16 Temmuz 2011 Cumartesi

Aşkın Gözyaşları Tebrizli Şems

Aşkın Gözyaşları Tebrizli Şems
Sinan Yağmur
Karatay Akademi Yayınları
Haziran 2010
242 Sayfa
Puan: 8

Yedinci ve en tesirli bıçak darbesi ensesine gelir boynu sağa doğru bükülmüştür. Dervişler yere kapanmasını bekleye dursun. Şems Hz. Peygamberin şu hadisini sesi boğuk mırıldanır: “Allah’a kavuşmayı isteyeni Allah da sever”.

Dervişlerden birisi sırtına tekmeyi vurur. Yüzüstü taş zemine kapanır, dudağı patlamış, dişleri zemine dökülmüştür Siyah feracesi kanlar içinde bordoya dönmüştür. Saçlarından tutarak kafasını kaldıran dervişin niyeti Şemsin başını gövdesinden ayırmaktır.

Baş derviş engeller. Bırakın son nefesini versin. Sonra da en yakın bir kuyuya atın. Kıyafetine sarıp atın.
Avluyu yıkayın. Sabah ile yola çıkarız.

Şems hala son nefesini vermemiştir Sille taşının üzerindeki başını hafifçe göğe kaldırır ve:
“Allah ne güzel sevgilidir. Rabbim sana aşığım. Ve bu canı sana hediye ediyorum.”
Mevlana içeri girer, mendili koklar eli titreyerek açar. İçinden saman kağıda yazılmış bir not çıkar: “Yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için ölmek ne demekmiş.” Mevlana olduğu yere düşüp bayılmıştır.

Geceden sonra doğan ve kalplerin çöllerini cennetlere çeviren bir gözyaşı bu. Çoraklaşmış ve çöle dönmüş kalpler; açın sadrınızı! Aşkın gözyaşları, serin serin, sağanak sağanak, üzerimize damlıyor; bakın gökyüzüne, nasılda aşk yağıyor...



Kitaptan Bölümler
Parendeydim. Uçan yani. Uçmak ne ki, yerde leş arıyorsa gözler! İşte akbabalarda uçuyor gökte, kara gölgelerini bir bir bırakarak. Var mı uçabilen kalbin ötesine?

Dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim sana, bir şeyler anlatacağım bütün kulaklardan gizli, herkesin ortasında konuşacağım; ama senden başka duyan olmayacak söylediklerimi...

Senden önce kitaplarda arıyordum derinliği. Kitaplardan utanıyorum. Sen bütün kitaplardan daha derinsin, sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku.

Ey aşk! Sen kavur kavur yakandın, peki sol yanım neden üşüyor?

İnsanlar maşuk aramıyor, bencil duygularına köle arıyor. Köle buluyor ama aşkı bulamıyor.

Sağ elini göğe, sol elini toprağa doğru aç. Gözlerini kapa, kainatla birlikte dönmeye başlıyoruz. Sakın gözlerini açayım deme. Gökten sağ eline dökülenleri görmemen lazım. Sol elinden toğrağa düşen canları da görme, sadece sema et.

Aşk acısı, acıya "canım" dedirtecek kadar delice ve derinceymiş. Uçuruma düştüm. Ardımdan dağlar yuvarlanıyordu yine de dolmuyordu düştüğüm uçurum.

12 Temmuz 2011 Salı

nehir

bi durumla karşılaştığımda ,
iyi ya da kötü,
sonucunda insanlığımı kaybedip kaybetmediğime bakıyorum,
ona göre mutlu oluyorum,ona göre üzülüyorum
yaşıyorum ölüyorum...

bazen olaylar öyle gelişiyor ki canınızı yakan olaylar bir zaman sonra canınızı yıkıyor, temizliyor... ben defalarca böyle olayları tecrübe ettim. bu yüzden yaşadığım olaylar karşısında soğuk kanlı kalabiliyorum. çünkü hayat akıyor ve nehrin sonunda ne olduğunu bilmiyorum. çoğu insan daha akıntının başındayken kendini dibe çekiyor, sonunu bilmedikleri yolculukları ölümle öldürüyorlar.
bazen nehrin ortasında sarı saçlı kız geliyor ve sizi kurtarıyor, ve siz yaşamak için o güzel elleri bir an olsun bırakmıyorsunuz ve artık dünyadaki tek korkunuz ona çok fazla tutunmayıp onu aşağı çekmemek...
bazen nehrin içinde kayalar oluyor kısa bir soluk almanıza yarayan. bazen ağaç dalları imdadınıza koşuyor kıyıya çıkıyorsunuz, ve bir süre sonra kendi isteğinizle suya atlayan siz oluyorsunuz.
bazen macera arıyorsunuz ve suyun derinliklerine iniyorsunuz. yine o sarı saçlı, deniz kızı olmuş geliyor sizin için ve nefes veriyor size ilk öpüşle...
bazen bir inci tanesine kanıyorsunuz, bir balığın peşinden gidiyorsunuz, su yutuyorsunuz, yaralanıyor ve kanıyorsunuz, nehrin şelaleye dönüştüğünü görüyor ve uzaktan gelen sesle ürküyorsunuz, akıntı oluyorsunuz, akmak istiyorsunuz, yani kısaca nehir oluyorsunuz...

insanın ayrım noktalarından biri burada yatıyor. kimi kendini nehir sanıyor, kimi ben denizim ben okyanusum diyerek bendini aşıyor. yaşam olaylardan-akıntılardan ibaret, ve asla bir nehirle sınırlı kalmamak gerek. bir nehirde boğulmuş olabilirim. ama biliyorum ki beni bekleyen başka nehirler var. eğer şanslıysam denizler ve aşkı bulursam belki de okyanuslar...

insanın ayrım noktalarından biri burada yatıyor.kimi hayatı boyunca tek bir yaşam arıyor ve illa o olsun diyor. kimi her çiçekten bal alıyor ve her balın boğazında bıraktığı acı tatla yaşıyor..

hayatımdan geçen nehirleri düşünüyorum şimdi... yüreğimden, aklımdan ve gözlerimden akan kaynağı belirsiz sayısı yetersiz sonsuz nehirler... hepsi karma kırışık, sert kayalıklarla, tutup bırakmayan sarmaşıklarla dolu gönlümün su birikintileri...
hepsi buharlaştı şimdi.
hazır onlar gitmişken ben de kaçıyorum kendimden, ve başka yüreklere tatile çıkıyorum.
herkese iyi tatiller...

5 Temmuz 2011 Salı

tribal enfeksiyon

hayatta üç silahşörler var: iyi, kötü , çirkin.
ve insanlar herşeydir aslında... nasıl yani mi? kendi içini aç bak ve bütün iyileri, iyilikleri ; kötüleri, kötülükleri; çirkinleri, çirkinlikleri gör, tabi yeterince cesarete sahipsen. boğulacağını, kendini vuracağını bile bile, ucunda ölüm olduğunu göre göre. benim dünyamda ölüm her zaman ruh içindir. beden ölmez, ruh ölür, defalarca...
haydi, öldürelim ruhlarımızı o zaman.
tabi buna bir ad koymak lazım: tribal enfeksiyon ...
bir nevi kişinin kendine trip atması...
bir savaş ve sadece sen ve aynadaki suretin.
yüreğin bu aralar fazla sıkıntılıysa, cesaretin varsa, ağlamak istiyorsan, yüreğini temizlemek için.
derin nefes al.içindeki herşeyi aynaya üfle güçlüce. ve izle böylece, kendi hayatını uzaktan. önce sevdiklerinden başla: ailen , sevdiğin , arkadaşların.
onların için yapman gereken veya yapabileceğin birşey var mı? onları düşün, güzel dileklerle onlara veda et. böylece onları unut ve kendine odaklan.
sadece kendine. bak saçlarına, kaşlarına, yüzüne, neler eksik neler fazla,ne yapmalı güldürmek için kendini. görüyorum güldüğünü,ne kadar kolaymış gülmek yalnızken.
aynaya bakıyorum ve kendimi arıyorum.
aynaya bakıyorum ve gülebiliyorum.

bunları ara sıra yapmak lazım. kendine trip atmak, suretine aynada dikkatlice bakmak, kendinle yalnız kalmak, kendinle konuşmak dudağını oynatmadan, seni dünyada en iyi anlayacak kişiyle yani kendinle durum değerlendirmesi yapmak.ve en önemlisi bu seansın sonunda gülebilmek ve hayatı s.ktir etmek...

...Budistlerin yaptığını yap ve her sabah omzundaki küçük kuşa sor:
"-O gün bugün mü?Hazır mıyım?Olmak istediğim insan mıyım?Kariyer, iyi maaş, araba ve ev taksitleri...hayattan istediğim şey bu mu?"
(Yakamdaki Yüzler - Can Dündar)

...Aynalar şehrine geldim çünkü benim hikâyemin önünü, benden evvel kaleme alınmış bir başka hikâye tıkıyor. Aynalar şehrindeyim çünkü bir kez şu bendi yıkabilsem sular çağlayacak, deli deli akacak; hissediyorum.”...Aynalar şehrindeyim çünkü ben bir korkağım; ve ne olduğunu bilen her korkak gibi, bu sırrı kendime saklıyorum.”
...Aynalar şehrine geldim çünkü benden evvel yazılmış bir hikaye içindeyim.Aynalar şehrindeyim çünkü kim olduğumun peşindeyim.
(Şehrin Aynaları - Elif Şafak)


aynalar şehrine girin, bence her gün.
kendinizle konuşun.
tribal enfeksiyona maruz bırakın ruhunuzu. iyileşmek için kendinizin doktoru olun.
ve bu yazıda yaptığım gibi bazen saçmalayın...