, “Canlandırma Filmler”, “Belgesel Filmler” ve “Deneysel Filmler”.

T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ana sponsorluğunda gerçekleştirilen gösterimler, Beyoğlu İstiklal caddesinde yer alan“Fransız Kültür Merkezi”, “Alman Kültür Merkezi” ve “Hollanda Dutch Chapel”  salonlarında ücretsiz olarak izlenebilir.
PROGRAM
Festival Katoloğu

Aşk Töre(n)leri

Aşk Töre(n)leri- Fotoğraf Sergisi (05 Kasım -12 Kasım )
Bennu Gerede’nin  “Aşk Töre(n)leri “ başlıklı Türkiye’de kadın, aşk ve töre cinayetleri üstüne kurgulayarak gerçekleştirdiği fotoğrafları, Sanat aracılığıyla bu konuyu gündeme getirip, cinayetler ve intiharlar üstüne yaptığı araştırmalar sonucunda seçtiği bir dizi cinayeti bu fotoğraf dizisinde bir kurgu olarak sunuyor.

Fotoğraflar genç kızların ve kadınların aileleri tarafından intihara zorlanmaları veya öldürülmeleri; öldürülemeyenlerin ise çeşitli şiddet türleriyle karşılaşmalarını, bütün bu zulmün “aşk”üstüne odaklanıyor olmasını ve erkek egemen bir toplumun kabul edilemez sınırsızlığını irdeliyor ve eleştiriyor.

Kurguda izlenen sahnelerdeki masumiyet, dinginlik ve ince estetik ile cinayetlerin acımasızlığı ve şiddeti arasındaki karşıtlık, bu fotoğrafların izleyici üstündeki etkisini sınıyor.
Yer: Sanat Limanı
kaynak: 1

Zafer Çocukları


Zafer Çocukları
Children Of Glory
Puan: 8

1956, soğuk savaş tüm şiddetiyle sürmektedir. Macaristan Sovyet İmparatorluğu'nun hükmündedir.

Ama aynı zamanda da bir süper güçtür, Milli su topu takımı yenilmezliğini sürdürüyor. Komunist hareketler Macaristan halkının günlük yaşantısı kötü yönde etkilerken, takımın yıldız atletleri ulusun patlayan kahramanlarıydı.

Onlar günümüz rock starları gibi ceplerinde para şıngırtıları ve her birinin kolunda güzel bir kızla yaşamaktaydılar.


"İnsanlar büyülenmiş, bakarlar öylece.
Ne sebep olur okyanuslardaki gel-gite?
Kainatın isyanı niye?
Bir ulus doğdu ve sükunet oldu.
"Biz ne diyorduk?" diye insanlar sordu.
Kimin eti ve kemiği
orada kanunları değiştirdi?
Anavatanlarında hür doğan insanlar
tökezlerler çünkü anlamazlar
her zaman hatırlayacağımızı şu gerçeği:
Özgürlüktür hediyelerin en güzeli."

6 Kasım 2010 Cumartesi

Haliç'te Yaşayan Simonlar

Haliç'te Yaşayan Simonlar
Hanefi Avcı
Angora Yayınevi
597 Sayfa
Basım:2010
Puan: 8

"Bir örgüte, ideolojik bir gruba ya da bir cemaate bağlandın mı, kişisel iradeni ve özgürlüğünü kaybedip o grubun liderliğinin iradesine kendini teslim ediyorsun. Yanlış ya da doğru diye bir şey kalmıyor, grubun amaçları her şeyi belirliyor, hak da adalet de izafi hale geliyor. Tıpkı Simon'daki gibi ideoloji karşısında gördüğün ya da bildiğin değil, sana anlatılan doğru hale geliyor. Ben içinde bulunduğum tarafın hak, adalet, iyilik diyerek Simonlaşmayacağını zannediyordum, o yanlışa düşmek başkalarına mahsustu, bizde böyle bir şey söz konusu bile olmaz sanıyordum, maalesef yanılmışım. Şunu artık bilmeliyiz ki karşımızda arkadaşlarımız; meslektaşlarımız yok, bir ideolojiye, bir gruba bağlanmış, o grubun disiplinine tâbi olmuş örgüt mensupları var. Artık bunu kabullenmeliyiz." 

12 Eylül öncesi sağ-sol çatışmalarından, 1984 sonrası PKK faaliyetlerine, 1990'1ı yılların başında yeniden hız kazanan (başta İstanbul olmak üzere) büyük illerimizdeki terör olaylarına kadar tüm ideolojik çatışmaların soruşturulması safhasında yer alan; büyük hayali ihracat şebekelerinden, banka dolandırıcılıklarına, ihalelere fesat karıştırma olaylarından, uluslararası uyuşturucu şebekelerinin soruşturulmasına kadar çok geniş bir kriminal yelpazede çalışmış olan Emniyet'in simge ismi Hanefî Avcı uzun yıllar edindiği mesleki tecrübelerini aktarırken aynı zamanda kamuoyuna olayların iç yüzünü anlatmak ve ülkesine karşı vicdani sorumluluğunu yerine getirmek için siyasi gündemi meşgul eden bugünkü olayları (özel yetkili mahkemelerin sürdürdüğü tahkikatlardan, telefon dinlemelerine , vs.) değerlendiriyor.

Bulunduğu her görevde insana öncelik veren, her işi akıl ve bilimin ışığında sorgulayarak yapan ve her zaman vicdanı ile hareket eden bir polis, bir bürokrat, bir bilge... Hanefî Avcı, "Bir anda polislikten, yani avcılıktan sistemin istemediği, yanlış bulduğu bir av konumuna düştüm" diye açıklıyor geldiği konumu. Bu kitapta, yalnızca vicdanının sesini dinleyerek bu ülkenin yararı için av olmaya bile razı bir bilgenin sesini ve isyanını bulacaksınız.


Okunası bir kitap. Hem polisiye hem de siyasi. Bir polisin kendi kurumuna ve devletine karşı öz eleştirisi. Yıllardır "emniyet cemaatin" söylentilerini doğrular nitelikte bir kitap.Okunması gereken bir kitap.

Kitaptan Bölümler
Yıllar yılları kovaladı, olaylar olayları... Bir süre sonra, toplumsal yaşam için yıllarca düşman gördüğüm grup, düşünce ve örgütlerin aslında sağlıklı bir demokrasinin olmazsa olmazı olduklarını; modern bir toplum için asıl tehlikenin, bunların aksine her muhalefeti yok etmeye odaklanmış olan benim savunduğum değerler olduğunu anladım. Bunun acısını derinden yaşadım. Bu açıdan eskiden savunduğum tüm düşünceleri düşman görmek tarif edilmez bir duyguydu.

İnsanların hayatları, şerefleri ile bu kadar oynanırsa, onlara en yakışıksız isnatlarda bulunulursa, hayatlarında onurlarından başka kaybedecekleri olmayanlar, kendilerine atılan lekeyi temizlemek için her şeyi yaparlar.Bu duruma çok uzak değiliz artık.

PKK sınır ötesine çekiliyor mu?

PKK'nın eylemsizlik kararı, TAK saldırısı ve İmralı ile gerçekleşen görüşme iddialarını değerlendiren NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu, PKK'nın sınır ötesine çekilmesine yönelik bir niyet ve prensip kararı olduğunu, ama henüz çekilme olmadığını söylüyor.

Son dönemde ilginç gelişmeler söz konusu. PKK’nın 2011 seçimlerine kadar ateşkes süreci, TAK’ın terör saldırısı, Başbakan Erdoğan’ın İmralı’nın devletin farklı birimlerinin görüşebileceğini ima etmesi ve PKK’nın sınır ötesine çekilme iddiaları.

Ciddi gelişmeler olurken kafalar da birçok soru işareti toz duman arasında birçok bilgi kirliliği var.

Kaynaklara göre;
* Abdullah Öcalan’ın Kandil ile mesajlaştığı doğru hatta avukat görüşmelerinin yapıldığı Pazartesi günü, avukatlar yolda iken yazışmalar yapılıyor. Bu durum akla Kandil ile İmralı arasındaki görüşme trafiğinde bu kez “telefon” kullanıldığı akla getiriyor.
* Pazar günkü terör eylemini gerçekleştiren kendilerini TAK olarak adlandıran grubun PKK tarafından 1999 yılında kurulduğu ve Öcalan’ın yakalandığı tarihte muhtemel bir çözülme karşısında yedek bir güç olarak tutulduğu biliniyor.
* Ancak burada dikkat çeken, ilk kez PKK’nın TAK’ı eleştirmesi. Yani bir ilk yaşandı. Bugüne kadar TAK ‘ın eylemleri konusunda sesini çıkarmayan PKK bu kez TAK’a yönelik ağır eleştiride bulundu hatta eylemin “hesabının sorulacağını” açıkladı.
* Bu ne demek? Kandil İmralı’dan gelen mesajların ciddi olduğunu ve uyulması gerektiğini vurgulanıyor. Denetim dışına çıkanların cezalandırılacağını açıklanıyor. Hem “kontrol bizde” denmek isteniyor hem de “denetim dışı provokatif hareketler önlemeye” çalışıyor. Bu eylem bazında bazıları cezalandırılabilir ama bu TAK’ın PKK’dan kopmuş olduğunu göstermez. Ama TAK bundan sonra denetimsiz bir eyleme de cesaret edemez.
* Eğer bir eylem yaparsa TAK kadrolarını artık bağımsız hareket etmeye başladığını yani, ikinci bir PKK ihtimalini yükseltir.
* Diğer bir ilk ise şu: ROJ TV medyada çıkan “Vedat Acar eylemi ROJ TV’deki alt azı ya da türkülerdeki şifrelerden yola çıkarak, harekete etti” haberlerini doğru olmadığını söylemesi hatta ROJ TV yetkililerinin bizzat kendilerinin bu iddiayı yalanlamaya çalışması. Bu açıklama hem ateşkese uyulması gerektiği, bu konuda kesin talimat olduğu hem de TAK eyleminin denetim dışı olduğunu göstermek ister gibi. Ayrıca bu aralar yaşanacak bilgi kirliliğini önleme çabası olarak da değerlendirilebilir.
* Peki ya PKK sınır ötesine çekiliyor mu? Böyle bir niyet, prensip kararı var. Ama henüz çekilme yok. 1999 deneyimi sonrası PKK’nın hemen Kuzey Irak'a çekilmesi mümkün değil. Zaten böyle bir çekilme de yok.
* Ancak, bu süreç içinde yaşananlar meselenin çözümünde artık geriye dönüşü zor olduğunu ortaya koyuyor. Alınacak çok yol olmasına rağmen sürecin akıbeti karşılıklı taahhütlerin yerine getirilip getirmemesine bağlı. Ama gidişat olumlu. Taahhütlerin ne olduğuna gelince… Zamanı gelince bu da açıklanır herhalde.
kaynak: 1

Beğendiğim Fotoğraflar

Hayatlarını kazanmak için ölüm soluyorlar
Endonezya'daki Doğu Java bölgesinde yer alan 2600 metrelik Kawah Ijen yanardağının tepesinde 200 metre derinliğinde sülfürik asitle dolu, volkanik patlama sonucu meydana gelen büyük bir çöküntü var. Sessiz ama aktif bu volkan duman püskürten küçük delikleriyle bu kratere gaz yayıyor. Hayatlarını buradaki kükürtü taşıyarak kazanan yerel işçilerse tüm bu gazları solumak zorunda kalıyorlar.


Hayatlarını kazanmak için ölüm soluyorlar
Buradan süzülen kırmızı sıvı da katı kükürtü meydana getiriyor.

Bayramın en dikkat çeken fotoğrafı
Kutlamaların en dikkat çeken fotoğrafını Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu verdi.

Arjantin başkanına ağlıyor

Boğaz'da muhteşem kutlama
Cumhuriyetin 87. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla İstanbul Boğazı'nda havai fişek ve ışık gösterisi yapıldı.

Çandigarh kentinde kutlanan Karva Chauth bayramında Hintli kadınlar ellerine kına yakıyor.
kaynak: ntvmsnbc

5 Kasım 2010 Cuma

Çin Sarı Deniz Petrol Felaketi

Dalian’da 16 Temmuz’da iki boru hattının patlayarak Bohai Körfezi’ne petrol sızdırması sonucu meydana gelen petrol felaketinde Çin'in en büyük petrol şirketlerinden China National Petroleum Corp'a (Çin Milli Petrol Şirketi-CNPC) ait Dalian Limanı'nındaki petrol boru hattındaki patlamanın ardından Sarı Deniz'e yayılan yaklaşık bin 500 ton ham petrol bölgeyi tehdit altında bıraktı.Liberyalı bir tanker gemisinden Dalian’ın Xingang Limanı’ndaki depo ünitelerine petrol transfer edilirken, borulardan birinin patlaması bir diğer boruda da bir dizi patlama gerçekleşmesini tetikledi. Patlamanın ardından bölgede sızıntı nedeniyle 180 kilometrekarelik bir alan petrol altında kaldı.Sızıntı, Çin'deki petrolden kaynaklanan en büyük çevre felaketlerinden biridir.

 Meydana gelen patlamada ölen ya da yaralanan olmazken, patlamadan sonra çıkan yangın yaklaşık 15 saatte söndürülebildi.2 bin itfaiyecinin görev aldığı yangında yetkililer, çevredeki yaklaşık 600 evi tahliye etti. Geçimini balıkçılıkla sağlayan bölge halkı ise doğal hayatı tehdit eden petrolun bir an önce temizlenmesi için seferber oldu. Düzinelerce petrol toplama tankeri bölgede çalışmalar yaparken, denizdeki petrol temizliğinin en az 10 gün süreceği öğrenildi. Çin'in doğusunda geçtiğimiz aylarda bir petrol boru hattı sızıntı yapmış, tarlalara akan yüzlerce ton petrol büyük maddi zarara yol açmıştı.

Çin’in rapor edilen en büyük petrol sızıntısı, Sarı Deniz’deki plajlara yaklaşmaya başladı. Deniz yaşamını tehdit eden kazada, ham petrol 430 kilometrekarelik bir alana yayıldı.
Çin hükümeti 22 Temmuz'da –kazadan altı gün sonra- petrol sızıntısının durduğunu bildirdi.

Greenpeace, bölgedeki yerel balıkçı ve işçilere 300 adet maske dağıttı. Bölgede bulunan Greenpeace gönüllülerinin bazılarında deri alerjisi ve nefes alma problemleri şimdiden başgöstermiş bulunuyor.
Eğer petrole bağımlılığımızı azaltmak için bir yol haritası çizmezsek, kazaların sonu gelmeyecek. Yaşananlar gösteriyor ki, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen kaza yalnızca oranın halkını değil, gezegendeki tüm ekosistemi derinden etkiliyor.
kaynaklar: 1 , 2 , 3 , 4 , 5 , 6

3 Kasım 2010 Çarşamba

Bilişim Haberler

İnternet devi Google, kendi kendisini sürebilen sürücüsüz otomobilleri California yollarında binlerce kilometrede başarıyla test ettiğini açıkladı.Diğer araçları görmek için üstünde video kameralar, radar sensörleri ve lazer menzil ayarlayıcıları bulunan otomobiller, şimdiye dek yapılan deneme sürüşlerinde 224 bin kilometreden fazla yol katetti.

Türkiye'nin ilk insansı robotu Suralp, Sabancı Üniversitesi'nde yapılan etkinlikte basına tanıtıldı. Doç. Dr. Kemalettin Erbatur, ''SURALP''in hazırlık çalışmalarına 2002 yılında başlandığını ve bu çalışmaların yaklaşık 5 yıl sürdüğünü, başındaki kameralarla çevreyi algılayabildiğini ve elleri vasıtasıyla da nesneleri tutabildiğini belirtti.

Sanal gerçeklik teknolojilerinde tam gaz giden Japon mühendisler, bu kez de yavan bir bisküviye 'çikolatalı' görünüm ve tadı kazandırdılar.Örneğin, bilgisayar kullanıcının elinde tuttuğu kuru bisküviyi çikolata kaplı olarak gösteriyor. Başlığı takan kişi de elinde çikolatalı bir pasta olduğunu sanıyor.

İnternet devi Google, Temmuz-Eylül döneminde karının geçen yıl aynı döneme göre %32 artışla, 2,2 milyar dolara (hisse başına 6,72 dolar) çıktığını açıkladı.

Bilkent ve MKEK işbirliğiyle yürütülen projeyle, TNT patlayıcılar güçlü bakterilerle bozularak çevreye zararı bulunmayan gübreye dönüştürülecek.

İTÜ Mekatronik Eğitim ve Araştırma Merkezi, 10-12 saniyede 75 kilometrelik hıza ulaşabilen, Türkiye'nin ilk elektrikli minibüsünü yaptı.

BM Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) raporunda, dünyada internet kullanıcı sayısının son 5 yılda ikiye katlandığı, bu yıl internet kullanıcısı sayısının 2 milyarı aşacağı belirtildi. Bu rakam 6,9 milyar olan dünya nüfusunun neredeyse üçte birine denk düşüyor.

Türkiye, sosyal ağlarda geçirilen zaman sıralamasında Malezya ve Rusya'nın ardından dünya üçüncüsü oldu.Haftada ortalama 9 saatini Facebook, Twitter, FriendFeed, Netlog gibi sosyal ağlarda geçiren Malezyalıları 8.1 saat ile Rusya izliyor. Türkiye’deki sosyal ağ müdavimleriyse haftada 7.7 saatini sosyal ağlara harcıyor.

Hollanda polisi, kötü yazılımlar bulaştırılarak geniş siber suç ağlarına (botnet) dahil edilen bilgisayarlara girip sahiplerine ‘uyarı’ mesajları göndermeye başladı. İyi niyetli bir girişim olsa da, devlet organlarının başkalarının bilgisayarlarına sızması uygulamasının hukuğa aykırı olduğunu söyleyenler var.
kaynak: ntvmsnbc

2 Kasım 2010 Salı

Güncel Haberler

Devlet Bakanı Çağlayan, ihracatın 1-24 Ekim arasında 8.3 milyar dolar, 1 Ocak - 24 Ekim döneminde ise 90 milyar doları geçtiğini söyledi.

Türkiye'ye ilk 9 ayda 23.14 milyon turist gelirken, turizm gelirleri 15.55 milyar dolara ulaştı.

Her yıl dünya genelinde 230 milyon hastaya cerrahi girişimi için anestezi uygulanıyor.Cerrahi işlemlerle ilişkili olarak 7 milyon kişide ciddi komplikasyon gelişiyor ve yılda bir milyon insan hayatını kaybediyor.

Sarıyer'de yeni bir cep telefonu hattı almak için gittiği bayide adına kayıtlı 46 hat bulunduğunu öğrenen Ali Avşar, savcılığa suç duyurusunda bulundu.

On yıldır aşk kavramı ile ilgili yapılan bütün araştırmaların sonucunu bir araya getirerek beynin aşk haritasını hazırlayan bilim adamları, coşku uyandıran kimyasal maddelerin saniyenin binde biri gibi bir sürede beyne akın edebildiğini söylüyorlar.Yani teorik olarak aşık olmak için bir buçuk saniye yetiyor.

Galatasaray ile Leeds United arasında 10 yıl önce oynanan maç öncesi Taksim'de 2 İngiliz taraftarın öldürülmesiyle ilgili davada 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılan Ali Baydar yakalandı.

Tartıştığı polisler tarafından darp edilen Sezer Çelenk, karakolda da dayak yiyince 155 Polis İmdat’ı aradı. Ancak Sezer, bu kez de polisten yardım istediği için dövüldü.

Dünya genelinde ölümlerin yaklaşık %20’si akciğer hastalıklarından kaynaklanıyor. Türkiye’de yılda yaklaşık 15 bin akciğer kanseri vakası görülüyor.

Sivas'ın Şarkışla ilçesinde bir yolun ortasında kalan mezar, görenlerin dikkatini çekiyor. mezar, yapılan yol ve çevre düzenlemeleri  sonrasında yolun ortasında kaldı.

Kanaltürk'te programa katılan Erol Büyükburç, yüksek zekaya sahip olduğu için spermlerinin ajanlar tarafından çalındığını söyledi.
kaynak: ntvmsnbc