31 Mart 2010 Çarşamba

Bilişim Mart haberleri

Nanoteknoloji:Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi (UNAM); Kuzey Afrika, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Balkanlar ve Doğu Avrupalı araştırmacılara nanoteknolojiyi öğretecek.Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatının (UNIDO) yönetiminde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının koordinatörlüğünde ve TİKA'nın desteğiyle Bilkent UNAM–Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Enstitüsünde 17-30 Haziran 2010 tarihleri arasında ''Uluslararası Temiz oda Kullanımı Çalıştayı'' düzenleneceğini bildirildi. Böylece bölge ülkelerinin nanoteknoloji araştırmalarında lider bir rol üstlenmeyi amaçlıyor. UNAM, 62 nanoteknoloji laboratuvarına, 400 metrekarelik alanıyla da Türkiye'nin en büyük akademik temiz oda laboratuvarına sahip.


Şifreler:İzmir Ekonomi ve Ege üniversiteleri tarafından yapılan araştırmaya Türk kullanıcıların şifrelerinin yüzde 30'u kolaylıkla kırılabiliyor.2 bin 564 gerçek Türkçe parola seçildi ve çeşitli yöntemlerle bilimsel veriler kullanılarak şifreler kırılmaya çalışıldı. Sonuç:
''Kırılan 777 parolanın 564'ü sadece sayısal karakter içeriyor. Sadece rakam dışında hiçbir karakter kullanmadan parola seçen kullanıcı sayısı azımsanmayacak oranda. Ayrıca, kırılan parolaların büyük oranının sadece rakamlardan oluşması, bu tür parolaların zayıf olduğunu gösteriyor.Kırılan parolalar arasında sadece 32 parola, en az bir Türkçe alfabeye ait karakter içeriyor. 2 bin 564 Türk kullanıcısı içinde yüzde 98'den daha fazlası, parola seçiminde Türkçe karakter tercih etmiyor. Tümü sayılardan oluşan parolaların büyük oranı, 3 karakterli şifrelerin tamamı kırıldı. Türk kullanıcıların parolalarının yüzde 73'ünde en az 1 rakamsal karakter, yüzde 39'unda en az 1 büyük harf kullandığı ortaya çıktı.''


Rekabet:Apple, Android'in sözünün geçmesini bile yasakladı.Her şey, yetenekli bir geliştiricinin uygulamasını, App Store'da yayınlanmak üzere Apple'a göndermesiyle başladı. Geliştirici, olumlu bir yanıt bekliyordu; çünkü uygulaması Google Android Geliştiriciler yarışmasında ödül kazanmıştı.Tanıtım yazısına safça kazandığı ödülle alakalı satırları ekledi.Olaylar bu noktada patladı: Apple, ilgili kişiye "Tanıtım yazınızda uygunsuz bir platform ismine rastladık. Lütfen uygunsuz platformu ve ödül niteliğini değiştirip başvurunuzu tekrarlayın." yanıtı verince, geliştirici, hayatındaki en tuhaf olaylardan birini yaşadı.


İnternet:Türk Telekom'un altyapısını kullanan ADSL abone sayısı 6,2 milyona ulaştı. Aralık 2009 itibarıyla veri kullanım oranı da%69 şeklinde gerçekleşti.Rakamlara göre 2008 yılı sonunda 5.8 milyon olan ADLS abone sayısının, 2009 yılı sonu itibariyle 6.2 milyona ulaştı.
Türkiye'de en yoğun internet kullanımının 20.00–23.00 saatleri arasında olduğu, kullanımın gece yarısından itibaren düşerken, sabah 08.00 itibarıyla tekrar artış gösterdiği belirtildi.


E-atık:BM Çevre Programının (UNEP) Bali'de açıklanan raporuna göre, ABD, "e-atık" olarak nitelendirilen telefon, yazıcı, televizyon, bilgisayar ve benzeri elektronik cihaz atıklarının en büyük "üreticisi" durumunda. ABD'de yılda 3 milyon ton e-atık ortaya çıkıyor.ABD'yi yılda 2,3 milyon tonla Çin takip ediyor. Çin aynı zamanda diğer gelişmekte olan ülkelerden de atık alıyor.
Rapora göre, e-atık miktarı, özellikle gelişmekte olan ülkelerde gelecek on yıl içinde çok büyük oranda artacak. Çin ve Güney Afrika'da 2020'ye kadar bilgisayarları kapsayan e-atıkların 2007 seviyesine göre yüzde 400 oranında artacağı tahmin ediliyor.Cep telefonu atığının Çin'de 2007 seviyesine göre 2020'de 7 kat, Hindistan'da ise 18 kat artması bekleniyor.
UNEP icra müdürü Achim Steiner, e-atıkların yeniden işlenmesinin enformal sektöre bırakılmaya devam edilmesi halinde, Çin'in yanı sıra Hindistan, Brezilya ve Meksika gibi ülkelerde çevreye verilen tahribat ve sağlık sorunlarının artacağını söyledi. Raporda, bazı e-atıkların, az gelişmiş ülkelerden, bunların elden çıkarılması işleminin daha iyi yapıldığı gelişmiş ülkelere gönderilmesinin yerinde olacağı belirtildi.


GSM:Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu verilerinden derlenen bilgiye göre, Türkiye'de geçen yılın dördüncü çeyreğinde, ortalama bir abonenin aylık ortalama konuşma süresi (MoU) 189 dakika olarak gerçekleşti.Avrupa ülkelerinin geçen yılki MoU verileri karşılaştırıldığında, Fransa 253 dakika ile birinci, İrlanda 226 dakikayla ikinci sırada yer aldı. Mobil konuşma süresinde 189 dakikayla Avrupa'da üçüncü sırayı alan Türkiye'yi, İngiltere 177, İspanya 160, İtalya 137, Portekiz 124 ve Almanya 104 dakika ile izledi.
Öte yandan Türkiye'de, 2009 Aralık sonu itibariyle mobil abone sayısı 62,8 milyona ulaşırken, Üçüncü Nesil Mobil İletişim Sistemleri (3G) kullanıcı sayısı 7,06 milyon olarak gerçekleşti.
Cep telefonu abonelerinin yaklaşık yüzde 75'ini ön ödemeli, yüzde 25'ini ise faturalı aboneler oluşturdu.
Toplam yıllık yatırım miktarlarına bakıldığında, 2009 yılı sonunda bir önceki yıla kıyasla Türk Telekom'un yatırımı yüzde 11,7 oranında azalırken, Turkcell'in yüzde 120, Vodafone'un yüzde 248, Avea'nın ise yüzde 26 oranında arttı.


Sırt Motoru:Dünyanın ilk sırta takılan ‘ticari’ jet motoru üretildi. Şehir trafiğine takılmadan işyerinin çatısında konmak isteyenler bu genişçe ‘sırt motoru’na sadece 76 bin dolara sahip olabiliyor.JETPACS adı verilen ürün, Yeni Zelanda merkezli Martin Aircraft Company’nin eseri. Firma yakında başlayacağı seri üretimle yılda 500 Jetpack teslim etmeyi planlıyor.
İki motor ünitesi bulunan Jetpack, bir depo yakıtla 48 km gidebiliyor ve saatte 95 km hıza çıkabiliyor. Hiç gerekmese de, çıkabileceği azami irtifa da testler sırasında 2.3 kilometre olarak belirlenmiş. Jetpack sadece 113 kilo olduğundan pilot lisansı gerekmiyor ancak firmanın verdiği özel ön sürüş eğitimini almak zorunlu.Saatte 45 litre yakıt harcayan aracın ‘çevreci’ olduğunu söylemek imkansız.


Telefonlar:Araştırma şirketi Gartner, Mobil Telefonlar ile Akıllı Mobil Telefonlar/Yeni Nesil Telefonlar (Smartphones) hakkında hazırladığı ve tüm dünyayı kapsayan 2009 yılına ait raporu yayınladı.
-2009'daki toplam satış bir önceki yıla göre, %0.9 gerileyerek 1.211 milyar adet olmuş.
-En çok satış yapılan mobil telefonlar (pazar paylarıyla):
1-Nokia (%36.4),
2-Samsung (%19.5),
3-LG (%10.1),
4-Motorola (%4.8),
5-Sony Ericsson (%4.5),
6-Diğer (%24.7)
- 2008 satışları ile karşılaştırıldığında; Nokia, Motorola ve Sony Ericsson'nun pazar paylarında gerileme olduğu, Samsung, LG ve Diğer'lerinin pazar paylarında ise artış olduğu görülmekte.
-İşletim sistemlerine göre, en çok satış yapılan akıllı mobil telefonlar (pazar paylarıyla): 1-Symbian (%46.9),
2-Research In Motion(RIM) (%19.9),
3- iPhone OS (14.4),
4-Microsoft Windows Mobile (%8.7),
5-Linux (%4.7),
6- Android (%3.9),
7-WebOS (%0.7),
8-Diğer (%0.6)
-2008 satışları ile karşılaştırıldığında, Symbian, Microsoft Windows Mobile, Linux ve Diğer'lerinin pazar paylarında gerileme olduğu, Research In Motion(RIM), iPhone OS, Android ve WebOS'un pazar paylarında ise artış olduğu görülmekte.
-Pazar payını en fazla arttıranlar: iPhone OS pazar payını bir önce yıla göre neredeyse iki kat arttırarak %8.2'den %14.4'e, Android ise %0.5'ten %3.9'a yükseltmiş.
-Microsoft Windows Mobile'ın pazar payı, bir önceki yıla göre yaklaşık 3 puanlık kayıpla, %11.8'den %8.7'ye gerilemiş.
-Akıllı Mobil Telefonların, 2009'un son çeyreğindeki toplam satışı, bir önceki yılın aynı dönemine göre %41.1 artarak, 53.8 milyon adet olmuş.

kaynak:ntv, bildirgec...

29 Mart 2010 Pazartesi

Yeşil Haberler Mart 2010


Okyanus kirliliği
:Spiegel dergisinin ulaştığı gizli bir hükümet raporu, BM ve AB'nin okyanusları korumakta başarısız olduklarını gösteriyor. Her yıl, 20 bin ton atık Kuzey Buz Denizi'ne atılıyor.Bu atıkların sorumlusu çoğunlukla gemiler ve balıkçılık endüstrisi.Bu kirlilik hem ekolojik ve ekonomik problemlere yol açıyor, hem de deniz yaşamı için geri çevrilemez zararlara. Denize atılan atıkların en tehlikelileri ise plastikler. Deniz canlıları, plastik parçacıklarını yuttuklarında zehirlenerek ölüyorlar. Başka bir araştırmaya göreyse, Kuzey Buz Denizi'nin çevresinde yaşayan ve balıkla beslenen kuşların %80'inin ağzında plastik parçaları bulundu. Aldığımız her iki nefesten biri okyanuslardan geliyor.


Şeker Plastik:Imperial College London'dan bilim adamları, hızlı büyüyen ağaçlar ve çimenlerdeki şekeri, plastik üretmek üzere, polimer olarak bilinen büyük bir moleküle dönüştürdüler.Halihazırda pazarda mısır gibi doğal maddelerden üretilen plastikler bulunuyor, ancak bunlar hızlı bir şekilde doğaya karışmıyor. Bu yeni keşfin, plastik üretimi için petrolün kullanılmasının önüne geçmenin yanı sıra insanların şekerden yapılmış ambalaj atıklarını diğer organik çöplerle birlikte evlerinde yok etmelerine imkan tanıyacağı belirtildi. Şekerden yapılan plastiğin 5 yıl içinde piyasaya sürüleceğini söylendi.Dünyada üretilen petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 7'si plastik üretiminde kullanılıyor. Plastiklerin yüzde 99'u fosil yakıtlarından üretiliyor.Şekerden plastik üretme yönteminde, geleneksel plastik üretimine göre daha az enerji tüketildiği belirtildi.


Atık Yağlar:1 litre atık yağ 1 milyon litre temiz suyu kirletiyor. Evsel su kirliliğinin % 25’i de atık yağlardan kaynaklanıyor. İstanbul'da Sarıyer Belediyesi atık yağların toplanması çalışmalarını hızlandırıyor.Sarıyer Belediyesi, geçen yıl topladığı 33 tonla en çok bitkisel atık yağ toplayan belediye olmuştu. İmzalanan protokolle, 2010 yılı içinde 180 ton bitkisel atık yağ toplanması hedefleniyor.
Bitkisel atık yağların olumsuz etkilerinden biri, kanalizasyona atılarak doğaya karışması ve suları kirletmesi, diğeri ise korsan olarak toplandıktan sonra özellikle çikolata, cips gibi kanserojen etki yaratan gıda maddelerinin üretimde kullanılması. Bu proje ile bitkisel atık yağların yarattığı bu tehlikelerni önlenmesi amaçlanıyor.


Orkinos Balığının nesli tükeniyor:Yeni yönetimle birlikte Avrupa Komisyonu, orkinosların Tehlike Altındaki Canlı Türleri Listesine alınmasını desteklerken, en fazla yasadışı faaliyet gösteren ülkelerden biri olan Türkiye sessizliğini koruyor.
Akdeniz'in en değerli türlerinden olan mavi yüzgeçli orkinosların neslinin tamamen tükenmesini önlemek için tek yolun ticaretin durdurulması olduğunu söyleyen Greenpeace şunları ekledi: “Söz konusu önerinin önündeki en büyük engellerden biri olan AB Komisyonu bile CITES'e desteğini açıkladı. Bilimsel tavsiyeleri uygulamak bir yana, en fazla yasadışı faaliyet gösteren ülkelerden biri olan Türkiye, hala bu türü korumak için bir adım atmıyor. Türkiye'nin de acilen CITES'e getirilen öneriyi desteklediğini açıklamasını istiyoruz”.


Lastiğin Geri Dönüşümü:Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü ile Lastik Sanayicileri Derneği (LASDER), ömrünü tamamlamış lastiklerin geri kazanımı için toplanması çalışmasını başlattı. Bu kapsamda ömrünü tamamlamış lastikler bayiler tarafından toplanarak ilgili merkeze ulaştırılacak.Bazı bölgelerde toplanan ömrünü tamamlamış lastikler ise öncelikle malzeme geri kazanımı, daha sonra enerji geri kazanımı yapan tesislere gönderilecek.Sistem sayesinde, atık haline gelmiş lastiklerin boş alanlara rastgele atılmasının ve açık alanlarda yakılmasının önüne geçilerek, çevre kirliliği yaratması da önlenmiş olacak.


Türkiye'de evsel atıklar:Toplam nüfusa bakıldığında günlük ortalama 65-70 bin ton evsel atık üretiliyor.Her gün ürettiğimiz binlerce ton atığın çevre ve insan sağlığına vereceği zararları önlemek amacıyla çöpler, yerleşim alanlarından uzaklaştırılıyor ve yakma, gömme, yeniden kullanım, geri kazanım gibi farklı yöntemlerle bertaraf ediliyor.Çöplerimizin içindeki madde çeşitlerine ve oranlarına baktığımızda organik atık miktarı yüzde 40’ı buluyor. Kağıt, cam, metal, plastik gibi atıkların değerlendirilmesinde ise geri kazanım ve geri dönüşüm yöntemleri kullanılıyor.Türkiye’de yılda üretilen 20 milyon ton evsel atığın yüzde 12-15’ini geri kazanılabilir atıklar oluştururken geri kazanılabilir atıkların çöplerimizde kapladığı alan ise yüzde 35’i buluyor.


Poşete Hayır, File Kullanalım:Zonguldak Belediyesi Kent Konseyince başlatılan ''Poşete Hayır, File Kullanalım'' kampanyasıyla poşetlerin çevreye verdiği zararın önüne geçilmesi hedefleniyor. Kadınlara file yapımı kursları verilecek,malzemeler belediye ve firmalar tarafından karşılanacak,böylece kadınlar da para kazanacak.Ayrıca il il gezilecek ve dev bir file örülecek,bu dev file ile rekorlar kitabına girmek istiyorlarmış.


Işık Kirliliği:Binalardaki yapay ışıklar kuşları şaşırtıyor ve onları çoğunlukla ölümle biten bir kapana kıstırıyor.Uzmanlar, Kuzey Amerika'da en az 100 milyon kuşun -çoğunlukla da alçaktan uçan ötücü kuşların- binalara çarparak öldüğü görüşünde. Kuşların çarparak ölümünün en büyük nedeni, onları gece gündüz demeksizin şaşırtan pencere camları.Bu arada yolunu şaşıran kuşlar da kent labirentinden çıkmak için çabalarken bitkin düşüyor.FLAP (Ölümcül Işık Bilinçlendirme Programı) gönüllüleri tarafından bulunan kuşların ancak yarısı hayatta kalabiliyor ve bu kuşlar yeniden gökyüzünü salınıyor.Işık kirliliği yalnızca kuşları tehdit etmiyor.
Deniz canlıları da ışık kirliliğinden nasibini alıyorlar. 95 milyon yıldır yeryüzünde yaşayan deniz kaplumbağaları için "ışık kirliliği" büyük bir tehdit. Çünkü, deniz kaplumbağaları yumurtalarını kumsallara bırakıyorlar. Yumurtadan çıkan yavrular ise, denize kavuşabilmek için içgüdüsel olarak ayışığını ya da sudan yansıyan ışığı izliyorlar. Ama yavruların yuvadan çıktıkları kumsalda başka ışık kaynakları varsa, yavrular denize değil ışığa doğru gidiyor ve yollarını kaybediyorlar. Sonuçta çok büyük bir kısmı denize kavuşamadan ölüyor.


Son haber ise 3000 yıllık bir masal şehri Amasra'dan... Bu masalın içinde yaşayanların son dönemlerde bir de derdi var. Termik santral...


kaynak:ntv

28 Mart 2010 Pazar

doğum günü

diyorlar ki 22 bitti 23'e geç artık
peki
öyle olsun

bir yıl önce geçtim en son aşktan,
aylar önce ayrıldım yardan,
9 yıl oldu kahraman gideli,
onyedi ağustosa 11 yıl ekledim,
seçtiğim kardeş 4 yıl önce geldi,
nice kötüler geldi geçti
hepsi de geçti,
en son on ay önce gerçekten ağladım


ilk kez hayatımı gözden geçirdim,
ilk kez farkettim yirmi ikinin yazılışının uzun sürdüğünü
her bir harfine işlediklerimi,
yirmi iki yıl önce bir çığlık duyuldu uzaklarda
bırakıp geldiğim uzak diyarlarda,
göz rengini annesinden aldı çocuk,
ama çocuk aynı "başka"sıydı,
bu gün doğalı 22 yıl oldu...
amacımı buldum ama hala anlayamadım...

Hayat!
sana ve mumlara verdiğim nefesim karşılığında
tek şey istiyorum aslında
içinde göz olan sade bir kolye...

27 Mart 2010 Cumartesi

Beğendiğim Fotoğraflar

1-Doğadan en iyi kareler


2-Şangay World Expo fuarın'ın alanında İngiltere'nin kurduğu "UK Pavilion (Ingiliz Pavyonu)" sitesinin en önemli yapısı "Seed Cathedral (Tohum Katedrali)". 20 metre yüksekliğinde kübik bir şekli olan yapıda 60 bin ince, transparan çubuk kullanılmış.



3-Kanı temsil eden kırmıza boyaya bulanmış hayvan hakları aktivistleri, Madrid'deki kürk karşıtı protesto sırasında kafese hapsedilmiş hayvan resimleri tutuyor.



4-Kış Olimpiyatları'nın yapıldığı Vancouver şehri Cypress Dağı'ndan böyle görüntülendi.



5-Filipinli inşaat işçileri Las Pinas kenti sahil yolu düzenleme projesindeki günlük işlerinin ardından basketbol sahasında stres atıyor.



6-Ultra-Ortodoks Yahudiler Kudüs'te, Menahem Porush'un cenaze töreninde. 94 yaşında ölen Porush 1994 yılına kadar İsrail Parlamentosu'nda aşırı muhafazakar Agudat Partisi bünyesinde 35 yıl görev yapmıştı.

26 Mart 2010 Cuma

Beğendiğim Fotoğraflar

7-Rus Vera Zvonareva, WTA Dubai Tenis Şampiyonası'nın çeyrek-final maçında Beyaz Rusya'lı rakibi Victoria Azarenka ile karşılaştı. Zvonareva bu maçta mola verirken objektiflere de böyle yansıdı.




8-Nikaragua'nın Managua kenti sakini yaşlı Katolik, alnına haç çizildikten sonra Metropolitan Katedrali'nde katıldığı toplu kutlanan Ash Wednesday töreninde. Paskalya'dan önceki 7. Çarşamba başlayan Ash Wednesday, büyük pehrizin ilk günü olarak da biliniyor.



9-Afganistan'ın Nad Ali bölgesindeki Marjah şehrinde düzenlenen operasyon sırasında mola veren Afgan askeri. NATO and Afgan güçlerinin Taliban kontrolündeki bölgeye hareketi, operasyonun zor geçeceği kısmı olması kuvvetle muhtemel.



10-Enteresan işaretler



11-Enteresan işaretler




12-Doğadan en iyi kareler

Beğendiğim Fotoğraflar

13-En iyi 404 hata sayfaları



14-En iyi 404 hata sayfaları



15-En iyi 404 hata sayfaları

16-Arjantin'in Foz do Iguacu kentindeki Iguazu şelalesini izlemeye gelen turistler. Bölgenin bu sene normalden daha fazla yağış alması yüzünden şelalenin yoğunluğu çok daha fazla.



17-Belçika demiryolu şirketi SNCB-NMBS bünyesinde görevli uzmanlar Brüksel'de meydana gelen tren kazası sonrasında tren enkazını inceliyor. Trenlerden birinin kırmızı ışıkta geçmesi sebebiyle trenlerin kafa-kafaya çarpışdığı açıklanmış, ölenlerin arasında 8 aylık hamile bir de Türk olduğu bildirilmişti.




18-Çin'in Ay Yılı'na girişinin beşinci gününde, Guiyuan Budist Tapınağı'nda ibadet eden Çinliler.

25 Mart 2010 Perşembe

Beğendiğim Fotoğraflar

19-Otlaklardaki leopar, Nambiya



20-Hipopotam havuzu, Tanzanya



21-Çayırda Amerika kurbağası



22-Filini yıkayan seyis



23-Denizayısı ve balıklar



24-Saklı yüz

Beğendiğim Fotoğraflar

25-Amerikan ABC News televizyonu 11 Eylül 2001 günü polisin havadan çektiği ve daha önce hiç yayınlanmayan fotoğrafları yayınladı.



26-Haitili bir adam depremin yerle bir ettiği Port-au-Prince kentinde bir kitapçının hemen yanında yanan bir binanın yanından geçiyor.



27-Sinoplu Greenpeace eylemcisi Bahadır Çam AK Parti TBMM grup toplantısında pankart açtı. Çam’ın bu eylemi medyada geniş yer buldu.



28-“Darwin'in adası” olarak da bilinen Galapagos Adaları’nın yerlisi olan deniz aslanları kolonisi 1500 kilometre uzağa göç etti.



29-Robert Gauthier, ABD



30-Walter Astrada, Arjantin

23 Mart 2010 Salı

İstanbul Film Festivali 3-18 Nisan

3-18 Nisan tarihleri arasında yapılacak 29. İstanbul Film Festivali'nde 2009 ve 2010’un yeni yapımlarının yanı sıra sinemanın unutulmaz klasikleri ve usta yönetmenlerinin başyapıtlarından seçmeler içeren 22 bölümde 57 ülkeden 243 yönetmenin 200’ün üzerinde filminden oluşan benzersiz bir program sunulacak.


Festivalin en çok ilgi gören bölümü Akbank Galaları kapsamında sinemaseverler, kaçırılmayacak 9 filmi herkesten önce izleme ayrıcalığını yaşayacaklar.

Altın Lale için ayrı olarak Uluslararası Yarışma ve Ulusal Yarışma bölümünde yarışacak 11'er film olacak( Çağan Irmak / Karanlıktakiler - destekliyorum).

Festival kapsamında 7 Nisan Çarşamba akşamı Atlas Sineması’nda gerçekleştirilecek özel gösterimde Atıf Yılmaz’ın 1978 tarihli filmi Selvi Boylum Al Yazmalım izleyici karşısına çıkacak. Sinema tarihinin en büyük aşk öykülerinden biri olarak kabul edilen filmin başrollerindeki Türkan Şoray ile festivalin bu yılki Sinema Onur Ödülü’nü alacak Kadir İnanır, filmin gösterimine katılarak sinemaseverlerle de buluşacak.

Festivalin Türk Sineması bölümünde 7 film de 'Yarışma Dışı' başlığı altında izleyicilerle buluşacak. Ayrıca Yeni Türk Sineması ve Belgesel Kuşağı bölümleri de yer alıyor.

Dünya Festivallerinden, tanınmış yönetmenlerin çoğu ödüllü son yapıtlarından 23 film sunuyor.

Belgesel Kuşağı’nda bu yıl çevre kirliliği, müzik, plastik sanatlar, komplolar, din, sinema, bilim, moda, dans ve siyaset gibi farklı konuları işleyen 18 belgesel yer alıyor. Belgesel Kuşağı, 5-12 Nisan tarihleri arasında Beyoğlu Sineması’nda.

Genç Ustalar bölümünde, ilk ya da ikinci filmleriyle dikkatlerini üzerine çekmiş 13 başarılı genç yönetmenin filmi yer alıyor.

Yıllara Meydan Okuyanlar bölümünde usta yönetmenlerin en son filmleri yer alıyor.


İstanbul Film Festivali’nin uyarıcı, sarsıcı, kışkırtıcı filmleri uykuya tercih edenlerin dört gözle beklediği geleneksel geceyarısı sinemasında yer alan 3 film, Cuma geceleri Beyoğlu ve Cumartesi geceleri Atlas sinemasında saat 24.00’te sinemaseverlerin uykusunu kaçırmaya hazırlanıyor.

Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin artık gelenekselleşen, Mayınlı Bölge’sinde bu yıl farklı tür ve anlatım teknikleriyle sınırları zorlayan, yaklaşımları ve teknik özellikleriyle sıra dışı 10 film yer alıyor.

Canlandırma Sineması’nın bu yılki konuğu, Başkenti Tallinn, 2011 yılında Avrupa Kültür Başkenti unvanını alacak olan Estonya.

Festivalin bu yılki Anılarına bölümü, son bir yılda yitirdiğimiz Fransız yönetmen Eric Rohmer ile Türk yönetmenler Zeki Ökten, Halit Refiğ ve Ahmet Uluçay’a adandı.

Ayrıca Sinemada İnsan Hakları Yarışması ve Çocuk Mönüsü bölümleri de var.


Festivale bu sene dahil olan yenilikler:
İstanbul: İçeriden ve Dışarıdan
Antidepresan
Büyüleyici İsyancılar: Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan Bağımsız Sinemacılar Seçkisi
İyi bir Başlangıç: 30 Yılın En İyi İlk Filmleri

Yan Etkinlikler
Festival kapsamında film gösterimlerinin yanı sıra 15 gün boyunca festivaldeki temalarla bağlantılı sinema dersleri, söyleşiler, partiler ve paralel etkinlikler de gerçekleşecek.


Festival Biletleri
20 Mart Cumartesi günü satışa çıkıyor. Beyoğlu’nda Atlas ve Yeni Rüya, Kadıköy’de Kadıköy sinemalarında açılacak gişelerden, İKSV binası ve Biletix’ten satın alınabilecek.Festivalde biletler tam 10 TL, öğrenci ile 65 yaş ve üstü için 7 TL olacak.Hafta içi gündüz seansları ise yalnızca 3,50 TL. Akbank Galaları’nın bilet fiyatları 15 TL. Festivalin Türk Sineması bölümünde yer alan filmler için de bilet fiyatı tüm seanslarda yine 3,50 TL.
Festival kitapçıklarınızı festival sinemalarından (Atlas, Yeni Rüya, Kadıköy, Beyoğlu, Sinepop, Nişantaşı Citylife (City's)) alabilirsiniz.

http://www.iksv.org/film/program.asp

21 Mart 2010 Pazar

BÖ! 2010

Üçüncüsü bu yıl düzenlenen Blog Ödülleri başlıyor. Başvurular 10–30 Mart 2010 tarihleri arasında.Blog Ödülleri, bir kez daha tüm blog yazarlarına internetin uçsuz bucaksız dünyasında keşfedilme imkânı sunuyor.

Kategoriler: Aile, iş dünyası, gezi, haber–gündem, hobi, kadın, kültür-sanat, kişisel, moda, otomobil, oyun-eğlence, reklâm–pazarlama, spor, teknoloji, topluluk, Windows Live Spaces, yemek.
BÖ! 2010

Hem keşfetme hem de keşfedilme adına yararlı bir yarışma.Anladığım kadarıyla bu sene iş sıkı tutuluyor.Herkese iyi şanslar.Hak eden kazansın.Ben de şansımı denemek istedim ve başvurdum...
Tanıtım Videosu:

19 Mart 2010 Cuma

Sesli Kütüphane

Çok güzel ve yararlı bir etkinlik.Umarım katılma fırsatı bulabilirim...

Görme engelli arkadaşlarımız için İBB Eyüp Körler Kütüphanesi'nde kitap seslendirmeye ne dersiniz?


3. dönemde 300 kitap hedefine sizde katkıda bulunun,görme engelli bir kardeşimizin eğitimine destek olun.Kütüphane sabah 09.00 ile 17.00 saatleri arasında açık. Önemli bir not: Hafta sonları da hizmet veriyor. Kitap okumak için ilk olarak kütüphanede deneme kaydı yapmanız gerekiyor.

Detaylı bilgi için kütüphaneyle iletişime geçebilir ya da İBB Gençlik Meclisi Engelliler Komisyonundaki kişilerle bağlantı kurabilirsiniz.
ibbgmengellilerkomisyonu@gmail.com adresinede mail atabilirsiniz.

Başlangıç: 21 Şubat 2010 Pazar, 18:10
Bitiş: 19 Mayıs 2010 Çarşamba, 21:10
Yer: Merkez Mahallesi Sultan Reşat Caddesi No: 6 Eyüp/İstanbul.
Telefon: 0212 417 25 46, 417 19 25

Detaylı bilgi için: Sesli Kütüphane
Gönüllü Okuyucu Formu

18 Mart 2010 Perşembe

Irak seçiminde ABD-İran çekişiyor

Irak'ta 7 Mart'ta gerçekleşecek seçimlerde Şiilerin güçlenmesi ve bunun Irak'ı İran'a yakınlaştırmasından endişe ediliyor. Bu nedenle işgalin başında Sünnilere mesafeli duran ABD, şimdi onlara yakınlaşmış durumda.

Irak’ta 7 Mart seçimlerinde, 325 sandalyeli parlamento için 6 binin üzerinde aday yarışacak.

Baas bağlantılı olduğu iddiasıyla Sünni politikacıların bir kısmı yasaklanmış durumda. Bu durum daha seçim gerçekleşmeden havayı gerginleştirdi. Yasağı koyan ise Şii ağırlıklı Güvenilirlik ve Adalet Komisyonu.

ABD İRAN’LA ÇEKİŞİYOR
Irak’taki Amerikalı komutan Ray Odierno bile Sünnilerin adaylıklarının düşürülmesine tepkili. Olan bitenin arkasında İran’ın olduğunu düşünüyor. Zaten Irak seçimleri neredeyse ABD ile İran’ın çekişmesine dönmüş durumda. Irak’ta İran’ın etkisi giderek artarken tarihin bir cilvesi olsa gerek ABD’nin işgal öncesi ve sonrasında kara listeye aldığı Sünnilere bel bağlamış durumda.
Hatırlatalım. Irak’ın yapısı hakkında hiçbir şey bilmeyen ABD, işgal sonrası Baas’la bağlantılı hemen herkesi siyasetten dışlamış, orduyu feshetmişti ve ülkeyi bir anlamda Şiilere teslim etmişti. İşgal öncesi Amerika’nın halis adamı sayılan ama şimdi kara listeye alınan Şii kökenli Ahmet Çelebi, Amerika’yı sahte istihbarat bilgileriyle işgale zorlamış, muhalefet oluşturma adı altında milyonlarca dolar götümüş, ardından hakkında tutuklama kararı çıkmıştı. O isim şimdilerde İran için çalışıyor. Çelebi’nin şu anki misyonu Şii-Sünni bölünmesini derinleştirmek. Nitekim, Amerika bile eski adamının bu oyunundan muzdarip. Olan bitenin arkasında İran’ın olduğunu düşünüyor.

ABD, Sünnileri hatta Baas'cıları denkleme sokmadan Irak’ta istikrar sağlayamayacağını neden sonra anlamıştı. Bu yüzden Sünni aşiretlere para ve silah verilerek El Kaide’ye karşı savaştırılmış; bu durum biraz olsun Sünni-Şii dengesini sağlamıştı.

İRAN'DAN ÇEKİNİYORLAR
ABD artık Sünnilerin olmayacağı bir seçimin İran etkisini güçlendireceği, ülkede çatışmaları yeniden arttıracağını düşünüyor. ABD, Şiilerin güçlenmesi halinde ülkenin karışacağını düşünüyor. İran’dan çekiniyorlar. Tüm planlarını asker çekme üzerine yaptılar. Bu planın bozulması halinde kurdukları denklem bozulacak.

KİM KİMİNLE YARIŞIYOR
Başbakan Nuri El Maliki’nin Kanun Düzeni İttifakı ile Şiilerin önemli isimlerinden Ammar El Hekim ile Mukteda Es Sadr’ın Irak Ulusal İttifakı çoğunluk için iddialı. Başbakan Maliki, Sünniler ve laik isimlerle “birlik” görüntüsü vermeye çalışıyor.

Yapılan yoklamalarda Başbakan Maliki’nin ittifakı yüzde 30 ile birinci, Sünnilerle birlikte seçime giren eski Başbakan İyad Allavi’nin laik eğilimli Irak Listesi yüzde 22 ile ikinci sırada yer alıyor.

NTV’ye konuşan eski akademisyen Ömer Duleymi ‘ye göre “Maliki ve Allavi Şii olmalarına rağmen Sünniler olmadan ve laikliği öne çıkarmadan başarılı olamayacaklarını düşünüyorlar ki bu doğru. Ama etnik partiler hala çok güçlü”

KÜRTLER DE SEÇİMLERE BÖLÜNEREK GİRİYOR
Kürtler de seçimde en fazla bölünerek girenlerden. Barzani ve Talabani’nin Kürdistan Listesi, Kürt bölgesinin yeni muhalefet hareketi Değişim Grubu, Kürdistan İslami Birliği ve Kürdistan İslami Hareketi 325 sandalyenin en fazla 60’ını alabilecekler. Tabii ki seçildiklerinde mecliste birlikte hareket edecekler.

EN ŞANSSIZLAR TÜRKMENLER
En şansızlar ise Türkmenler. Türkiye’de bilinenin aksine sayıları az olan Türkmenlerin, kendi kimlikleri ile çıkarabilecekleri sandalye sayısı 1 ya da 2. Birçok Türkmen aday etnik değil mezhebi kimlikleriyle ittifaklara katılıp, seçilmeye çalışacaklar.

Bu seçim Türkiye açısından da çok önemli. Türkiye ülkedeki tüm gruplara aynı mesafede durmaya özen göstererek, herkesle ilişkiye geçiyor. Eski Irak koordinatörü olan Bağdat Büyükelçisi Murat Özçelik seçimi çok yakından takip ediyor. Özellikle ABD’nin çekilme süreçi, Kürt açılımı, PKK ile mücadele, ekonomik yatırımlar gibi konuların geleceği de sonuçlara bağlı. Ayrıca 1 Mart 2003’deki tezkerinin reddi ile Türkiye’nin doğrudan Irak’a bulaşmamasının ne kadar hayırlı olduğunu o gün işgali destekleyenler bile teslim ediyor.

Irak’ta seçim, seçim sistemi, seçimden sonraki beklentiler çok karmaşık. Eğer Irak seçimini gönüllü bir birliktelik değil de mezhepler, dinler, etnik kimlikler üzerinden yapacaksa ülkenin geleceği ile ilgili umutlu olmak için hiçbir neden yok. Son yıllarda etnik ve mezhebi kimliklere yapılan vurgunun abartılması; bu farklılıkların, birlikte yaşama iradesi göstermemesi halinde nasıl bir milliyetçi ve dini tahakküme yol açtığını görmek için Irak’a bakmak yeterli.

17 Mart 2010 Çarşamba

bir dosta

gül ay!
gül ki sevinsin gariban
donmasın sesizce yatan

aniden gelir hep kara haber
ummadığın anda
yine öyle oldu
bir hafta sonunda
birinin sonu geldi
arkada kalanları da süpürerek...

bu yüzden herkes onunla konuştu, ona acıdı, ona ilk kez dikkatlice baktılar, ilk kez onun adı bu kadar çok duyuldu değersiz dudaklarda... aslında o da bir ilki yaşamıştı: şaşırmayı. çünkü insan ruhu ölünce ilk olarak napacağını şaşırır, tepki veremez ölüme, ağlayamaz, anlayamaz, noktayı koyamaz çünkü nerede bitireceğini bilemez nasıl başladığını hatırlayamaz, altını yakar yemeğin bu yüzden yiyemez, gözü durudur artık ağlayamaz, gözü kurudur artık göremez, dili laldir artık anlaşamaz ahaliyle. ama ahali umarsızca baş sağlığı diler
ama ben bunu yapamadım
söyleyemedim acımı
hatırlatmak istemedim ona herkesin haykırdığını
belki kızmıştır bana
belki kızmışsındır bana
haklısın ama
ben de noktayı koyamadım cümle alemin sonuna
bir son bulamadım hayata
tek bir laf çıkamadı ağzımdan
içimde okyanuslar taşarken
en az senin kadar laldim ben de
sadece dua
sadece neden dedim
gidenin ardından
sabır diledim kalanlara

korktum
çok korktum
gördüğüm yüzün bir daha gülememesinden
hala gülemiyor
oysa baksa ismine
sözlüğü açıp
hatırlayacak herşeyi
hala bekliyorum
ne zaman gerçek olacak çehresi

bazen hiçbirşey yapmak anlamlıdır ya
ne kadar uğraşsan da yaptıkların yetmez ya hastaya
işte ben böyleyim şu anda
kafamın içindeki sana
bir çare arıyorum
özür diliyorum
eğer yazdıklarımı okuduysan
eğer seni ağlattıysam

şimdi dersen
bu çocuk niye yazdı birden
kelimeler dökülmüş ben farketmeden
nicedir aklımda iken
gitmiş parmaklarım
içimden
göz yaşları düşerken
birden
sorarsan eğer
ben de kaybettim gideni
sormadım nedeni
görürsen eğer gideni
haber et tez elden
ama bilirim gelmez geri
bir kere gitti mi

demişki giden
ben de öldüm
sana yardım ederim
bilirim
ruhun ölür yiterken
yardım istersen
söyle anlatırım hemen
yaşadıklarımı tez elden
belki hikayeler yazarım
belki de gerçektir söylenenler
ama boşver
sadece anla yeter
dinlemesini bil yeter
iyi bir dinleyen olursan eğer
doğar ruhun yeniden
içinde gideni taşıyarak
bir bakmışsın
durmuş acın
bitmiş beden
sensizliğinden...



yazdıklarımı kadere bırakmayı seviyorum
kağıdı uçak yapıp rüzgara bırakıyorum yazdıklarımı
sahibine giderse değer kazanıyor
ey yazının gerçek sahibi
gözüne gezdirip git buralardan
ölümü düşünme sakın
ruhunu temizleyecekse ağla
korkma...
ve de gülümse
bilirim ki
en çok
sana
gülmeler yaraşır...

mc

16 Mart 2010 Salı

arayış

dünya bir tur daha attı...
güneş doğdu
gözümü açtım
yanımda hayalin uyandı
bedenime gıda verdim
dünyaya açıldım
seni aradım
usanmadım
başkalarını sen sandım
özür diledim
affet bilemedim
seni başkalarının bedeninde sandım
göz yaşlarına sığındım
yokluğunda bunaldım
gece oldu yattım
baş ucumu sen sandım
kokunu yatağa buladım
bedenini bulamadım
ruhuna doyamadım...


mc

aşk

aşk;en iyisini bulmak için kendini saklamaktır
en güzeli için yüreğindekileri avuçlamaktır,
aşk üç harftir
a;herşeyin başı
ş;hayatın karmaşası
k;yüreğin eş anlamlısı
kalbinin şeyhini aramaktır
ayaz şuuruyla kahrolmaktır
kaybetmektir aklını
kaybetmişim aklımı


mc

devrim

o küçücük yüreğine
ateşler serptin önce
dünyayı ters çevirdin
sönsün diye yangınlar

baktın olmuyor
kitaplar yazdın
değişsin diye dünya
geriye kaldı can

yeter mi
yetmedi insanoğluna
iyileri düşürmek için
salladı dünyayı

sonra tek nefeste
ruhu soludu aheste
sonunda karanlık çöktü
toprak oldu yeryüzü

insanlar serpildi her yere...

mc

hız

inmek istesek
bassak düğmeye
dursa dünya
akmasa hayat
bozulsa zaman
kin tutsa ölüme
yere serse
tek hamlede
sessizlik gelse
sensizlik gitse
dargınlık bitse
gençlik sokulsa
yaşlılık dokunsa
gençliğimiz solsa
gözlerimiz dolsa
kolye düşse
inciler dökülse
yabancı gitse
yalancı gelse
aniden bitse...

mc

oysa

oysa saklamasına gerek yoktu bacağını
insanlar en az onun kadar sakattı
o hiç olmazsa utanmasını biliyordu

gerek yoktu aslında yıllara
seni bulmakla başlıyordu herşey
gerisi yalandı

gözyaşlarını saklamaya gerek yoktu oysa
içine bişey kaçmadığını herkes biliyordu
ama korkaktı insanlar
haykıramazdı ağlayarak gözyaşlarını

gerek yoktu kavuşmaya oysa
sevmek için tek kişi yeterdi
hasretten yoksundu insanoğlu
bencilliğin pençesinde

oysa en çok eller kırışırdı
yıllandıkça önemini yitirir
okunaksız bir yazı gibi

oysa "seni"den sonra "seviyorum" gelmeliydi
filmlerde öyle olmaz mıydı
kandırdılar mı yıllardır beni

bir saat ömür biçmişti doktor oysa
ama ona göre saat yıldı,yıllar asır
osmanlı gibi uzun yaşadı
cerrahpaşalı doktora inat

onun mezarı çiçekle dolmalıydı oysa
yabanilerle değil
sahte gözyaşlarıyla hiç değil
sonunda filizlendi yüreği

yaprakları koparmazsan geçmezdi zaman oysa
ama her güne inat olsun diye
farklı hikayeler kaleme almalıydı roman
mürekkep bitene kadar

oysa ölmüştü adam göçmüştü dünyadan
geriye dönüp bakarak
gitmişti
büyük ışık huzmesiyle
bitirmişti kişiyi
bitirmişti şiiri...


mc

15 Mart 2010 Pazartesi

BilişimDergi Mart Sayısı yayınlandı

İstanbul Üniversitesi Bilgisayar Kulübü’nün desteğiyle çıkarılan BilişimDergi 12. sayısını okuyucularına sundu.

Mart sayısı yazıları şunlardır:
- Cern Deneyleri ve Big Bang:Evren Nasıl Meydana Geldi
- Desktop mı Web mi:Nereden Başlasam?
- Solid State Disk:Yeni Nesil Diskler
- Nasıl Kodlarız:Java'da Yüksek Performans Elde Etmenin Yolları
- Ulusal Güvenlik Kalkanı: “Virüs Avcısı” Projesi
- İlginç Buluşlardan Bir Demet:Hayatı Renklendiren Teknolojiler
- Prince of Persia: The Forgotten Sands:Efsaneye Kaldığımız Yerden Devam
- BİLMÖK'10 ve İzlenimler:Bilgisayar Mühendisliği Öğrencileri Kongresi
- DIMMUNIX:Deadlock Bağışıklığı
- Bilgi Toplumu:Bilgi Herşeydir
- Araştırma Yazısı:Çevre Dostu Teknoloji: E-Fatura

İyi okumalar…
http://www.bilisimdergi.com/

13 Mart 2010 Cumartesi

Yaşayan Kütüphane

‘İnsan kitap’lar önyargıları sorgulatıyor…
Bir kütüphane düşünün. Yaşayan bir kütüphane… Üye olup girişteki kütüphaneciden bir okuyucu kartı alıyorsunuz. Katalogdan konu başlıklarına bakıyorsunuz. Ve seçtiğiniz kitaba doğru gidiyorsunuz. Kitabınızla tanışıyorsunuz ve yarım saatlik ‘sohbet’iniz başlıyor.

Evet, anladığınız üzere burası bildiğiniz anlamda kitapların olduğu bir kütüphane değil. Burası, insanların önyargılarıyla ve önyargısı olduğu konu ve ‘kitaplar’la karşılaştığı, konuştuğu bir kütüphane.
Toplum Gönüllüleri’nin ilk kez 2007’de hayata geçirdiği ‘Yaşayan Kütüphane’...

EĞER SİZ DE YAŞAYAN KÜTÜPHANE KURMAK İSTİYORSANIZ...
Bir sivil toplum kuruluşu / üniversite kulübü olarak kendi Yaşayan Kütüphane’nizi kurmanız için iki biçimde destek olabiliriz.

1.Yaşayan Kütüphane’yi ortak düzenleriz. Bu durumda tüm içerik, koordinasyon ve finansal destek yaratma sürecini beraber yürütürüz.
2.Yaşayan Kütüphane’yi düzenlemenize destek oluruz. İçerikle ilgili deneyimimizi paylaşırız.

Ayrıntılı bilgi için yasayankutuphane.net

11 Mart 2010 Perşembe

Mihrimah Cami Hikayesi

1522...
İstanbul...
Osmanlı’nın büyük cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın ve büyük aşk’ı Hürrem Sultan’ın bir kız çocuğu gelir dünyaya.

'Efsane bir aşk'ın meyvesidir bu çocuk ve bu yüzden belki efsane aşkların en temeline en masalsı olanına ithafen ismi Mihrimah konulur: Mihr-ü Mah Farsça da Güneş ve Ay demektir.

Zaman hızla geçmiş Mihrimah Sultan büyümüş 17 yaşına gelmiştir ki o zamanlar için evlendirilmesi uygun olan bir yaştadır. İki talibi olur, biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa dır,diğeri ise saray’ın baş mimarı Mimar Sinan…

Padişah biricik kızını Rüstem paşa ile evlendirir. Sinan evlidir ve 50 yaşındadır ama bilinen odur ki Mihrimah Sultan’a deliler gibi aşıktır.....

Mimar Sinan o derece derin bir tutku ile aşık olduğu Mihrimah Sultan’a kavuşamamıştır fakat o’na olan aşkını olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.
İstanbul’un en güzel yerlerinden birine Üsküdar’a Mihrimah Sultan adına bir cami yapması istenir kendisinden.1540 yılında inşa etmeye başladığı cami’yi 1548 yılında tamamlar.Cami inşa edilirken bir yandan kendi aşkını anlatır hiç şüphesiz ve eserine sanki “eteklerini giymiş bir kadın” siluetini verir ayrıca cami için mimari olarak esinlendiği örnek aldığı yer ise bir başka aşka kutsal bir aşka adanmış bir şaheserdir ; Ayasofya…

Bahsi geçen bu cami 2 Minareli olup padişah fermanı ile yaptırılan bir eserdir ama Sinan’ın söyleyecekleri bununla bitmemiş olacak ki bu eserden 14 yıl sonra o güne kadar ilk defa padişah fermanı olmaksızın Edirnekapı da surların yakınına pek kimsenin ilgilenmediği ıssız yalnız ama İstanbul’ un en yüksek tepesi olan bir yere sanki aşkının gizli ıssız ve yalnızlığını ama bir o kadar büyüklüğünü haykırmak istermişcesine ikinci bir eser yapmaya koyulur....

Mihrimah Sultan’a ithafen.......

Derler ki; cami Mihrimah sultanın o duru, gösterişsiz ve bir o kadar asil güzelliğine istinaden küçücüktür ve sadece 38 mt bir minareye sahiptir. Bir adet incecik kubbesinin üzerindeki 161 pencere ise iç güzelliğinin ne kadar aydınlık ve berrak olduğunu temsil eder bu sayede gün ışığının her köşede adeta dans ettiği kadınsı edalı( o tarihte bu açıklıktaki ve bu kalınlıktaki bir kubbeye o kadar pencere dünya üzerinde sadece Mimar Sinan tarafından yapılabilirdi) cami içindeki pandatiflerde ve minare kenarlarındaki upuzun işlemelerde de Mihrimah Sultan'ın o çok güzel ayak topuklarını döven upuzun saçları tasvir edilmiştir.

Ve yine denir ki Mihrimah Sultan’ın statüsü iki minareli cami yaptırmaya yetmesine rağmen yalnızlığını simgelemesi anlamında tek minareli yapılmıştır bu cami.
Ama Sinan aşk‘ını öyle sihirli bir tılsımla mühürlemiştir ki bu sırra şaşırmamak o sevdaların naifliğine imrenmemek elde değil. Sinan Usta'nın aşk'ının vesikasıdır sanki iki caminin de yeri özenle seçilmiştir. Güneşin doğum ve batım yerleri tespit edilerek yapılmış camilerdir. Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’ni aynı anda görebileceğiniz bir yer tespit edin. Günbatımında (elbette yılın sadece bir gününde ki o gün 21 Mart gece ile günün birbirine eşit olarak kavuştuğu gün’dür daha enteresanı o gün Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür) göreceğiniz muhteşem manzara şudur:
Edirnekapı Camii’nin tek minaresinin arkasından güneş batarken Üsküdar’daki caminin minareleri arasından ay doğmaktadır!


Başka bir hikayesi daha var caminin..
Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı bu camiyi yaptırmadan önce, caminin yerinde Aya Yorgi kilisesi mevcutmuş.Cami yapılırken bu kilise yıktırılmış.Sonra da cami inşaa edilmiş. Hikaye bu ya bir gün Mihrimah Sultan'ın rüyasına Aya Yorgi(Aziz Yorgi-Agios Georgios) girmiş. Ve Mihrimah Sultan parasını devlet hazinesinden ödeyerek tam karşısına Aya Yorgi kilisesini yeniden inşaa ettirmiş. Bugün hala ayakta olan ve çanı 2 sene evveline kadar çalan Aya Yorgi kilisesi de görülmeye değer bir yer.

kaynak: 1 , 2

7 Mart 2010 Pazar

nasılsın?

bir yıl öncesine kadar bu sorunun cevabı benim için dünyanın en kolay cümlesiydi...
ama uzun zamandır içimden gerçek cevaplar vermek gelmiyor bu soru karşısında.ben de insanlar beni rahat bıraksın diye onlara hep aynı cevabı veriyorum:'iyi ya sen?'

artık bu da yetmiyor, sanırım yalan söyleme limitimi doldurdum, artık iyi deyip geçiştirmek istemiyorum.aslında sorun da burada,diğerleri bu soruyu sadece sormak zorunda oldukları için soruyorlar,belki de bu soru cümlesi makinalaşmanın ilk adımı..

ama bu robot insanlar artık canımı sıkmaya başladı.
bilinsin ki benim mutluluğum iki nokta ve bir parantez değil.
bilinsin ki ben iyi değilim.ve aptal gibi bana bunun nedenini sormayın,verdiğim cevaplar sizi tatmin etmeyecek,çünkü siz anca kötü bişey yaşadığınızda mutsuz,istediğiniz olduğunda mutlu olursunuz.

oysa ben en çok acı çektiğimde mutlu oluyorum,başka zaman hayat bana çok sıkıcı geliyor.
hayatımda birçok iyi şey varken ben elde edemediklerime üzülmeyi hatta kahrolmayı seçiyorum.
benim dünyam çok geniş ve çok küçük.
benim dünyam tek bi kişinin ama bedenim herkesin ürünü.
benim ruhum bir kolyede saklı ama bedenim gözlerden ibaret.

ben ne yazamayacağını bilemeyen yazar,
okumasını bilmeyen adam,
yaşamayı sevemedim sensiz...

biraz sonra birileri gelecek ve bana soracak:'nasılsın?'
ben de yukarıdakileri anlatacağım ona...
ya da vazgeçtim,yalan söyleyeceğim,
çünkü ben iyiyim...

5 Mart 2010 Cuma

Türkiye’nin başarısı İran’a bağlı

NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu son dönemde tırmanan İran krizini ve Türkiye'nin bu krizdeki rolünü ntvmsnbc için yorumladı.

Türkiye İran’la Batı arasındaki krizi yumuşatmak için girişimlerini ısrarla sürdürüyor. Bu krizde çaba gösteren, gösterecek olan başka bir ülke de yok gibi. İran’a yönelik herhangi bir saldırı ihtimali olmasa bile İran, Irak gibi kolay yutulur bir lokma değil. Yaptırımlar ağırlaşacak gibi ancak Davutoğlu’nun Tahran ziyareti sonra aldığımız bilgiler İran’ın geri adım atma niyeti olmadığı yönünde. Peki, Türkiye ne yapmaya çalışıyor? Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun çabaları sonuç verecek mi?

Türkiye’nin çabası iki yönlü. Resmi açıklamalar diplomasi yoluyla uzlaşma sağlamak. Bunun tercümesi ise “Tahran’ı nükleler enerji çalışmalarının barışçıl olduğu konusunda Batı’yı ikna etmesi, yani, Batı'nın öngördüğü şekilde takasa yanaşması. Batı’yı da herhangi bir fiziki saldırıda bulunmaması, ambargoları daha da ağırlaştırmaması konusunda zorlamak.

Tahran’daki basın toplantısında Türkiye’nin çabalarını destekleyen İran Dışişleri Bakanı Manuçer Mottaki’nin “İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda ikinci bir müzakere dönemine gireleceği, Türkiye’nin de önemli bir rol oynayacağı” açıklamasının altı çizilmesi gerekiyor. Özellikle “ikinci müzakere dönemi”nin anlamı şu: İran şu anda takas planına sıcak bakmıyor; elindeki uranyumun yurtdışında Fransa ve Rusya’da zenginleştirilmesi önerisi geride kaldı. Bu noktada İran artık “uranyumu zenginleştirdi ya da zenginleştirme çok yaklaştı. Pazarlıklar da artık bu noktadan itibaren başlayacak.”
Bu nokta çok önemli çünkü yeni aşamada İran elini güçlendirmiş ve pazarlıklara bu seviyeden yapacak gibi görünüyor. Diğer yandan bu durum Batı'nın yaptırımları hayata geçirmesi açısından dezajantaj.

İRAN SONUNA KADAR DİRENECEK
İran elini güçlendirdi ama baskıların artacağını da biliyor. Belki çok zor durumda kalacak. Ancak, yönetimin başka seçeneği yok. Geri adım atması hem içeride hem de dışarıda zayıf düşer. Sonuna kadar direnecek.

Türkiye’nin çabalarına hep sıcak yaklaşılıyor ancak bu Türkiye’nin tek başına halledebileceği bir sorun değil. İşin içinde Çin, Rusya var. Açıkçası Türkiye kendi kontrolünde olmayan bir süreçi kontrol etmeye çalıştığı anlatılıyor. Evet, Türkiye neredeyse çaba gösteren tek ülke konumunda. Davutoğlu sürekli Tahran’la görüşüyor. ABD ise Çin ve Rusya’yı ikna etmek, BM Genel Kurul’nda ambargo için uluslararası meşruiyeti sağlamak için çabalıyor. Ama Çin’in İran’la olan petrol alım ilişkisi, 4.7 milyor dolarlık doğalgaz çıkarma anlaşması, bu ülkeyi farklı kılıyor. Rusya S-300’leri İran’a satabileceğini söyledi. Dolayısıyla sorun sadece İran değil bölge hatta dünya sorunu.

PEKİ NE OLACAK?
Yeni ambargoların geleceği, İran’ın daha da sıkışacağı, ama içeride herkesin kenetleneceği halkın da birçok zorluğa rağmen yönetimi destekleyececeği, ABD’nin de sorununun böyle çözülmeyeceğini hala anlamadığı söylenebilir.

Türkiye çabası İran’nın niyete bağlı olarak sonuç verecek. Aksi takdirde Türkiye’nin istediği bir çözüm mümkün değil. İran sanki Türkiye’yi boşa çıkarıyor, kendi rolünü Türkiye’ye kaptırmak istemiyor. Türkiye’nin rolünü önemsemek ama fazla hayalci olmadan bölgedeki dengeleri de bilmek gerekiyor. Yoksa Ortadoğu bir anda ayağınızın altındaki zemini kaydırabilir.

4 Mart 2010 Perşembe

Güncel Haberler Şubat 2010

Demir yumruklu çocuklar
4 yıl süreyle hazırlanan foto-belgesel ...
Foto muhabiri Abdurrahman Antakyalı, Türkiye'nin ücra köşelerinde boks eğitimi alan çocukların hayatını görüntüledi.İşte belgeselin hikayesi:

Çocukluğumun tek kanallı siyah beyaz televizyonu…
Devasa regülatörler, üzerlerine örtülen dantellerin hakkını, düşük voltajlardan televizyonları koruyarak fazlasıyla verirdi. Gece yarıları uyanırdık 4 erkek kardeş. Çünkü televizyon Muhammed Ali’nin maçlarını canlı veriyordu. Ben 6 yaşındaydım, en büyüğümüz ise 13. Çocuksu bir merakla şehre hakim kenar mahallemizden diğer evlerin ışıklarına bakardık; kimler bizim gibi saatini kurup maçı seyretmeye gecenin en derin vakti uyanmış diye.
Evlerinde televizyon olmayanların üzerlerinde pijama, ayaklarında terlik ya da arkalarını ezerek bastıkları ayakkabılar, paytak adımlarla televizyon sahibi komşularının evine seğirtmesini görürdük.

Yayını daha net alabilmek için çatıda telaşlı ellerle antenlerle oynayanları, “olmadııı, biraz daha çevir!” diyerek yönlendirenlerin sesleri de eşlik ederdi gördüklerimize…
Ve maç başlar, rauntlar rauntları kovalardı. Genelde maç sonu kalkan el, yüzünde rakibine de dünyaya da alaycı bir ifade yapışan ve cümleleriyle sürekli meydan okuyan Muhammet Ali’nin eli olurdu. Sabahı iple çekerdik. Mahalledeki çocuklara ballandırarak anlatırdık geceki maçı, yumruklarımızı sıkıp –genelde kendimizden güçsüz gördüklerimize- Muhammed Ali’lik taslardık. Sene 1974 idi, hepimizin içinde bir boksör olma sevdası... Ancak, annemiz “hakkını helal etmeme” kontenjanını kullandığından bu sevda kısa sürede küllendi.

Yıllar geçti, unutmuştum bile o anki duygularımı.
Ta ki 2005 yılında okuduğum küçük bir gazete haberine kadar: “Gençlik ve Spor Genel Müdürü çocuk boksörleri kabul edecek” idi haberin başlığı. Bir genel müdürün rutin bir programı olarak algılanabilecek bu haberin peşine takıldım. Çocuklar ve Mustafa Hoca ile ilk buluşmamız orada oldu. Öykülerini de orada öğrendim ve zorlu yolculuklarının bir parçası olmayı talep ettim.


Oyuncak Kütüphaneleri açılıyor
Çocuklar aileden bir yetişkinle birlikte merkeze gelerek oyuncak kütüphanesinden istediği oyuncağı ödünç alabilecek. Belli bir süre evinde oynadıktan sonra iade edecek ve yenisini alacak.
Ayrıca, oyuncak kütüphanesinin ne işe yaradığını, nasıl kullanıldığını, paylaşma ve yardımlaşmanın zenginliğini, düzenli kullanma alışkanlığını, aldığı şeyi zamanında teslim etme sorumluluğunu öğrenecekler. Aileler ise O-6 yaşa uygun kitap ve oyuncaklarını tanıma, çocuklarıyla birlikte oynayarak oyun sırasında çocuklarının ihtiyaçlarını daha iyi anlama ve gelişimini takip etme fırsatı bulacaklar.
Oyuncak Kütüphanesi'nin içinde bir hastane bulunacak. Bu hastanede bozulan oyuncaklar onarılabilecek. Oyuncakların tedavisine kütüphaneden yararlanan anneler de gönüllü olarak destek verebilecek.
Oyuncak Kütüphaneleri Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı'nın desteklediği kadın ve çocuk merkezleri bünyesinde İstanbul'da Gültepe, Nurtepe, Bahçelievler, Kartal'da yer alacak. Kütüphaneler ayrıca Mardin, Diyarbakır ve Çanakkale Biga'da da açılacak.
Oyuncak Kütüphaneleri, oyuncak bağışı da kabul ediyorlar.


Türkiye'de bir ilk: Duyu Parkı
Çocuk, genç, yaşlı ve engellilerin beş duyusuna hitap eden Duyu Parkı’nda, engelliler için rehabilite alanları, algılamayı artırıcı bak-şaşır panoları, işitme duyusu için eko, müzik, şelale, fıskiye gibi elemanlar, dokunma duyusunu yaratan saman, kum, çakıl gibi farklı malzemeden yürüyüş yolları ve koklama duyusu için piknik masalarında dokunulduğunda koku yayan bitkiler sunuluyor. Parkta tat duyusu için ise meyve ağaçları yer alıyor.Ve çok daha fazlası var bu parkta...


Bu parayı sadece rüşvet verirken kullanın

5th Pillar (Beşinci Sütun) isimli sivil toplum kurluluşu, ücretsiz hizmetler için bile rüşvet talep eden devlet görevlilerine verilmek üzere sıfır Rupi'lik banknotlar üretti.
Bir milyon adet basıldığı söylenen banknotların üzerinde "Yozlaşmayı ortadan kaldırın", "Rüşvet almayacağım ve vermeyeceğim" gibi cümleler ve Mahatma Gandhi'nin resmi bulunuyor.
Örgüte ait zerocurrency.org sitesinde ise dünya ülkelerinin yolsuzluk durumuna göre sıralaması yer alıyor. Ayrıca sıfır Rupi'lik banknotlar da bu adresten indirilebiliyor.

1 Mart 2010 Pazartesi

Bilişimde son gelişmeler - Şubat

İlk haber Google' dan.Teknoloji dünyasında her işe el atan Google'ın, akıllı telefonlar için ürettiği işletim sistemi Android'in yapılan bir araştırmaya göre iki yıl içinde Symbian işletim sisteminden sonra en çok kullanılan ikinci işletim sistemi olması bekleniyormuş.IDC araştırma şirketinin raporuna göre 2009-2013 yılları arasında dünyada 400 milyon akıllı telefon satılacak,2008 yılında 690 bin satılan Android yüklü cep telefonlarının 2013'te 68 milyon satması bekleniyor.Akıllı telefon dünyasında söz sahibi sistemler Symbian, BlackBerry, Windows Mobile, iPhoneOS ve Android...Bakalım gelecek ne gösterecek.
Küçük bir haber daha vereyim. Symbian’ın kaynak kodları üçüncü şahıs ve kuruluşlara açıldı. Kodların açılmasından sonra isteyen firma veya kişi, yazılım üzerinde kendi amaç ve ihtiyacına uygun olarak değişiklik yapabilecek ve cihazlarında kullanabilecek. Sistem bu şekilde hem cihaz üreticileri hem de modifiye sistemler için uygulama üreten firmalar tarafından serbestçe kullanılabilecek.


Diğer haber tam benlik.Mevzu derin: E-çöp. Küresel ölçekte elektronik çöplerin 2009 yılı itibarıyla 5,7 milyar dolarlık ciro yarattığı, bu rakamın 2014 yılında 14 milyar dolara yükseleceği tahmin ediliyor.ABI araştırma şirketinin, ''Elektronik Çöplerin Geri Kazanımı ve Yeniden İşlenmesi'' başlıklı raporuna göre, kullanım dışı kalmış elektronik cihazların, değişik yöntemlerle geri kazanımı önemli bir ekonomik kazanç sağlarken, yeniden kullanım hava, toprak ve su kirliliğinin önüne geçilmesinde önemli bir yer tutuyor. Pike Research şirketinin geçtiğimiz yıl yayınlanan raporunda ise, dünya üzerinde çöpe atılan elektronik aletler ya da e-çöp hacminin 2015 yılı itibariyle yıllık 73 milyon tona ulaşmasının beklendiği kaydediliyordu.


Hemen ardından bir çevreci teknoloji haberi vereyim.Japonlar milyonlarca ağacı kesilmekten kurtabilecek yazıcı geliştirmeyi başardı.Yeni geliştiren yazıcı, kağıttaki basılı yazıları yeniden silerek, aynı kağıda 1000 defa baskı yapma olanağı tanıyor.PrePeat adı verilen ve mürekkep veya toner kullanılmayan yazıcıda yazılar, ısıya duyarlı plastikle kağıt üzerine aktarılıyor. Üzerinde "Yazdır", "Sil", "Sil ve Yazdır" tuşları bulunan yazıcı, şimdilik sadece siyah baskı yapabiliyor.


İşte beni en çok etkileyen haber: Bitkisel hayatteyken beyniyle konuştu.Bitkisel hayattaki hasta beyin sinyalleriyle doktorlarla konuşmuş. 2003'te trafik kazasında ağır beyin travması geçiren 29 yaşındaki hastanın, beyin faaliyetlerini bilinçli olarak değiştirmek suretiyle, doktorların sorularına karşılık "evet" ve "hayır" cevaplarını "düşünebildiğini" saptadı.Hastada bilinç işaretleri gözlemleyen doktorlar, bunun gerçek olup olmadığını anlamak için, hastaya "babanızın adı Thomas mı" gibi sorular sorarak "evet" ya da "hayır" cevapları vermesini istedi. Bu sırada doktorlar hastanın beynini fMRI cihazıyla taradı. Doktorlar, hastanın beyin faaliyetlerini değiştirerek sorulara cevap verdiğini gördü. Daha sonra başka hastalarda da fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) adı verilen beyin tarayıcısı kullanılarak tarama yapılmış ve bilinçlilik işaretleri gösterenler olmuş.


Bir diğer haber Aircruise Concept projesi. Bu proje size hızlı ve fantastik bir zeplin yolculuğu sunuyor.Bu zeplinle Londra, New York arası 37 saat...Dışardan uçurtmaya benzeyen Aircruise Concept'in içinde 330.000 metreküp hidrojen gazı bulunacak, 396 ton kaldırma kapasitesi olacak ve 265 metre yüksekliğinde olacak. Zeplin yaklaşık 145km/h hızla seyahat etme kabiliyetine sahip olacak.100 kişi taşıma kapasitesi olan ve enerji olarak güneş ışığından da yararlanan zeplin 12 bin feet yüksekliğe çıkabiliyor.


Yeni bir müzik formatı geliyormuş.Haberiniz olsun.Yaygın müzik dosyası formatı MP3'ü geliştiren kilit isimlerin yeni müzik dosyası MusicDNA, şarkı sözleri, görüntü, kapak resmi ve internette bu müzikle ilgili yayımlanan blogları da içeriyor. Ayrıca müzikle birlikte tüm bu unsurlar da kullanıcı internete bağlandığında sürekli güncelleniyor.Pek aklıma yatmadı ama bu format çıksın deneriz tabii.


Son haber biraz teknolojik, biraz psikolojik.İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biofizik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tunaya Kalkan, yeni teknolojilerin insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda yanlış bilgilendirmeyle, toplumda teknolojik gelişmelere ilişkin korku yaratıldığını ve bunun "elektrofobi"ye dönüştüğünü söyledi. Hak vermemek elde değil. Teknolojiyi çok kullansak da tam olarak yararlanmayı bilmiyoruz millet olarak.Ayrıca biraz araştırmaktan korkan bir millet olduğumuz için kulaktan dolma yanlış bilgiler bizi elektrofobiye sürüklüyor.Eskiler olsa şeytan aleti derler,biz bunu demesek de birçok elektronik aleti kullanırken yalan yanlış kullanıyoruz. Dikkat ediniz efendim...