27 Aralık 2011 Salı

şehit

geçtiğin yollardan ölüler yürüyor artık
ve şehitlerin isimlerine ağlıyor haber bültenleri
bütün rütbeleri bilirim ben haberlerden
ölüler bi haber öldüklerinden
haber verin sevdiklerine
beklemesinler

her birinin ayrı hayat hikayesi
hepsini anlatsan
son anlarını
son konuşmalarını
ya okyanus taşar
ya da göz yaşları bendini aşar

onların yerine kim yaşayacak?
vatan hainleri
ya da iktidar sahipleri mi?
Ne demişti Orhan Veli:
“Neler yapmadık şu vatan için
Kimimiz öldük
Kimimiz nutuk söyledik meydanlarda.”

mc

25 Aralık 2011 Pazar

Kağıt Helva

Elif Şafak
Kağıt Helva

Doğan Kitap
153 Sayfa
Aralık 2009
Puan: 9.8

(…) Derken o yolculukta bir an geliyor, durup geriye bakma gereği duyuyorum. Geçtiğim yolları, uğradığım durakları, güzergâh boyu karşılaştıklarımı anımsıyorum.

Bu kitap dünden bugüne yazdıklarımdan ufacık bir seçkidir. Bir alıntılar kitabı. Karın doyursun diye değil, tadımlık niyetine.

Kağıdın üzerine konulmuş birkaç tatlı kelam.
Kağıt Helva…


Kitaptan Bölümler:

Ayçiçeği güneşe aşık olunca gülmekten kırılmış bütün bitkiler."Güneş gökyüzündeki tahtından bir an bile ayrılmaz.Kudretli ve ulaşılmazdır. Sen kim o kim? Vazgeç bu sevdadan" demişler hep bir ağızdan.Ayçiçeği sesini çıkarmamış. Sevdalı gözlerini dikmiş güneşe; bakmış bakmış bakmış.
Uzun müddet hiçbir şeyin farkına varmayan güneş, nihayet bir gün, ayçiçeğinin bakışlarını hissetmiş üzerinde. Önce geçici bir heves sanmış,ama zamanla yanıldığını anlamış. Ayçiçeği öyle inatçıymış ki, güneş tahtını nereye taşırsa yılmadan usanmadan o yöne çevirmiş başını.
Derken bir öğleden sonra, artık bu takipten bıkan güneş sapsarı gazabıyla kavurmuş ayçiçeğini. Daha simsiyah duman tüterken üzerinde , insanlar akın etmiş olay mahalline. "Yaşasın!" demiş içlerinde biri. "Şimdi ne güzel çitleriz bu aşkı."
Aynı gece televizyon karşısında acıklı bir aşk filmine gözyaşı dökerken , çitlemişler ayçiçeklerini.(Mahrem)

Hak aşıklarına ne cehennemde azap çekme korkusu ne cennette ödüllendirme arzusu rehberlik eder. Onlar sonsuz bir Ledun denizinde yüzer. (Aşk)

Belki de önemli olan varılacak yer değil, hatta güzergah değil, sadece gitme fikrinin kendisidir. Daimi göçebelik. Bir öte diyar arzusu. Kimileri cennetteki Tuba ağacı misali. Kökleri var var olmasına da, toprağa bağlı değil, havada, yukarıda. Kimilerinin kökleri göçebe.
Ben ağaçlardan en çok Tuba ağacına yakın hissettim hep kendimi.(Med-Cezir)

Akılcı kararlar alıp planlar yaparak hayatımızın akışını denetleyebileceğimizi zannediyoruz. Halbuki balık yüzdüğü okyanusu denetleyebilir mi? Bu sadece sahte beklentiler ve hüsranlar yaratır. (Aşk)

Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir, ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin. (Aşk)

Ağzımdan damla damla mısralar sızıyor, hem de hiç durmadan, elimde olmadan; dinleyenler şair olduğuma kanaat getirebilir, evet. Kelimeler Ülkesinin Sultanı! Ama işin aslı, bu şiirler bana ait değil. Ben sadece harfler için bir vasıtayım. Kelimeleri emredildiği gibi yazan bir hokka, divit, kalem misali; üflenen ezgiyi çalan bir ney misali, ben de sadece bir aracım.Kendi payıma düşeni yapıyorum. Ben kelimelerin efendisi değil, sadece katibiyim.Gönlüme ne fısıldanırsa onu yazıyorum. Ama fısıldayan ben değilim.. (Aşk)

İçimin tünellerine girer girmez bir fener alıyorum elime. Buralar çok karışık. Kaç defa geldim. Gene de hep kayboluyorum.(Siyah Süt)

Şeriat der ki: "Seninki senin, benim ki benim."
Tarikat der k : "Seninki senin, benimki de senin."
Marifet der ki: "Ne benimki var ne seninki."
Hakikat der ki: "Ne sen varsın ne ben." (Aşk)

Hepimizin acı çektiğini söyleyerek herkesi avutmaya alışmışsın. Oysa bu beni avutmaz. Beni ancak benden başkasının benim kadar acı çekmediğini bilmek avutabilir. (Şehrin Aynaları)

Derviş dedi ki:"İpekböceği kozadan çıkarken alın teriyle ördüğü ipeği yırtıp parçalar. Bu yüzden çiftçiler ya ipeği seçerler ya da ipekböceğini. İkisini birden koruyamazlar. Çoğu zaman ipeği kurtarmak için ipekböceğinin canını alırlar. Bir tek ipek mendil için bilir misin yüz ipekböceği can verir? Bu hikayede benim payım ipekböceğine benzer. Rumi ipektir, ilmik ilmik örülecektir. Vakit tamam olunca ipeğin bekası için ipekböceğinin ölmesi gerekir." (Aşk)

Elif Şafak Kâğıt Helva’yı anlatıyor

23 Aralık 2011 Cuma

bazen

bazen öyle içiyor ki içim
öyle yanıyor ki kalbim
adım atamıyor geleceğe
nefes almayı unutuyor bazen
sırf bu yuzden ölüyor
heba oluyor ömrüm.
bazen dedem geliyor rüyama
gülümseyip gidiyor
içimdeki kötülükler kaçıyor
kahramanım yaşamaya devam ediyor
böylece her sabah güneşim doğuyor
içimi ısıtıyor
içim daha çok içiyor

mc-MC
23.12.2011

siyah

bugün siyah
öyle işte
herşeyi bırakıp susmalı bugün
uzaklara giden uzaklıkları hesaplamayı bırakmalı

gidip geri dönmeyenler duyar mı bizi
bunu düşünmeli
sadece bunu düşünerek yaşamalı bundan sonra
sevdiğini unutmalı
ölmeyi unutmalı

insanlar bakmalı
takvim yapraklarına
sonra göğsüne sunmalı zamanı
düşünmeli
bu gün ne idi
kaç yıl oldu gideli

lobilop ne idi
geldiler ama kim
uyku??
torun ne yapacak son dedesiz
rüyada elveda bile edemeden giderse

son kez çay iç
öl...soğuk...ağla
git
gel ama çabuk
uykusuz kal

ilk kez anladığında toprak olanlar gelmez geri
unutmamaya ant içsende hayat gömer onu ve seni
yine de bir gün elbet düşer yüreğine ateşi
işte o zaman ağlamaya başlamalı
susarak ama
susmadan ağlanmaz bugün
çünkü bugün, siyah

MC-mc
23.12.2009

12 Ekim 2011 Çarşamba

baba

acıklı bir hakikat anlatacağım sizlere..
içim acıya acıya anladım bu hakikati ben de..
yaşamın soru işaretlerinden birini kaldıran bir hakikat olacak kağıda dökülen
belki de yüreğe..

nicedir yazmamış iken
birden
neden beni en çok acıtacak bu konuyu seçtim, bilmem
yazmak ve kurtulmak isterim hemen.

şu ana kadar ki yaşamım şimdi bir oyun gibi geliyor
ben de herkese roller biçiyorum
ama sadece geçmişe bakarak
ne şimdi ne de gelecek, önemsiz bu oyunda.

farkediyorum ki
içimi en çok yakan insan
vakti zamanında şeytan
başrol almış
üstelik hak ederek
yüreğinin hakkıyla...

hiç-bir-şey yaptıklarını düzeltmez ve affettirmez
belki yanlış sandığım bazı yanlışlarda bana aittir
ölünce anlarız

ama ben
gökten düşmeyen bir elmanın ardından
anlıyorum hakikati.
başlarda inkar
sonra kabul
ve belki de çok sonraları acıma ya da sevgi..

cennet annedir
ve doğrudur..

peki ya baba?

kendime , aileme , çevreme , arkadaşlarıma , kadere bakıyorum
kocaman açarak gözlerimi
yanılmamak için, çok dikkatle

ve artık eminim.

dünyada sevgiyi en çok hakeden kimdir bilir misiniz?
sevdikleri , oğulları , çocukları mutlu olsun diye onların gözlerinde şeytan olma yürekliliğine sahip insanlardır.
çoğu zaman onlar, babalardır.

ve dünyanın en cesur insanı , bu yüzden her çocuğa göre babasıdır.

bu benim yaşanmamış hikayem...
bu hikaye
çocuğuna kötüyü göstermek uğruna
şeytan olan cesur babalara..

10 Ekim 2011 Pazartesi

kitap okumak

kitaplar canlı hayatlar taşır
ama bu hayatlar takma hayatlardır
elden ele dolaşır
ellerin tek birleştiği yer burasıdır..

küçükken sevmezdim kitap okumayı, belki de o zaman hayal dünyam çok genişti ve ihtiyacım yoktu başka hayatlara..
ama sonra bir anda
dokundum sayfalara
bir daha asla
bırakamadım..
ta ki iş yaşamına alışamayana kadar
ama hala o kokuyu duyduğumda
bişeyler depreşiyor içimde

o kadar çok var ki okumak istediğim kitap sayısı.
tez zamanda kitapçı tezgahlarında yerimi almam gerek

neyse demek istediğim şey
farkettim ki
beni başka dünyalara götüren bu kitaplar
aynı zamanda beni
bu kitabı okuyan diğer insanlara bağlıyor...
nereye gitsem tanıdık birileri
ya da tanıdık bir kitap görüyorum
okuduğum ya da okumak istediğim

demem o ki
dünya küçük hakkaten...

18 Ağustos 2011 Perşembe

baba oğula

başlarda
ben daha çocukken
uzak durdun benden
yayınlanmayacak lanetler geçti içimden

ben büyüdükçe üzerimdeki yükün arttı
her yer oldu cehennem

şimdi mi aklına uğradı büyüklüğün
kabul edemem bunu baba
ben yalnız büyüdüm,

üç meleğin hatrına
mezar başında sana ağlarım
hayatta bir kez,
senin yüzünden değil senin için
bu sefer filizlerin yaşlarımla büyüyecek,
beni büyütüğün gibi

acı büyük rehber

çizdiğin yollar kesik kesik
bu yüzden terketti hatıralar
ama ölüm tek engel değil ayrılmaya

elveda baba,
içim acıyor,
ikimiz yanyanayken,
kör kalplere elveda,
buluşmayan parmaklara

en fazla elveda,
en ayrık,
en benzer,
baba oğula...

mc

17 Ağustos 2011 Çarşamba

ve ben aşka obezite

dolduruyorum kalbimi sevginle, akla gelebilecek her türlü sevgiyle.
evrenin bütün kötülüklerini unutmayı seçiyorum.
insanın tek duygusu sevmek varsaydım şimdilik
aslında gerçekte de öyle.

bazen öyle kelimeler cümleler geliyor ki aklıma
sadece kendimle ve rüzgarla paylaşıyorum
ve merak ediyorum
rüzgar sana getiriyor mu dudağımdan dökülenleri
hiç biri yeni kelimeler değil
ama belki de sen geçince içinde cümlelerin
bayram ediyor kelimeler

ben olsa olsa ulağım aşkın kelamında
seyyah olur sağır yüreklere aşkı fısıldarım
rüzgar olurum ben en çok
yanından geçerim de sana belli etmem
hele bir gözyaşların akmayagörsün
hemen bir telefon kulübesine girer
kalbimi değiştiririm
ve sana olan yolculuğum başlar
ilk damlan düşmeden
silerim yanaklarını
evet
işte o rüzgar benim
hani geçenlerde başkaları sandığın

dedim ya ben bir ulağım
her gittiğim yerde kelimeler duyarım
yüreğim onları birleştirip masal anlatır çocuklara

dünyanın en ağır kalbi kimdedir sevgilim bilir misin?
sen hiç aşka obezite olan bir adam sevdin mi?
görmüyorlar
gözlerin, o güzel yüzün bütün suretleri kaplamış
ama onlar görmüyorlar
onun yerine
aşklarını kalplerine gömüyorlar
tüm dünya sen olmuş
ve ben tüm dünya sen olmuşçasına herkesi seviyorum
senin yerine
ve ben aşka obezite...

mc

12 Ağustos 2011 Cuma

askerde bir rüya

en son ne zaman bağırdığımı düşündüm geçenlerde
son ses müzik eşliğinde
güzel sesli adam benim için söylüyor
ben alt komşular için eşlik ediyorum
alt komşular zile basıyor
müziğin içine kuş sıkışıyor
içimden geçenler ayağa kalkıyor
evimizin uzun koridorunu aşıyor
kapıyı açtığımda gelen ecel
elinde bir yürek
ya o ya sen diyor
cevabı o da biliyor
akşama doğru bütün aile fertleri eve geliyor
annem gördüğü rüyayı anlatıyor
babam askerlik anılarını
ablam iş yaşamını
en sonunda yokluğumun farkına vardılar
annem rüyaya yordu yokluğumu
babam askerliğe
ablam uyuyordu
ben bağırıyordum
kimse duymuyordu
ecel dışında...

mc

11 Ağustos 2011 Perşembe

tatil

bakıyorum da
hep aynı pozlar hayata karşı
yüzlerine baksan hemen anlarsın geçmişlerini
bu kadar kolay işte insanı tanımak
ve atlamak başka yaşamlara
hey baksana
her yeni iş
her yeni okul
her yeni beden aslında bu monotonluktan kaçış değil mi?
bende kaçağım bu aralar
tatil cennetindeyim
ve bütün kırışıkları sildim suretimden
işte bu yüzden
gülüşüm içten

nihayet sesi geldi beklediğimiz günlerin
ve ben yeni doğmuşken
bu çağrıya kulak ver ve hükmet bedenine
haydi hep beraber tatile...

mc

ne garip

gelemedim kendime
o kadar uzakta bir siluetim ki...
ve uzakta bir güneş
biliyorum ki yakacak yürekleri
ama ateşe rağmen sürüyor ayaklarım bedeni
yanmak ne güzel iştir
içimdeki kötülükler çığlık atarken
ve ben onların dumanını kendimden kovalarken
hiç bilmediğim hayatlar kapımın önünde oynarken
sadece bir saniye durdum
ve seni düşündüm...
ne garip
hafızam boş
yürek kurak
dilim lal...

hoşgeldin yeni sevdalanmalar
kendine iyi bak yaşanmışlıklar
anıları kitap arasında kurutuyorum
ve ben imkansızı başarıyorum
seni unutuyorum
yeniliyorum
yenileniyorum...

mc

10 Ağustos 2011 Çarşamba

açlık

o kadar çok bağırdım ki zamanında
açlık diye
sağır yüreklere
gelecekte dedim
gelecekte çocuklar dedim
gelecekte çocuklar ölecek dedim
gelecekte çocuklar ölecek açlıktan dedim...

gelecekti,
geldi.


mc

telaş

daha yirmi üç
ama hayat çok güç

soruyorum aynaya
neden bu kadar yük?

filmlere ağlayan kalbim
kendine acımıyor mu?

sınırları aşmış aklım
taşarım diye korkmuyor mu?

bu ne cesaret!
ölüme kafa tutmak bu olsa gerek

peki niye bunca telaş?

mc

6 Ağustos 2011 Cumartesi

perdeler

bazen umudumuzu kaybederiz,sadece o zaman gerçekleri görebiliriz,diğer zamanlarda duygularımız perdedir.
bu cümle biraz aşk gibi..hani derler ya aşk gözü kör eder diye.  aynen öle işte.
hayatın farklı aşamalarında gözlerimiz kapanıyor ve hayatı olduğundan farklı görüyoruz. bu aslında çok iyi çünkü perdeler varken genelde hep mutlu oluyoruz. bu kötü çünkü perdeler varken gözlerin yüreğin önünde kendimizi birçok şeye kapamış oluyoruz.
bu biraz cesaret meselesi.
dünyada az miktarda insan o perdeyi yırtıp atma cesaretin sahip. geriye kalan insan topluluğunda ise duyguları keskin yaşadığı anlarda yani çok acı ya da çok mutlu anlarda o perdeler kalkar.
bence perdeler iyi. çünkü insan yüreklerimiz herşeyi görmeyi hissetmeyi kaldıramaz.

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Aşkın Gözyaşları Tebrizli Şems

Aşkın Gözyaşları Tebrizli Şems
Sinan Yağmur
Karatay Akademi Yayınları
Haziran 2010
242 Sayfa
Puan: 8

Yedinci ve en tesirli bıçak darbesi ensesine gelir boynu sağa doğru bükülmüştür. Dervişler yere kapanmasını bekleye dursun. Şems Hz. Peygamberin şu hadisini sesi boğuk mırıldanır: “Allah’a kavuşmayı isteyeni Allah da sever”.

Dervişlerden birisi sırtına tekmeyi vurur. Yüzüstü taş zemine kapanır, dudağı patlamış, dişleri zemine dökülmüştür Siyah feracesi kanlar içinde bordoya dönmüştür. Saçlarından tutarak kafasını kaldıran dervişin niyeti Şemsin başını gövdesinden ayırmaktır.

Baş derviş engeller. Bırakın son nefesini versin. Sonra da en yakın bir kuyuya atın. Kıyafetine sarıp atın.
Avluyu yıkayın. Sabah ile yola çıkarız.

Şems hala son nefesini vermemiştir Sille taşının üzerindeki başını hafifçe göğe kaldırır ve:
“Allah ne güzel sevgilidir. Rabbim sana aşığım. Ve bu canı sana hediye ediyorum.”
Mevlana içeri girer, mendili koklar eli titreyerek açar. İçinden saman kağıda yazılmış bir not çıkar: “Yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için ölmek ne demekmiş.” Mevlana olduğu yere düşüp bayılmıştır.

Geceden sonra doğan ve kalplerin çöllerini cennetlere çeviren bir gözyaşı bu. Çoraklaşmış ve çöle dönmüş kalpler; açın sadrınızı! Aşkın gözyaşları, serin serin, sağanak sağanak, üzerimize damlıyor; bakın gökyüzüne, nasılda aşk yağıyor...



Kitaptan Bölümler
Parendeydim. Uçan yani. Uçmak ne ki, yerde leş arıyorsa gözler! İşte akbabalarda uçuyor gökte, kara gölgelerini bir bir bırakarak. Var mı uçabilen kalbin ötesine?

Dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim sana, bir şeyler anlatacağım bütün kulaklardan gizli, herkesin ortasında konuşacağım; ama senden başka duyan olmayacak söylediklerimi...

Senden önce kitaplarda arıyordum derinliği. Kitaplardan utanıyorum. Sen bütün kitaplardan daha derinsin, sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku.

Ey aşk! Sen kavur kavur yakandın, peki sol yanım neden üşüyor?

İnsanlar maşuk aramıyor, bencil duygularına köle arıyor. Köle buluyor ama aşkı bulamıyor.

Sağ elini göğe, sol elini toprağa doğru aç. Gözlerini kapa, kainatla birlikte dönmeye başlıyoruz. Sakın gözlerini açayım deme. Gökten sağ eline dökülenleri görmemen lazım. Sol elinden toğrağa düşen canları da görme, sadece sema et.

Aşk acısı, acıya "canım" dedirtecek kadar delice ve derinceymiş. Uçuruma düştüm. Ardımdan dağlar yuvarlanıyordu yine de dolmuyordu düştüğüm uçurum.

12 Temmuz 2011 Salı

nehir

bi durumla karşılaştığımda ,
iyi ya da kötü,
sonucunda insanlığımı kaybedip kaybetmediğime bakıyorum,
ona göre mutlu oluyorum,ona göre üzülüyorum
yaşıyorum ölüyorum...

bazen olaylar öyle gelişiyor ki canınızı yakan olaylar bir zaman sonra canınızı yıkıyor, temizliyor... ben defalarca böyle olayları tecrübe ettim. bu yüzden yaşadığım olaylar karşısında soğuk kanlı kalabiliyorum. çünkü hayat akıyor ve nehrin sonunda ne olduğunu bilmiyorum. çoğu insan daha akıntının başındayken kendini dibe çekiyor, sonunu bilmedikleri yolculukları ölümle öldürüyorlar.
bazen nehrin ortasında sarı saçlı kız geliyor ve sizi kurtarıyor, ve siz yaşamak için o güzel elleri bir an olsun bırakmıyorsunuz ve artık dünyadaki tek korkunuz ona çok fazla tutunmayıp onu aşağı çekmemek...
bazen nehrin içinde kayalar oluyor kısa bir soluk almanıza yarayan. bazen ağaç dalları imdadınıza koşuyor kıyıya çıkıyorsunuz, ve bir süre sonra kendi isteğinizle suya atlayan siz oluyorsunuz.
bazen macera arıyorsunuz ve suyun derinliklerine iniyorsunuz. yine o sarı saçlı, deniz kızı olmuş geliyor sizin için ve nefes veriyor size ilk öpüşle...
bazen bir inci tanesine kanıyorsunuz, bir balığın peşinden gidiyorsunuz, su yutuyorsunuz, yaralanıyor ve kanıyorsunuz, nehrin şelaleye dönüştüğünü görüyor ve uzaktan gelen sesle ürküyorsunuz, akıntı oluyorsunuz, akmak istiyorsunuz, yani kısaca nehir oluyorsunuz...

insanın ayrım noktalarından biri burada yatıyor. kimi kendini nehir sanıyor, kimi ben denizim ben okyanusum diyerek bendini aşıyor. yaşam olaylardan-akıntılardan ibaret, ve asla bir nehirle sınırlı kalmamak gerek. bir nehirde boğulmuş olabilirim. ama biliyorum ki beni bekleyen başka nehirler var. eğer şanslıysam denizler ve aşkı bulursam belki de okyanuslar...

insanın ayrım noktalarından biri burada yatıyor.kimi hayatı boyunca tek bir yaşam arıyor ve illa o olsun diyor. kimi her çiçekten bal alıyor ve her balın boğazında bıraktığı acı tatla yaşıyor..

hayatımdan geçen nehirleri düşünüyorum şimdi... yüreğimden, aklımdan ve gözlerimden akan kaynağı belirsiz sayısı yetersiz sonsuz nehirler... hepsi karma kırışık, sert kayalıklarla, tutup bırakmayan sarmaşıklarla dolu gönlümün su birikintileri...
hepsi buharlaştı şimdi.
hazır onlar gitmişken ben de kaçıyorum kendimden, ve başka yüreklere tatile çıkıyorum.
herkese iyi tatiller...

5 Temmuz 2011 Salı

tribal enfeksiyon

hayatta üç silahşörler var: iyi, kötü , çirkin.
ve insanlar herşeydir aslında... nasıl yani mi? kendi içini aç bak ve bütün iyileri, iyilikleri ; kötüleri, kötülükleri; çirkinleri, çirkinlikleri gör, tabi yeterince cesarete sahipsen. boğulacağını, kendini vuracağını bile bile, ucunda ölüm olduğunu göre göre. benim dünyamda ölüm her zaman ruh içindir. beden ölmez, ruh ölür, defalarca...
haydi, öldürelim ruhlarımızı o zaman.
tabi buna bir ad koymak lazım: tribal enfeksiyon ...
bir nevi kişinin kendine trip atması...
bir savaş ve sadece sen ve aynadaki suretin.
yüreğin bu aralar fazla sıkıntılıysa, cesaretin varsa, ağlamak istiyorsan, yüreğini temizlemek için.
derin nefes al.içindeki herşeyi aynaya üfle güçlüce. ve izle böylece, kendi hayatını uzaktan. önce sevdiklerinden başla: ailen , sevdiğin , arkadaşların.
onların için yapman gereken veya yapabileceğin birşey var mı? onları düşün, güzel dileklerle onlara veda et. böylece onları unut ve kendine odaklan.
sadece kendine. bak saçlarına, kaşlarına, yüzüne, neler eksik neler fazla,ne yapmalı güldürmek için kendini. görüyorum güldüğünü,ne kadar kolaymış gülmek yalnızken.
aynaya bakıyorum ve kendimi arıyorum.
aynaya bakıyorum ve gülebiliyorum.

bunları ara sıra yapmak lazım. kendine trip atmak, suretine aynada dikkatlice bakmak, kendinle yalnız kalmak, kendinle konuşmak dudağını oynatmadan, seni dünyada en iyi anlayacak kişiyle yani kendinle durum değerlendirmesi yapmak.ve en önemlisi bu seansın sonunda gülebilmek ve hayatı s.ktir etmek...

...Budistlerin yaptığını yap ve her sabah omzundaki küçük kuşa sor:
"-O gün bugün mü?Hazır mıyım?Olmak istediğim insan mıyım?Kariyer, iyi maaş, araba ve ev taksitleri...hayattan istediğim şey bu mu?"
(Yakamdaki Yüzler - Can Dündar)

...Aynalar şehrine geldim çünkü benim hikâyemin önünü, benden evvel kaleme alınmış bir başka hikâye tıkıyor. Aynalar şehrindeyim çünkü bir kez şu bendi yıkabilsem sular çağlayacak, deli deli akacak; hissediyorum.”...Aynalar şehrindeyim çünkü ben bir korkağım; ve ne olduğunu bilen her korkak gibi, bu sırrı kendime saklıyorum.”
...Aynalar şehrine geldim çünkü benden evvel yazılmış bir hikaye içindeyim.Aynalar şehrindeyim çünkü kim olduğumun peşindeyim.
(Şehrin Aynaları - Elif Şafak)


aynalar şehrine girin, bence her gün.
kendinizle konuşun.
tribal enfeksiyona maruz bırakın ruhunuzu. iyileşmek için kendinizin doktoru olun.
ve bu yazıda yaptığım gibi bazen saçmalayın...

25 Haziran 2011 Cumartesi

Serenad

Serenad
Zülfü Livaneli
Doğan Kitap
Mart 2011
481 Sayfa
Puan: 9

Herşey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi’nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran’ın (36) ABD’den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner’i (87) karşılamasıyla başlar.

1930’lu yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile’ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.

Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.

Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli’nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.


19 Haziran 2011 Pazar

Çağan Irmak Seferihisar Belgeseli

Seferihisarlı yönetmen Çağan Irmak, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer'in teklifiyle ilçenin uluslararası platformlarda tanıtımında kullanılacak bir belgesel çekti.

Belgeselde, Seferihisar'ın doğal güzellikleri, yöresel lezzetleri, sakin şehir kriterleri kapsamına yapılan çalışmalar ile ilçedeki yaşlıların anlatımlarıyla aktarılacak geçmişten izler var.

Film müziği olarak bir süre önce müzisyen Demir Demirkan tarafından Seferihisar için özel olarak bestelenen ve ilçe halkına armağan edilen ''Yavaş Yaşamalı'' adlı şarkı kullanılırken, belgeselin seslendirmesini de Seferihisar'da yaşamını sürdüren oyuncu Cihan Ünal tarafından yapıldı..



kaynak: 1 , 2

Canım Sulukule

Yönetmenliğini Nejla Osseiran’ın yaptığı Canım Sulukule…

“Canim Sulukule…”, Sulukule’nin kentsel dönüşüm/yersizleştirme sürecinin son anlarına tanıklık eden bir sosyal-belgesel ve fotoğraf projesidir. Fotoğraflarının çekilmesini, yurtlarından son bir anı kalması isteğiyle, Sulukuleliler talep etmişler ve objektife bu duygularla poz vermişlerdir.



kaynak: 1 , 2

17 Haziran 2011 Cuma

Beğendiğim Fotoğraflar

YGS şifrematik
Bobiler.org artık NTVMSNBC'de... Geçen hafta 22 Ağustos'ta yürürlüğe girecek internet sansürüne Bobiler'in gözünden bakmıştık. Bu hafta konumuz YGS...

Göz kapakları tuval oldu

Sevimli Dev'den buraya kadar

Bobilerin gözünden Evren ve 12 Eylül

Bobilerin gözünden Evren ve 12 Eylül
kaynak: ntv foto galeri

Beğendiğim Fotoğraflar

Sevilla'da yapılan Uluslararası At Şovu (Salon Internacional del Caballo - SICAB) katılımcısı Endülüslü kadın binici atıyla sırasını bekliyor.

Yılın fotoğrafları

Yılın fotoğrafları

Nikaragua'nin Managua kentinde yaşamını çöplüklerden topladıkları eşyalarla sürdürmeye çalışan bir çift.

Dünyanın en ilginç su kaynakları
Yine Kenya'da görüntülenen bu resimdeki Gabra kadınları, sırtlarındaki su kaplarını 5 saat süren bir yolculukla evlerine götürüyorlar.


Dünyanın en ilginç su kaynakları
Antarktika'dan kopmuş bir buz parçası.
kaynak: ntv foto galeri

30 Mayıs 2011 Pazartesi

DOCUMENTARIST İstanbul Belgesel Günleri

31 Mayıs - 5 Haziran 2011 tarihlerinde gerçekleşecek festivale dünyanın dört bir köşesinden yönetmen, yapımcı, festival temsilcisi, proje sahipleri ve eğitmenlerden oluşan 40'a yakın yabancı konuk katılacak, 80'e yakın film gösterimi olacak.

DOCUMENTARIST'in bu yılki bölümleri; Tükettiğimiz Dünya, İnsan Manzaraları: Portreler, Uluslararası Panaroma, Post-Komünizm Dönemi, Focus Romanya, Arap Dünyasından, Antropoloji-Belgesel, Müzik Filmleri temaları altında yer alan ve geniş bir yelpazeye uzanan filmleriyle dikkat çekiyor.

Atölye, sinema dersi ve diğer yan etkinlikler ücretsiz olup festival biletleri, MyBilet üzerinden 4 TL'ye alınabilir.

Sinema dersleri, dans gösterileri, dünyanın dört bir yanından belgeseller, sinemacılar...

anasayfa
program
film listesi
yan etkinlikler

kaynaklar : 1 , 2

Kaldırım Picasso’su İstanbul'da

Kaldırım Picasso’su lakaplı sokak sanatçısı İngiliz ressam Julian Beever, kaldırımlara tebeşirle çizdiği ve bakanı içine çeken üç boyutlu resimler ile internette büyük bir çılgınlık yarattı. 31 Mayıs - 4 Haziran tarihleri arasında Volkswagen Ticari Araç’ın yeni pick-up modeli Amarok’un tanıtımı için İstanbul Nişantaşı’nda Abdi İpekçi caddesinde 3 boyutlu dev bir çalışma gerçekleştirecek. Beever’ın 4 gün sürecek çalışması halka açık olacak ve İstanbullular bu ilginç resmin tüm yapım aşamasını izleyebilecek. Julian Beever’ın çizimi aşama aşama Volkswagen Ticari Araç’ın Facebook sayfasında da paylaşılacak.
kaynak: 1

ve istanbul...

28 Mart 2011 Pazartesi

Bilişim Dergi yazılarım

HTML Tagları ve İncelikleri

HTML Tagları ve İncelikleri-2

Eklentilerin En Hızlısı : Fast Dial

Nanoteknoloji

E-yayın Kavramı ve Analizi

Elektronik Posta

Siz Hayal Edin, Biz Yapalım!

Yeşil Ulaşım

Teknokentler

Çevre Dostu Teknoloji: E-Fatura

Farabi:Yurtiçi Değişim Programı

Teknoloji Kaçıyor

Elektrofobi

Sessiz İletişim

Store

Yeşil BT

YÖK'ten Haberler ve Projeler


CETURK yazılarım

BilişimDergi Haziran Sayısı yayınlandı

BilişimDergi Mayıs Sayısı yayınlandı


İstanbul Üniversitesi TTNET Semineri


Okan Üniversitesi Kariyer Günleri’10


PROJISTOR’10 Teknik Proje Yarışması

Kingston Slogan Avı Başlıyor


IE9 Test Sürüşüne Hazır


İTÜ Finans ve Bilişim Günleri'10


4. Ulusal Kariyer Panayırı


ve Facebook, Google'ı geçti


Firefox daha da hızlanacak


BilişimDergi Nisan sayısı yayınlandı


Ödüllü Flash Web Tasarım Yarışması


Vodafone Widget Yarışması


Uçarı'10


BilişimDergi 12. Sayı


CEBIT Almanya 2-6 Mart 2010


7. Uluslararası ODTÜ Robot Günleri


Ttnet Tivibu servisi hizmete girdi


Windows Mobile 7 tanıtıldı


Google Buzz


Bilişim İçin Gel


Pardus 5 yaşında


BilişimDergi 11. Sayısı


AB Destekli "Kimyasal Bilgisayar" Projesi


Firefox 3.6 çıktı


YouTube videolarını HTML5 ile izleyin


Apple iPad karşınızda...


Geleceğini Koru!


SorBize yazılarım

Alacakaranlık efsanesi tutulmanın ilk fragmanı
 
Harry Potter serisinde son gelişmeler

"Only a game" futbol sergisi

15 Ocak 2011 Cumartesi

Türkiye ve İran karşı karşıya

NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu Lübnan'daki krizi değerlendirdi: "Türkiye ve İran Lübnan’da karşı karşıya geldi. İlk raundu İran aldı."

Lübnan Ortadoğu’nun mikrokozmosu; bölgedeki dengeleri kavrayabilmek için de bu ülkeye bakmak zorunlu. 1. Dünya Savaş, Soğuk Savaş ve bölgenin yeniden yapılandırıldığı şu dönemde de durum aynı.

Son yaşanan hükümet krizi de bölgedeki nazik denklemden bağımsız değil. Kriz Lübnan’ın iç meselesi gibi görünmekle birlikte aslında bölgedeki ülkelerin Lübnan üzerinden yaptıkları güç mücadelesi; çarpan etkisi tüm bölgeyi etkiyecek nitelikte.

Bu kriz Ortadoğu’da dost-düşman gibi kesin ayrımı yapmanın ne kadar zor olduğunun da göstergesi. Hatta dengelerin her an için değişebileceğinin yeni bir kanıtı. Bir konuda birlikte hareket eden ülkeler başka bir konuda tam tersini yapabiliyor. Bu durum Türkiye’nin Ortadoğu’da tek bir politika izleyemeyeceğini hatırlatması açısından önemli.

Kısacası Ortadoğu’da rol almak isteyenlerin, zemininin her daim kaygan ve kaypak olduğunu bilerek politika yapmak, dengeleri sürekli kontrol etmek zorunda olduğunu bilmeleri gerekiyor. Ortadoğu’da rol almak, lider olmak isteyen ülkeler nazik bir denklemde yürütülecek politikada her daim uyanık olmak bunu yapmadığı takrirde “altındaki zeminin kayacağını” bilmek durumunda.

Lübnan’da hükümetin dağılmasını daha genel anlamda eksen içi ve dışı ülke ve aktörlerin mücadeleleri şeklinde de değerlendirilebilir.

İSRAİL ATEŞLEDİ İRAN TAMAMLADI
Tüm bunları Lübnan’da olup biten üzerinden tercümesi ise şu: Son krizin görünen “kahramanı” Hizbullah olmakla birlikte asıl aktör İran.

Şii/Sünni ekseni mücadelesinde Şii ekseni Suriye’yi diğer eksene kaptırmış olsa da gücünü gösterdi. Türkiye Lübnan ile Suriye arasındaki buzları eriterek önemli bir iş yaptı. Hariri “babamı Suriye öldürdü” tezinden vazgeçti. Ama uluslararası araştırma komisyonu bu kez nasıl olduysa oklarını Hizbullah’a çevirdi. Yani Suriye olmadı, İran’ı vuralım mantığı. Bu senaryonun ardından ABD ve İsrail olduğu söyleniyor.

Hizbullah, Refik Hariri cinayeti ile ilgili kendisinin suçlanacağını, Başbakan ve oğul Saad Hariri’nin bunu durdurmayacağını anladığı anda düğmeye basarak ülkeyi belirsizliğe sürükledi.

BAŞBAKAN'IN LÜBNAN GEZİSİ HARİRİ'YE DESTEKTİ
Oysa Türkiye, Lübnan üzerinde en etkili iki ülke olan Suudi Arabistan ile Suriye’yi bir araya getirip ikna etmiş, Saad Hariri desteklenmişti. Ahmedinejad’ın Lübnan’da Hizbullah’a destek niteliğindeki ciddi gövde gösterisinin ardından Başbakan Erdoğan’ın Lübnan gezisi Hariri’ye desteğin altının çizilmesiydi.

Ama, İran bu denklemi bozdu. Türkiye ve İran Lübnan’da karşı karşıya geldi. İlk raundu İran aldı. İran şimdi Suriye’yi de yeniden kendi yanına çekmeye çalışıyor. Suriye, Suudiler ve Türkiye Hariri’nin arkasında. Ancak bu krizle birlikte Lübnan ve bölge yine tehlikeli bir viraja girdi.
kaynak: 1