30 Eylül 2010 Perşembe

Özgür Web Teknoloji Günleri 2010

Özgür Web Teknoloji Günleri 2010, Linux Kullanıcıları Derneği ve Yeditepe Üniversitesi Bilgisayar Topluluğu tarafından ilk kez düzenleniyor.Türkiye’de web teknolojileri ve özgür yazılım ile ilgilenen herkesin buluşma yeri.Toplumun her kesimine uygun düzeyde, tanıtıcı ve teknik seminerler yapılır.Kamu kuruluşları ve özel sektörden ilgili şirketler stand açar, ürün ve hizmetlerini tanıtır.
Web yazılımları geliştirenler, Web uygulamaları yönetenler, Web teknolojileri ve özgür yazılım meraklıları, Üniversite öğrencileri, Bilişim sektörü çalışanları... katılabilir.

15-16 Ekim 2010′da, İstanbul Yeditepe Üniversitesi 26 Ağustos Yerleşimi’nde.
Ücretsiz! Kayıt gerekmiyor.
etkinlik programı

Filmekimi

Sizi saracak yeni filmler bu ekim yine Filmekimi’nde…

İKSV tarafından bu yıldan itibaren sinemanın destekçisi LG sponsorluğunda düzenlenen Filmekimi, 8 – 14 Ekim tarihlerinde Atlas, Beyoğlu ve Cinebonus Maçka G-Mall Sinemalarında izleyicilerle buluşuyor!

İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından sinemanın destekçisi LG sponsorluğunda düzenlenen Filmekimi, dokuzuncu yılında yine dünyanın belli başlı festivallerinde gösterilen ve çok ses getiren ödüllü yapıtlarla usta yönetmenlerin son filmlerini izleyicilerle buluşturacak.
Bu yıl 31 filmden oluşan zengin programıyla 7 gün boyunca 4 ayrı salonda izleyiciyle buluşacak Filmekimi’nde akşam 21.30 seanslarında bir filmin galası yapılacak.

Filmekimi biletleri, 2 Ekim Cumartesi tarihinden itibaren;
-    Biletix satış noktaları
-    www.biletix.com ve
-    Biletix çağrı merkezi (0216) 556 98 00
-    Atlas Sineması gişesinden satışa sunulacak.

Filmekimi’nde geçtiğimiz yıllarda büyük ilgiyle karşılanan hafta içi gündüz seanslarındaki (11.00, 13.30, 16.00) indirimli fiyat uygulaması bu yıl da devam ediyor: Filmekimi boyunca hafta içi gündüz seansları sadece 4 TL olacak.Hafta içi 19.00 seansları ve hafta sonu tüm seanslar tam 12 TL, indirimli 8 TL olacak.21.30 seanslarında yapılacak Filmekimi Galaları’nın bilet fiyatları ise geçen yıl olduğu gibi 15 TL.
Program
Ayrıntılı bilgi için: iksv.org/filmekimifilmekimi.org

29 Eylül 2010 Çarşamba

Nükleer İmza - 1

Türkiye'nin yaklaşık 50 yıllık nükleer santral macerasında tarihi bir viraj dönülmüş, Türkiye ile Rusya arasında uzun süredir devam eden nükleer santral görüşmeleri sonuçlanmıştır ve iki ülke arasında 20 milyar dolarlık "Akkuyu Sahasında Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliği Anlaşması" imzalandı.

Türkiye Elektrik Ticaret A.Ş. (TETAŞ) tarafından açılan nükleer santral ihalesine tek katılımcı olarak giren Rus-Türk ortaklığı Atomstroyexport- Inter RAO-Park Teknik'ten oluşan konsorsiyum, önce 21.16 kilowatt saat/sentlik teklif vermiş, ardından bu rakam kilowatt saat başına 15.3-13.4 sent aralığına çekilmişti. Ancak Danıştay'ın sürece temel teşkil eden yönetmeliğin üç maddesine ilişkin yürürlüğü durdurmasının ardından ihale 20 Kasım 2009'da iptal edilmişti.

Daha sonra Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakatla, nükleer santralin, herhangi bir ihaleye gerek kalmadan, uluslararası anlaşma kapsamında yapılması kararlaştırıldı.

Nükleerdeki anlaşmayı değerlendiren Enerji Uzmanı Necdet Pamir şunları söyledi: "İki ülke arasındaki ilişkilere bakınca karşılıklı yarar sözcüğünün kilit sözcük olması gerekir. Rusya'yla dış ticaret hacmimiz 38 milyar dolar. Bunun dökümünü yapınca bizim ihracatımız 6.5 milyar dolar. Doğalgazda %65, petrolde %33 Rusya'ya bağımlıyken, buna bir de ihalesiz nükleer bağımlılığı getirdiğinizde kaygı duymamamız mümkün değil. Rusya'nın önerdiği modelin denenip sıkıntıları görülmemiş bir reaktör olduğunu da söylemek gerekir. Bizim bağımlılığımız artıyor."

kaynak: 1 , 2 , 3 , 4 , 5 , 6 , 7 , 8 , 9 , 10 , 11 , 12

Nükleer İmza - 2

MERSİN NÜKLEER KARŞITI PLATFORM
AKP Hükümeti, Rusya ile kamu yararı olmayan, uluslararası nükleer lobilere ve yerli işbirlikçilerine ekonomik rant kazandıracak bir anlaşmaya imza attı. Özellikle yandaşları ve akrabaları olan Çalık grubuna, Samsun-Ceyhan petrol boru hattının inşaatının yapımı karşılığında, ülkemizin hiç ihtiyacı olmayan, yaşam alanlarımızı tahrip edecek Akkuyu Nükleer Santralinin yapımı için adımlar atılmaktadır.
20 milyar dolarlık sözleşmeyle Rusya’dan satın alınacak nükleer enerjinin kwh maliyeti 12.5 cent. Bu rakam, ülkemizde üretilen elektrik enerjisinin kwh maliyetinin 4 katı. Üstelik 15 yıl alım garantisinin oluşu, kamu kaynaklarımızın nükleer lobilere aktarılacağının bir göstergesidir.

Rusyanın sabıkalı teknolojisini tarihin en büyük nükleer santral felaketi olan Çernobil kazasında gördük. Günümüzde de Rus teknolojisinin güvensiz olduğu ispat edilmiştir.
* Öyle ki, hiçbir ülkede bir şirketin ürettiği radyoaktif elektriği tüketicilerin satın alıp kullanma zorunluluğu yok. Hele ki, bu kadar fahiş fiyatlara.
* Öyle ki, hiçbir ülke güvenliği denetleyecek bir mekanizma kurmadan bu işe girişmiyor. Biz de ise TAEK, Başbakan’a ve onun keyfine bağlı.
* Öyle ki, ABD’de 1978’den bu yana yeni bir reaktör siparişi yok. Avrupa’da sadece bir tane reaktör inşa ediliyor ve bu da fahiş fiyatları, bitmeyen inşaatı ve güvenlik skandallarıyla şimdiden Finlandiya’nın başına bela olmuş durumda.

kaynak: 1 , 2 , 3 , 4 , 5 , 6 , 7 , 8 , 9 , 10 , 11 , 12

Nükleer İmza - 3

Enerji meselesi, bir ülkenin enerji stratejileri ve yapısı göz önüne alındığında sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal, çevresel ve diplomatik bir meseledir. İnsan haklarından istihdam yapısına, doğa korumadan ulusal güvenliğe kadar pek çok alana da nüfuz eder. Enerji sistemi, bu tartışmaların hepsi boyutlandırılmadan dönüştürülemez.

Enerjisinin % 78′ini dışarıdan ithal eden, işsizlik oranı çift hanelerin altına düşmeyen bir ülke için ve tüketiciye yönelik demokrasinin gelişmesi için teknik bir tercihin ne kadar önemli olduğu umarım anlaşılabiliyordur. Bunu bir örnekle destekleyelim. Yeni nükleer santral yapmama kararı alıp yenilenebilir enerjiler için esaslı bir teşvik mekanizması geliştiren İspanya’da sadece 2008 yılında 120 bin kişi istihdam edildi. 2009 yılına gelindiğinde yenilenebilir enerjilere yönelik genel kanının aksine İspanya, elektriğinin yarısından fazlasını yenilenebilir enerjilerden karşılayabiliyordu.

Türkiye ve Rusya arasında yapılan nükleer santral anlaşmasına gelirsek, anlaşmanın nükleer elektrik lehine açıkça haksız rekabet oluşturduğunu görebiliriz. Öyle ki, her bir reaktörden üretilen elektrik, kamu şirketi TETAŞ tarafından 15 yıl boyunca şu anda toptan elektrik piyasası rakamlarının çok üzerinde bir fiyattan satın alınacak ve tüketiciler bu elektriği tüketmek zorunda kalacak. Bu, açıkça elektrik fiyatlarının daha da yükselmesi anlamına geliyor. Kısacası hükümet aslında elektrik fiyatlarının düşmesini değil yükselmesini planlıyor. Herhangi bir konvansiyonel enerji üretimine böylesi bir doğrudan teşvik vermek Avrupa Birliği düzenlemelerine tamamen aykırıdır. Zaten, hiçbir ihale yapmadan nükleer santral hakkını Ruslara devretmek de AB standartlarında haksız rekabet anlamına gelmektedir. Kısacası hükümet, AB ilerleme raporlarına olumsuz olarak geçecek bir anlaşmayı bile bile bugün Meclis’ten geçirmek için adımlar atmaktadır.
Ancak sorunlar bunlarla bitmiyor. Belli ki, sadece “kimsenin 40 yılda yapmadığını ben yaptım” diyebilmek için açık bir acelecilik içinde olan Başbakan ve Enerji Bakanı, anlaşmaya atıkların Rusya’ya gönderilip yeniden işlenmesi için zorunluluğu olmayan bir madde koydurtmuş. Ancak Rusya’da VVER teknolojisinin atıklarını yeniden işleyecek bir santral yok. Hadi kuruldu diyelim, bu atıklar gemilerle Boğazlardan geçirilecek. Samsun-Ceyhan boru hattının meşruiyetini sağlamak için tek ağızla Boğazlardaki tanker geçişi tehlikelerini sıralayan yetkililer, konu nükleer atık taşımacılığına gelince hiç konuşmamayı tercih ediyor. Dahası, Rusya’nın bu atıkları yeniden işlemeyi fahiş fiyatlara yaptığından ve işleyemediği atıkları yeniden Türkiye’ye göndereceğinden kimse bahsetmiyor. Zaten dünyada atık meselesinin çözülemediğini çok iyi biliyoruz. Türkiye’de birdenbire çözüm varmış gibi bir hava yaratmak, bu konuda deneyim sahibi olmayan Türk halkını yanıltmak için çözümü söz oyunlarında bulmak anlamına geliyor.

Bu, yüz yıllık bir macera. Bir santralin yapımı 10 yılı buluyor. Uzatmalarıyla birlikte elektrik üretimi 60 yıl sürüyor, sonra da 40 yıllık soğuma ve söküm dönemi başlıyor. Yüz yıl boyunca Bulgaristan ve Çin’den kaliteye yönelik ciddi eleştiriler almış bir Rus teknolojisine kendimizi bağlıyoruz. 100 yıl boyunca, kaza ve radyoaktif kirlilik gibi konularda hop oturup hop kalkacağız. Bir yüz yıl boyunca, radyoaktif atık tartışacağız. Üstelik, bu maceraya bağımsız olmadığı için siyasileştirilmiş TAEK gibi bir kurumla başlıyoruz. Bu arada, rüzgâr, güneş, biyokütle, jeotermal gibi teknolojiler yeterli destek alamayacağı için başka ülkelerin teknolojileri ve atılımları gözlerimizi kamaştıracak. Önümüzdeki on yıllar boyunca da nükleer enerjiye verilen haksız teşvikler yüzünden AB ile kapışacağız.

kaynak: 1 , 2 , 3 , 4 , 5 , 6 , 7 , 8 , 9 , 10 , 11 , 12

Nükleer İmza - 4

Üst düzey bir yetkili, Rusya ile yaklaşık 20 milyar dolara mal olması beklenen nükleer santrale yönelik bazı teknik anlaşmaların imzalanabileceğini kaydederek, "İleriye dönük adım adım ilerleyen alanlarda bazı imzaların atılması planlanıyor. Bu çerçevede nükleer santral için güvenlik ve lisanslama gibi konularda imza atılabilir" dedi.

Yetkili, nükleer santral inşaatının ne zaman başlayacağına yönelik şu aşamada herhangi bir tarih belirlenmediğine vurgu yaparak, "Ancak nükleer santralde ilk ünitenin en geç 2018 yılında devreye alınması planlanıyor" şeklinde konuştu.
 
Sabaha karşı 3’e doğru biten oylamanın sonucu: 210 Evet oyuna karşın 26 Hayır oyu ile anlaşma kabul edildi. Bu, muhalefetin itirazlarına ve 174.900 imza’ya rağmen, AKP milletvekillerinin kendi siyasi iradelerini göstermedeki başarısızlıklarının da bir kanıtı olmuş oldu!
TBMM Genel Kurulunda, Türkiye ile Rusya Arasında Akkuyu'da Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmayı Onaylayan Kanun Tasarısı, kabul edilerek yasalaştı.Yasa, 12 Mayıs 2010'da Ankara'da imzalanan işbirliği anlaşmasını onaylıyor.

Anlaşmaya göre, iki ülke; nükleer güç santralinin tasarımı ve altyapı dahil olmak üzere inşası, santralin güvenilir şekilde işletilmesi, santralde üretilen elektriğin alım-satımı, kullanılmış nükleer yakıtın taşınması, santralin sökümü, personelinin eğitimi, Türkiye'deki yakıt üretim tesislerinin kurulması ve işletimi de dahil, nükleer yakıt döngüsü gibi konularda iş birliği yapacak. Bütün bunlar, Türk tarafına mali yük getirmeden yürütülecek.

Proje şirketi, nükleer güç santrali tarafından üretilen elektrik de dahil olmak üzere, santralin sahibi olacak. Proje şirketi, Rus tarafınca yetkilendirilen şirketlerin doğrudan veya dolaylı olarak başlangıçta yüzde 100 hissesine sahip olacak şekilde, Türkiye'nin kanunları ve düzenlemeleri kapsamında anonim şirket şeklinde kurulacak.

Rus yetkili kuruluşlarının proje şirketindeki toplam payları, %51'den az olmayacak.
Proje şirketi, elektrik satın alma anlaşmasının sona ermesinin ardından nükleer güç santralinin her bir ünitesi için işletmeye girişten 15 yıl sonra net karın %20'sini Türkiye'ye verecek. Bu ödeme, santralin ömrü boyunca devam edecek.

Proje şirketi, ilk 7 yılda 1. üniteyi devreye sokacak. Şirket daha sonra art arda birer yıl aralıklarla 2, 3 ve 4. üniteleri ticari işletmeye alacak.

kaynak: 1 , 2 , 3 , 4 , 5 , 6 , 7 , 8 , 9 , 10 , 11 , 12

Nükleer İmza - 5

Greenpeace Akdeniz, aylarca sürdürdüğü kampanya ile 170.000 kişinin nükleer santral karşıtı imzalarını toplamıştı. Greenpeace, gözaltına alınmak pahasına nükleere hayır diyen 58 eylemci, 170.000 nükleer karşıtı ile birlikte nükleer enerjiye karşı mücadele etmeye devam edecek. 
 
CHP, Akkuyu'ya nükleer santral kurulmasına ilişkin yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracak.Dışişleri Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un ''büyükelçilerin, görev yaptıkları ülkelerde devleti, Cumhurbaşkanını ve hükümeti temsil edeceğine'' ilişkin hükme ''hükümeti temsil'' yönünden itiraz edilecek ve iptali istenecek.

Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile anlaşma konusunda ise ''bir ihale anlaşmasının'' Anayasa'nın 90. maddesinin uluslararası anlaşmalara verdiği üstün statüden yararlanmak için uluslararası anlaşma haline getirilerek denetim dışı bırakıldığı iddia edilecek. Bunun hukuk devletine, idarenin tüm yargı ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olması ilkesine aykırılık teşkil ettiği savunulacak.

kaynak: 1 , 2 , 3 , 4 , 5 , 6 , 7 , 8 , 9 , 10 , 11 , 12

28 Eylül 2010 Salı

Alaycı Kuş

Alaycı Kuş
Suzanne Collins
Pegasus Yayınları
Eylül 2010
416 Sayfa
Puan: 9.7

AÇLIK OYUNLARI’NIN NEFESİNİZİ KESECEK 3. KİTABI
Bütün engellere rağmen, Katniss Everdeen Açlık Oyunları’ndan iki kez sağ çıkmıştır. Ama şimdi kanlı arenadan sağ çıkmayı başardığı halde hâlâ güvende değildir. Capitol kızgındır. Capitol rövanş istemektedir. Uğradıkları bozgunun bedelini ödetmek istedikleri kişi kimdir? Katniss. Daha da beteri, Başkan Snow başka hiç kimsenin de güvende olmadığını açıkça belirtmiştir. Ne Katniss’in ailesi, ne arkadaşları, ne de 12. Mıntıka halkı. Suzanne Collins’in gerilim romanı Açlık Oyunları üçlemesinin bu güçlü ve heyecan verici finali yılın en çok sözü edilen kitabı olmayı vaat ediyor.

"En heyecanlı yerinde kesilen mükemmel kitap okurları üçüncü cilt için feryat ederken bırakacak."(– Kirkus reviews)

"Edward’ı ya da Jacob’u unutun... okurlar taraf tutacak: Peeta mı, yoksa Gale mi?"(– Publishers Weekly)

“Katniss ustalıkla öldürürken, Collins vurucu yeteneğiyle yazıyor.”(– Time dergisi)

"Kusursuz ilerleme hızı ve heyecan verici bir dünyanın inşa edilmesi."(– Booklist)

"Ardında yeterince yanıtlanmamış soru bırakarak okurları kıvrandırıp ümitsizce bir sonraki bölümü beklemelerini sağlıyor."(– School Library Journal
)

Son dönemin dünya çapında en iyi yazarlarında.Kitapları su gibi hızlıca ve gerçek anlamıyla tek nefeste okunuyor.Ne yazık ki Açlık Oyunları serisi bu kitapla son buluyor.Umarım Suzanne Collins, yeni kitaplarıyla en kısa zamanda karşımıza çıkar.

Kitaptan Bölümler
Dürüst olmam gerekirse, atalarımızın pek övünülecek bir yanı yoktu.Demek istediğim,savaşlar ve bozulmuş bir gezegenle bizi içinde bıraktıkları durum ortadaydı.Kendilerinden sonra gelecek insanları hiç umursamadıkları açıkça belliydi.

O insanları severdi.Uzun yılların sonunda hakkında bir fikir sahibi olabildiği,seçilmiş birkaç kişiyi değil, herkesi.

Ben Cinna'nın kuşuydum: Tutuşmuş, kaçılmaz bir şeyden, bedenimde büyüyen alev tüylerinden kaçmak için çılgın gibi uçan bir kuş.Kanatlarımı çırpmam yangını körüklemekten başka bir işe yaramıyordu.Kendimi tüketiyordum. Yok yere.

Ben tutunacak bir şey,beş yıl önce ormanda tesadüfen tanışan ve ayrılmaz bir ikili olan o kızla oğlana dair bir şeyler arıyordum.Açlık Oyunları o kızı alıp götürmese, onlara ne olurdu diye merak etmemek elimde değildi.Kız çocuğa aşık olsa ve hatta onunla evlenseydi.Ve ileride bir gün,kardeşleri yeterince büyüdüğü zaman, onu ormana kaçırsa ve 12'yi sonsuza dek geride bıraksa?

Bizler hafızası yetersiz ve kendi kendini yok etmek konusunda son derece hünerli, dönek yaratıklarız.

Mahrem

Mahrem
Elif Şafak
Metis Yayınları
Ağustos 2000
229 Sayfa
Puan: 7

Görmeye ve görülmeye dair bir roman...

gözbebeği: İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir.Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakından görmek istemez.

Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka 'gözbebeğim! ' diye hitap edilir. -ELİF ŞAFAK-

Kitaptan Bölümler
Bozuk diye kaldırıldığı köşede, durduk yerde aşka gelip çalışmaya başlayan hantal bir saatti hayat. Kuruyordum ben de.Nicedir geride kalışını tedavi etmek istercesine deli gibi çırpınıyordu şimdi.

Zühre: Derler ki,aşk da unutulurmuş her şey gibi,hem de yaşanıp bittikten, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmuş aşk.
Neyse ki, Zühre yıldızı varmış göğün üçüncü katında. Halen aşık olup olmadıklarını ve eğer aşıklarsa kime aşık olduklarını hatırlayamayanlar, göğün üçüncü katına çıkıp, Zühre yıldızının elindeki aşk aynasına bakarlarmış.Baktıklarında gördükleri yüz, aşık oldukları kişinin yüzü olurmuş.
Derler ki,bazıları sadece zifiri karanlık görürmüş aynada.Böylelerin hafızalarından şüphe etmeleri yersizmiş. Çünkü tekleyen hafızaları değil,yürekleriymiş.

Adem ile Havva: Adem ile Havva, yasak elmanın tadına varınca,farklılıklarını gördüler ilk defa.Utanıp, incir yapraklarıyla örtmek istediler çıplaklıklarını.Ama birinde bir, ötekinde üç incir yaprağı vardı. Sayı saymayı da öğrenince, bir daha hiç aynı olamadılar.

Geçmiş,bugün ve gelecek...hepsini peşpeşe dizip, dümdüz bir çizgi çiziyoruz. Bu yüzden geçmişin geçip gittiğine, geleceğin henüz gelmediğine inanıyoruz.Ve en kötüsü,zamanı önceden çizdiğimiz bu dümdüz çizgide yürümeye mecbur tutuyoruz.Ama belki de o burnunun ucunu göremeyecek kadar sarhoştur.
...
Keşke zaman hiç ayılmasa.Düz çizgide dümdüz yürümeyi bir türlü başaramasa.Keşke hep yalpalasa,saçmalasa,parçalasa.Biz de bakıp bakıp,yaptıklarını kınasak ve bir daha hiçbir şeyimizi ona havale etmeye kalkmasak.

Bazen tepetaklak olur yürek. Aheste revan giderken kendi yolunda, göğüs kafesine toslar küttedek.Yüzüstü kapaklanıverir yere.Bir yerlerinin fena halde kırıldığını hisseder kalkmaya yeltenip de kalkamadığını gördüğünde. Üzerini yoklar ama dışarıdan belli olan bir yara filan bulamaz.Haykırır var gücüyle:"Derhal çıkmam gerek.Çıkmam gerek!" Zar zor doğrulur, ağlaya sızlaya saldırır kafesinin demirlerine. Ve nihayet göğüs kafesinden kurtulmayı başardığında, ne yöne gideceğini kestiremeden bakakalır önüsıra uzanan yollara; daha evvel ayak basmadığı topraklara. Yollar yollara karışır. Sular bulanır.
Elmas bir gözdür yürek.Ve çizilmeyegörsün bir kere,artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle aleme.

İnsan ait olduğu resimde ya güçlü ya da zayıf, ya çirkin ya da güzel, ya biricik ya da sıradandır. Ama ait olmadığı bir resmin içinde sıfatlarını kaybediverir.Bir de bakarsın ki, aslında o kadar güçlü değilmiş ya da o kadar zayıf. Ne o kadar çirkin ne de o kadar güzelmiş.Sen de dene. İnsanları en son ait olabilecekleri fotoğraf karelerine yerleştir ve bir de öyle bak onlara.

unutmak: göz temizliği

veda: ..."Neden baktın neyi geride bıraktığına?Söylesene, insan terk ettiği şeye neden dönüp bakar son bir defa?"

Tanios Kayası

Tanios Kayası
Amin Maalouf
YapıKredi Yayınları
249 Sayfa
Temmuz 1995
Puan: 9.6


Mehmet Ali Paşa'lı yılların Mısır'ı.
Güzelliğini çarmıh gibi taşıyan bir kadın: Lamia.
Lamia'nın gölgesine sığındığı bir şeyh: Francis.
Yasak aşk meyvesi bir oğul: Tanios.
Başka bir kadın: Esma.

Bir serüven ve sadakat romanı...


Kitaptan Bölümler
Öğrendiklerin yeterli. Benim tecrübeme güven. Çok fazla okursan kendi ailen arasında yaşamaya katlanamazsın.Mevkiini doldurabilecek kadar bilgili olman sana yeter.Bilgelik budur.

"Artık bir erkeksin sen. Ekmek paranı kazanmanın vakti geldi."
Tanios bir ölü gibi ayağa kalktı.
"Artık ekmek yemeyeceğim."

Eğer önündeki kapılar bir daha yüzüne kapanacak olursa, hayatının sona ermediğini düşün.Sona eren şey yalnızca hayatlarının birincisidir ve diğeri başlamak üzere sabırsızlanmaktadır.O zaman bir gemiye bin,seni bekleyen bir kent vardır.

Lamia on altı yaşındaydı,ağladığında yanaklarında açan iki gamze sanki gözyaşlarını toplamak ister gibiydi.

Şehrin Aynaları

Şehrin Aynaları
Elif Şafak
Doğan Kitap
Mart 2009
298 Sayfa
Puan: 7.5

"Aynalar şehrine geldim çünkü benim hikâyemin önünü, benden evvel kaleme alınmış bir başka hikâye tıkıyor. Aynalar şehrindeyim çünkü bir kez şu bendi yıkabilsem sular çağlayacak, deli deli akacak; hissediyorum.”
… Bazen, hakikat bütün çirkinliği ve çirkefiyle karşıma dikildiğinde, akıbetimi allayıp pullamak, süsleyip püslemek gelmiyor içimden. Böyle zamanlarda gözlerimi kapatıp, usulca arkama yaslanıyorum ve küfre özenen kelimelerin dişlerimin arasında bıraktığı o kekremsi tatla oyalanıyorum.
“Aynalar şehrindeyim çünkü ben bir korkağım; ve ne olduğunu bilen her korkak gibi, bu sırrı kendime saklıyorum.”


"Aşk" romanından sonra gözüme giremeyen Elif Şafak, yurt dışı maceralarına rağmen bence Türkiye'de kelime oyunlarını en iyi yapan kişi.Bu yönüne o kadar hayranım ki bazen ben de denemeler yapıyorum.Kelimelere hükmedişi benim için Aşk romanı hariç okuduğum her romanında olayın-hikayenin önüne geçti.Bu yüzden kitabı genel olarak beğenmesem de içinde o kadar değerli parçalar saklıyor ki Türkçe'ye saygımdan okuyorum kitabı. Bana sabrı öğreten yazardır kendisi.

Kitaptan Bölümler
Kuyu derin, kovanın aşağılardan çıkıp gelmesi yıllara bakıyor ve kova şu an hızla aşağılara iniyor, senin eğilip arkasından bakabileceğinden de çabuk.(Franz Kafka,Bir Savaşın Tasviri)

Ne yazık ki, kendi varlığı başkalarının yokluğunu gerektiriyordu. Var olabilmek için yok etmeye mahkumdu.Bu kısırdöngüden kurtulabilmek için belki de kendini ortadan kaldırması gerektiğini düşünüyor ama buna bir türlü cesaret edemiyordu. Her ne olursa olsun, hayatı seviyordu ölüm.

Bu adamın acısının bir ayine dönüştürülmesi ne gariptir.(Halil Cibran, İnsanoğlu İsa)

Her şey tersine gidiyor...kitaplar hocasız ve hocalar kitapsız... gençler halsizleşiyor ve yaşlılar gençleşiyor...yaratıklar insanı oynuyor ve insanlar da yaratığı...(Baltazar Gracian,Criticon)

"Çık dışarı Rizzoni.Işığa gel!"
Rizzoni kendi kendine mırıldanarak cevapladı onları:"Cahiller!Budalalar!Benim ışığım içimde!"

Ben, sevgili hanımefendi, ait olduğunuz çemberin öteki yarısıyım. Ne yazık ki,bana muhtaç olduğunuzu görecek gözlerden yoksunsunuz.Sizin bu cehaletiniz ve gafletiniz yüzünden çemberimiz bir türlü dönemiyor.

Bilmemek,kendi gölgenden korkmana sebep olur,bilmekse başkalarının gölgesinden.Biri içeriden kuşatır seni, öteki dışarıdan.

"İşte benim şehrim böyle olmalı. Şehir dediğin bir çember olmalı." Aynen böyle söylemişti Halife El-Mansur; çünkü gayet iyi biliyormuş ki,çemberin ortasında durduğunda herkese eşit mesafede olacakmış. İster yoksul, ister zengin olsun;ister doğuştan bahtsız, ister mal mülk içinde yüzüyor olsun...herkese, her şeye eşit uzaklıkta.Adaleti sağlayabilmek için, şehrini çemberden yapmayı arzulamış.

İnsanın şu fingirdek alevle öpüşmesi, öpüşüp de sarı, sıcak ateş olması, ateş olup da kendi küllerini havaya savurması belki de o kadar korkunç bir şey değildi.Ateş olunca yanmaktan korkmak manasızdı,çünkü ateş dediğin yakar ama yanmazdı.

Ayak uçlarında bir ürperti hissetti.Önce bunun o aç farelerden biri olduğunu sandı.Cesaretini toplayıp baktığında, tanıdı onu.Bu korku böceğiydi. Şimdilik yolu uzundu. Henüz ayak uçlarındaydı.Fakat hızlı bir böcekti o, çok çabuk yol alırdı.

Tanımadığım daha kaç kişi var içimde yaşayan?

İçimi görmüyor musun?Bu kap alabileceğinden fazlasını aldı.Artık tek bir damla bile yeter.Akmak istiyorum.

Vaktiyle bir dostum, can dostum bana dünyayı gezip görmek istediğini söylemişti.Gülmüştüm ona.Fakat sonra hak vermiştim.Evet, o dünyayı gezip görmeliydi.Oysa ben...ben öyle değildim.Ben zaten dünyaydım.

Aynalar şehrine geldim çünkü benden evvel yazılmış bir hikaye içindeyim.Aynalar şehrindeyim çünkü kim olduğumun peşindeyim.

25 Eylül 2010 Cumartesi

Bilişim Haberler

İnternetin ve alan isimlerinin yönetiminden sorumlu Amerikan kuruluşu (Icann), siber korsanların kullanıcıları aldatmak için sahte siteler kullanmalarını engelleyecek yeni güvenlik önlemleri getirildiğini açıkladı."Domain Name System Security Extensions" adı verilen sistem, her internet adresine gizli ve özel bir kod ekliyor.Böylece Web sitesinin yasal olup olmadığı belirlenecek.

Bir güvenlik danışmanı, Facebook bilgilerinin kullanım şekillerine dikkat çekmek için, sahibi tarafından gizlenmeyen kişisel bilgileri derleyerek internete koydu.

NASA uzayı en çok Rusların kirlettiğini söylemişti. Rusya'nın açıklaması ise şöyle:Tahminlere göre atıkların %40'ını Çin, %27,5'ini ABD, %25,5'ini Rusya, %7'sini uzay araştırmalarına katılan diğer ülkeler üretiyor.

İlk 10 milyar mesaja 4 yılda ulaşılan Twitter'da, ikinci 10 milyar mesaj sadece 5 ayda gönderildi.

Microsoft Türkiye, firma içinde gelişen ülkeler arasında, krizden bir adım önde çıkarak ''Yılın Ülkesi'' seçildi.

Vista piyasaya çıktığı 2006 yılından bu yana sadece %19.41'lük bir paya sahipken Windows 7 daha ilk senesini tamamlamadan pazarın %20'sinin sahibi oldu. Firmanın şu anda en büyük hedefi ise işletim sistemi piyasasının %53'lük kısmına sahip olan Windows XP'yi tahtından indirmek.

Bilgisayar başında günde 5 saatten fazla zaman geçiremeye alışkın gençlerde 9 ay sonra klinik depresyon belirtileri gözleniyor.

Türkiye'de 3G hizmetinin başlamasının henüz birinci yılı kutlanırken, ABD ve Avrupa'da 4G abone sayısı yıl sonunda 500 milyonu bulacak.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'nin (ABGS) açıkladığı rakamlara göre, araştırma geliştirme çalışmalarına daha fazla bütçe ayırmaya başlayan özel sektör, Türkiye'deki Ar-Ge payını %41'e yükseltti.Ar-Ge'ye ayrılan kaynaktaki artış hızında da Türkiye 23 AB ülkesini geride bıraktı.Türkiye'deki bilim insanı sayısı da 8 yılda %107 arttı.

kaynak: ntvmsnbc , shiftdelete

24 Eylül 2010 Cuma

küçük bi çocuk

parmaklarım üşüyordu,
buğulu otobüs camından dışarıya kaçtı gözlerim.
onu buldu.
küçük bi çocuk.

küçük bi çocuk dışarıda vücudunun ve kafasının yere paralel gelmesine neden olacak kadar ağır bişey taşıyordu.
gözyaşım yağmura karışıp karışmamakta tereddütlü.....
küçük,evine vardığında sırtındakilerle evi ısıtacağından gülümsüyordu,.
anladım.
rüzgar ona dokunmuyordu,
yağmur yanından geçip gidiyordu,
nedense parmaklarım artık soğuğu hissetmiyordu.

küçük, bana eskiyi hatırlatmıştı.
benimde bir zamanlar yere baktığım günleri.
oysa şimdilerde,
evrenin en kötü gezegeninde
bu gezegenin en kötü varlığı insanı görüyorum kafamı kaldırınca.

insan hayatı boyunca acı çekiyor, irili ufaklı.
biri bitince diğeri başlıyor
biri bitince, biten dert birden çok kolay oluveriyor.
o acıyı yenmek için geçirdiğimiz, kayıplar verdiğimiz savaşları unutuyorduk hemen.
sonsuz bir girdap.
çırpındıkça dibe bat.

işte bu tür günlerden bir gün,
bu sefer umut dolu bir çocuk
ilk çığlığını attığında dünyaya
babası şöyle fısıldadı kulağına
"hoş geldin oğlum
hoş geldin dünyaya
seni seviyoruz
ve yolculuğunda sana destek olacağız ."

bir kitapta okumuştu adam yazılanları.
söylemek kolaydı sözleri
ama tutmak çok zor

şimdi geriye dönüp baktığında
ara sıra hata yaptığını düşünür adam
hayat kitaplar kadar canlı değil dünyada
kısa ve öz
yani yaşa ve öl
şimdi nasıl anlatacaktı ona ölümü
neden gittiğini?
nereye gittiğini?
sözünü ne kadar tutmak istediğini...

peki ya çocuk?
tabii ki ölümü biliyordu,
olacakları da.
ama canından bir parça koparıp
kurban etmek toprağa
her baba yiğidin harcı değil.
bu zamana kadar
bu denli büyümemişti.
kendini mezarı kazıyor gibi hissediyordu.
içine bir beden,bir ruh gömecekti.

sonunda adam, küçük çocuk hikayesini anlattı oğluna.
sonunda çocuk, izin verdi babasının huzura kavuşmasına.

yıllar sonra bir hikaye yazdı o da.
küçük bi çocuk hikayesi.
yine bir babadan, oğula.

geleceğe mektup

ne yazardım geleceğe?
elde edebileceklerimi düşündüklerim ne kadar çok...
aldığım eğitim karşılığı saygın bir işim vardır heralde.
tabi saygın(!) işin getirisi para.
arkadaşlar.iş arkadaşları.ömürlük olmalı.
içimdeki heyecanı kaybedeceğimi düşünmüyorum.
baba olmuş olmalıyım.ama evlenmeyi istemiyorum ki henüz!
sanırım büyüdükçe ailemle daha iyi anlaşıyor olacağım.
eminim artık zayıf değilimdir.
kesinlikle tenis oynuyorum.
gitar çalabiliyorum. ama sesim hala kötü.
daha cesaretli olmalıyım.en azından duygusal filmlerde gizli gizli ağlamama gerek kalmasın yeter.
umarım bir kolyem vardır.
kalbim bir daha ölüm acısı tatmamıştır, şanslıysam.
ruhum kendini geliştirmiştir,artık daha güçlüdür belki de.
planım çoktur.
zamanım yoktur.
yazın tatil yapmayı öğrenmişimdir.
kitaplığımda beşyüz kitap olmalı.
çevre aktivisti olup tutuklanmışım.
saçlarım yerinde olsun,lütfen.

geleceği ben yazsaydım ne olurdu?
dünya, doğaya saygı duyuyor artık.
insanlar az çalışıp çok geziyor
insanoğlu diğer canlıları koruyor
para kullanımı azalmış
sınırlar var olsa da önemsiz
yeni nesil çok şanslı
kimse eski bayramları hatırlamıyor,çünkü gelecekte çok daha iyi
ölümsüzlük yok
doğal felaketler çok fazla ama genelde insanlar doğal yollardan ölüyor
herkes aşkı öğrenmiş...

23 Eylül 2010 Perşembe

Yeşil Haberler

Sao Paulo sahillerine 10 gün içerisinde yaklaşık 500 ölü penguen vurdu.Bilimciler bu olaya kuvvetli akıntıların mı, suların ısısının mı, insan faaliyetlerinin mi yol açtığını araştırıyor.

İklimin ısınmasında rol oynayan karbondioksit gazının sıvılaştırılıp yeraltında depolanması gündemde. Gerekli yasal düzenlemeleri hazırlayan Almanya bu alanda teknoloji önderliğini ele geçirmeye hazırlanıyor. 

Bodrum'daki Kissebükü Koyu'na yapılacak süper lüks milyonerler kulübü için yatırımcı "Türkiye Cumhuriyeti'nin bana verdiği mülkiyet hakkını sonuna kadar kullanacağım" derken, çevreciler projeye tepki gösteriyor.

ABD'deki Ulusal Kar ve Buz Verileri Merkezi (NSIDC)'nin verilerine  göre, Kuzey Kutup Denizi'ndeki buzlu alanı, 1979'dan itibaren bu yana hiçbir Haziran ayında bu kadar küçülmedi. Araştırmaya göre deniz buzu geçen haziran ayında günde ortalama olarak 88.000 kilometrekare küçüldü.Normalde 53.000 kilometrekare.

Çernobil'deki doğal hayat üzerine yapılan kapsamlı bir araştırma, nükleer patlamadan beri bölgede memelilerin sayısının azaldığını ortaya koydu. Pek çok hayvan türünde de tümörler saptandı.

Bilim adamlarının Akdeniz havzasında toplam 17 bin hayvan ve bitki türü saydıklarını ve sayılandan daha fazla türün yaşadığını ve keşfedilmeyi beklediğini belirtiyor. Araştırmaya göre Akdeniz ülkelerinin sahillerinin iskana açılıp "kalkındırılmış" olması ve aşırı balık avı, gelecek 10 yıl içinde Akdeniz havzasındaki biyoçeşitliği tehdit ediyor.

Soyları tükenmek üzereyken koruma altına alınarak üremeleri sağlanan pandaların sayısında artış sağlanabildi.Çin'in güneybatısındaki Sichuan eyaletinde, doğal ortamda yaşayan pandaların sayısının son 30 yılda %33 artarak 1206'yı bulduğu bildirildi.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre gıdaların kendisi değil ama ambalajı sera gazı salınımını artıyor.

Kuzey İrlanda'da, sokak kenarlarında dolup taşan çöp kutularına güneş enerjisiyle çözüm bulundu.Çöp seviyesi belirli bir noktaya geldiğinde, kutunun içinde çöpleri sıkıştıran bir mekanizma harekete geçiyor. Bu işlem, sıkıştırılmış çöpler, kutunun %85'inden fazlasını dolduruncaya kadar tekrar ediliyor. Daha sonra, çöp kutusundaki bir SIM kartı aracılığıyla, belediyenin temizlik hizmetleri bölümüne, çöp kutusunun boşaltılması gerektiğini bildiren otomatik bir elektronik posta ya da kısa mesaj gidiyor.

Afrika'daki ülkelerde cep telefonları kısa sürede moda oldu. Ancak elektriğin her yerde olmadığı bu ülkelerde telefonları şarj etmek önemli bir sorun haline geldi. Bu yüzden güneş enerjisi ile dolan özel tasarım cep telefonları hayata geçti.

kaynak: ntvmsnbc

22 Eylül 2010 Çarşamba

Bilişim Haberler

Turkcell, Türkiye'de sosyal oyun alanında geliştirilen ilk ve tek futbol menajerlik ve şehir kurma oyunu ''Footbo City''yi futbolseverlerin beğenisine sundu.Facebook ve ''footbo.com'' üzerinden oynanabilen ''Footbo City'' tüm futbol ve oyun tutkunlarına tamamen ücretsiz sıra dışı bir sosyal oyun deneyimi sunarken, sürpriz hediyeler kazanma şansı da veriyor.

Google yöneticilerinden David Drummond, Amerikalı yetkililerden internete sansür getiren devletlerin uyarılmasını talep etti.Drummond konuşmasında özellikle Türkiye örneği üzerinde durdu ve YouTube’un iki senedir yasaklı olduğunu hatırlattı.

Facebook'un 'Places' adlı yer paylaşım uygulamasındaki güncellemelerde, evde olmadığını tespit ettikleri üyeleri soyan çete çökertildi."Places" (Yerler) adlı yer paylaşım uygulamasının, sosyal ağ kullanıcılarının nerede olduklarını diğerleriyle paylaşmalarını kolayca sağlayan bir hizmet olmasına karşın, "özellik bu uygulamayı çok fazla paylaşmanın tehlikeli olabileceği" belirtiliyor.

Geçtiğimiz 12 ay içerisinde bir buçuk milyar dakikalık video stream edilmiş. Sadece kullanıcılar tarafından paylaşılan bir yıllık video miktarı, geçmişe oranla toplamda 2,663 yıllık bir paylaşım sürecine eş değer durumda. Ustream 3.2 milyon izleyicisiyle geçen yılın en çok tıklanan sitesi durumunda. Onu; 2.6 milyonla Justin.tv ve 2.4 milyonla da Livestream takip ediyor.Ustream kullanıcıları ortalamada 20 dakikalık videolar izlerken, YouTube kullanıcıları 30 saniyeyi geçen görüntülere sırt çeviriyorlar.

Arabanızda neler olup bittiğini ana sisteme aktaran, nerede olduğunuz hakkında ya da arabanızdaki sorunlar  hakkında size bilgiler veren sistem OnStar'ın  yeni sürümünde Facebook  gibi birçok yenilik olacak.

Sadece Amerika'da kullanıcıların Facebook'ta geçirdikleri vakit toplam 41.1 milyon dakika. Bu toplam internet sörf sürelerinin %9.9'una karşılık geliyor. Google'ın bütün sitelerinde geçirilen toplam süre ise 39.8 milyon dakika oluyor. Bu da sörf süresinin %9.6'sına karşılık geliyor. Bu sürenin içerisinde arama, Gmail ve YouTube gibi siteler de yer alıyor.

Avea, yeni uygulaması Aveamüzik Radyo ile müzikseverlere yepyeni bir deneyim sunuyor. Windows Live Messenger üzerinde çalışan ve tüm Windows Live Messenger kullanıcılarının erişebileceği ücretsiz bir uygulama olan Aveamüzik Radyo, kullanıcıların Türkiye'nin en çok dinlenen radyo kanallarına erişmelerine olanak tanıyor.

Gmail kullanıcıları artık web tabanlı e-posta arabirimi üzerinden telefonları arayabilecek.Google  Voice'a benzer bir arabirimi bulunan yeni servis sayesinde Gmail Chat üzerinden ilave herhangi bir yazılıma gerek kalmadan sesli ve görüntülü iletişim gerçekleştirilebilecek.

Huawei, iletişim sektöründe dünyanın önde gelen çözüm ve hizmet sağlayıcılarından biri olan British Telecom (BT) ile stratejik ortaklığını güçlendiriyor. Huawei bu kapsamda, fiber tabanlı yeni ulusal erişim şebekesinin kurulmasında erişim ekipmanlarını sağlıyor. BT, uygun yatırım ortamı olması durumunda 2015'e kadar, İngiltere'deki hanelerin üçte ikisine süper hızlı genişbant girişi yapmak üzere, yeni nesil genişbant şebekesine fazladan bir milyar sterlin daha harcamayı planlıyor.

kaynak: chip , pcworld , ntvmsnbc

Bilişim Haberler

Hacettepe Üniversitesi'nde, şebeke sularındaki miktarı tartışma konusu olan ''arsenik kirliliğinin'' çözümü için nanoteknoloji temelli bir yöntem geliştirildi.Yeni yöntemde, bir saç telinin binde biri boyutundaki nano partiküller, moleküler baskılama isimli teknikle, sulardaki ağır metalleri toplayarak dibe çökertiyor ve yeniden suya karışmasını engelliyor.

Son altı ayda 100 milyon yeni üye kazanan Facebook, toplam nüfusu 500 milyonu geçti.

Özel geliştirilen bilgisayar programı, 3 bin yıl öncesine ait yazılı bir dili deşifre etti. MIT üniversitesinden araştırmacıların geliştirdiği program, Suriye'nin Lazkiye kenti yakınlarındaki antik Ugarit kentine ait yazılı metni birkaç saat içinde çözdü.

Tüm dünyada son üç aylık dönemde 60 milyon adet akıllı telefon piyasaya sürüldü.Bu sonuç geçen sene aynı dönem ile kıyaslandığında %43'lük bir artış anlamına geliyor.Akıllı telefon pazarında ilk üç sırayı Nokia, RIM ve Apple paylaşıyor.

Japon bir firmanın ürettiği Soladey-3 adlı diş fırçası, diş macununa gerek kalmadan tartarları temizliyor. Güneş enerjisi ile şarj edilen cihaz ile dişlerinizi fırçaladığınız zaman, sudaki elektronlar fırçada bulunan titanyum dioksit yarı iletken kısma aktarılıyor.Yaşanan bu tepkimenin diş taşlarını yok ettiği iddia ediliyor.

Windows 7, 23 Haziran - 21 Temmuz döneminde, 25 milyon kopyadan fazla satıldı. Böylece 7'nin toplam satışı 175 milyon adete fırladı. Bu rakamlarsa, hız anlamında XP'yi bile aşan bir satış başarısı anlamına geliyor.

Yeni geliştirilen cihazla felçliler burundan alıp verdikleri nefesleriyle yazabilecek, tekerlekli sandalye sürebilecek ve internette sörf yapabilecek.

Cep telefonları üzerinde yapılan TVC (bakteri sayım) testi, telefonların dörtte birinin kabul edilebilir bakterisi seviyesinden 10 kat daha fazla bakteri barındırdığını gösterdi. Bu oran, evinizdeki tuvaletin sifon kolundan 18 kat daha kirli olduğu anlamına geliyor.

Daha önce işlenen suçlardan yola çıkan suç analizi yazılımı İngiltere'de kullanılmaya başlandı.

Türkiye'de hanehalkı nüfusunun sadece üçte birinin internet bağlantısı var. ''PC ve İnternet Penetrasyon Çalışması''na göre nüfusun yalnızca %41'inin bilgisayarı var, %32'si internet bağlantısına sahip. Bağlantısı olmayanların yarısına yakını, gerekçe olarak ücretlerin pahalılığını gösteriyor.

kaynak: ntvmsnbc , shiftdelete

21 Eylül 2010 Salı

Seven

"Seven", aşılması imkânsız gibi görünen zorluklara rağmen özgürlük ve adalet adına mücadele veren yedi kadının öyküsünü anlatıyor.

Yazıldığı 2007’den bu yana dünyanın birçok köşesinde sahnelenen, “Tiyatronun dünyayı değiştirebilen gücü” olarak anılan Seven’ın Amerika sunumu Hillary Clinton tarafından yapıldı. Meryl Streep’in Inez Mc Cormak rolünü üstlendiği oyun, 2009’dan bu yana İsveç Ulusal Turne Tiyatrosu Riksteatern tarafından 40 farklı kadroyla okundu. Kadrolardan birinde İsveç parlamentosundan erkek milletvekilleri yer aldı.
Gazeteci yazar Ece Temelkuran, Nijeryalı demokrasi savunucusu Hafsat Abiola’yı canlandıracak. Avukat Fethiye Çetin Kuzey İrlandalı aktivist Inez Mac Cormak rolünü, Belçim Bilgin Erdoğan, Pakistan’da 'namus' suçu işlediği gerekçesiyle grup tecavüzüyle cezalandırılan Mukhtar Mai’yi; Şevval Sam, Afganistan’da kadınlara yönelik baskıya karşı mücadele veren Farida Azizi’yi canlandırıyor. Füsun Demirel’in, seks köleliğine karşı yürüttüğü çalışmalar üzerine Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Mu Sochua’yı temsil ettiği oyunda Zeynep Eronat, Rusya’da aile içi şiddete karşı savaşan Marina Pisklakova-Parker’i, Lale Mansur da Guatemala’da rüşvet düzenine karşı yürüttüğü mücadele yüzünden ölümle tehdit edilen Annabella De Leon’u oynayacak.

23 Eylül'de Muammer Karaca Tiyatrosu'nda gösterilecek olan oyun ücretsiz.

Muammer Karaca Tiyatrosu
Adres:İstiklal Cad. Muammer Karaca Çıkmazı No:3 Taksim Beyoğlu
Telefon:212 2525935

kaynak: 1 , 2

Yaratıcı Sokaklar Festivali

17- 26 Eylül 2010 tarihleri arasında gerçekleşecek festivalde Taksim ve Beşiktaş’ta jonglör, akrobasi, canlı heykel ve pandomim gösterileri, ateş şovları, kabareler, flamenco dans, break dans ve beden perküsyon etkinlikleri, seminerler, flash mob’lar gibi aktiviteler yer alacak. “Çağdaş performans sanatlarını sokağa taşımak ve halkla bütünleştirmek” amacıyla düzenlenen Festival’de halkın bire bir katılabileceği eğitimler, workshoplar, inter aktif oyunlar yer alıyor. Unutmayın bu Festivalde, herkes “sanatçı” olabilir!
Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi, Tünel Meydanı, Sıraselviler Caddesi, Beşiktaş Barbaros Meydanı gibi çeşitli alanlarda gerçekleşecek aktiviteler, her yaş grubundan meraklının izleyici veya katılımcı olarak hem bir şeyler öğrenebileceği hem de performe edebileceği bir ortam sağlıyor.
Program
ayrıntılı bilgi

İstiklal'de yürürken görürseniz,şaşırmayın...

1910-2010 Kent, Yapılı Çevre ve Mimarlık Kültürü Sergisi

İstanbul’un 1910-2010 döneminde sergilediği toplumsal-mekânsal dönüşümü etkileşimli bir sergilemeyle ve haritalar aracılığıyla Santralistanbul’da izleyicilere sunan bir kent sergisidir. Proje, kentin tüm katmanlarının kolayca izlenebileceği dönemleme ve tema gruplamalarıyla 100 yıllık tarihsel süreci aktaracaktır.
Tarih: 15 Eylül - 20 Kasım 2010 (Pazartesi günleri hariç hergün 10.00-20.00 saatleri arasında)
Yer: Santralistanbul Ana Galeri
kaynak: 1 , 2

18 Eylül 2010 Cumartesi

eski ahşap evlere yapılan eklentiler:korkuluklar

seyyah, yorucu bir günden sonra başını koydu soğuk cama.
modern seyyah, keşfederken ayağını kullanmaz ya da at koşturmaz.
dört tekerlek üzerinde, elinde laptopuyla ve bir de kahve kokusuyla gezer dünyayı.

her geçtiği yerde kalması için ikna edilir:
paralar, kadınlar, şaraplar, savaşlar...
kimse anlamaz içindeki tanıma tutkusunu.
o bu dünyadaki her varlığı tanımalıdır, tatmasına gerek yok.
görmesi gerekir, savaşmasına izin yok.
bu yüzden beyni ve kalbi tek bir yer için çalışır: gözleri...

şimdi modern seyyahı bir kenara bırakırsak,
bir de olduğu yerde yıllarca durup, etrafı seyredenler vardır.
bence buna en iyi örnek ahşap evler.
günümüz modern evlere inat, ahşap evler son derece ürkütücüdür
çünkü onlar savaş görmüş, "darbe" yemiş, kardeşin kardeşi öldürdüğünü görmüştür

önemli olan onlar gitmeden her şeyi öğrenmektir
bize anlatılmayan, ama ahşap evlerin gözünden kaçmayan şeyleri duyma zamanıdır
bir ahşap evin en çok canlı olduğu an,ölmeden hemen önce kana kana konuştuğu andır
alevler sararken odalarını, o kendi canını umursamaz
tahta kalınlığındaki teni çıtırdarken, o sadece haykırır gerçekleri
darbeciler, geride kanıt kalmasın diye onun küllerini gömerler
acı dolu ana yüreklerine
bu yüzden analar unutamazlar çocuklarını
bu yüzden bulunamaz bedenleri oğulların

faili meçhul yanan evler, geride tek birşey bırakır
eski ahşap evlere yapılan eklentiler: korkuluklar
insanlar korktuklarından, geriye sadece bu kalır
darbeciler insanlar korksun diye bırakır
insanlar korkuyu görmemek için gömer korkulukları
böylece çevrim tamamlanır
böylece son tanık da temizlenir
böylece toprağa dönülür
sadık yarimize

geride kalan korkak insanoğlu
gidenlerin bir yerde buluştuklarını düşünür
bir adam bir gece bir rüya görür
bir ana bir gece bir rüyada ölür
o günden sonra
yani darbeli günlerden sonra
sakin ev sakinleri
korkulukları yakma kararı almalıydılar
ama onlar korkulukları takma kararı aldılar
evlerinin açık pencerelerine
hiç kimse gelip oğullarını almasın diye

denir ki darbeyi biteren bu korkuluklardır
ortada söndürülecek genç kalmamışsa
ortada yüreği yakılacak ana kalmamışsa
darbe amacına ulaşmıştır

darbe gittiğinde, herkesin kahraman ilan ettiği korkuluklar da gitmiş
darbenin ardından
binlerce genç ölmesin diye
bir nesil doğanlar sönmesin diye
analar oğullarıyla ölmesin diye

o günden sonra
dünya üzerindeki bütün evlere korkuluk yapılmıştır
korkuluk-adı üstünde- insan korkusuna gelen darbeleri
uzaklara cesurca savursun diye

ne zaman kahramanımı özlesem
beni terk edip gittiğini unutup
kendimi korkuluk sanırım
dünya üzerindeki her eve konan modern seyyah gibi...

acının aynası

acının aynasının karşısına geçenler,karşıda gördüklerinin acılarının aynısını görürler.

ayna yalan söylemeyen nadir nesnelerdendir.
bu yüzden ona gittim.
tarihimi göstersin diye boş bir kağıt parçasıyla.
oysa onun kağıda kaleme ihtiyacı yokmuş.
herşeyi gösterirmiş koynunda.

şimdi herşeyi görmüş ben.
bilemiyorum.
yaşadığım dünya mı gerçek olan,yoksa düş sandığım şeyler mi?
hangisini seçerdim bilmiyorum,ki bu da önemli değil aslında.
önemli olan hikayemin ne yöne gittiği.

daha ben sormadan gösterdi ayna, yönümü bana.
daha ben düşünmeden herşeyi, o yazmıştı çoktan zamana.
daha ben doğmadan belki de.
henüz cenin iken.

gördüğüm şeyler o kadar gerçekti ki, dünyamı şaşırdım.

ayna bunu da biliyordu.
şaşkınlığımı gidermek için ona tekrar geleceğimi.
belki de beni tekrar görmek istediği için karıştırmıştı kafamı.

tek bir şeyden emindim.
çarem oydu.
benim için dünya oydu.

karşısına geçer geçmez döktü içindekileri.
herşeyi, herşeyi gördüm.
insanlığın geleceğini.
yaptıklarımı,yaptıklarımızı.
utandım,çok utandım,yaşlarım gözümden geliyor olamazdı, göz yaşlarım kırmızı olamazdı.
ağlıyordum ve bir yandan kanıyordum.kandan ağlıyordum. kan ağlıyordum.kana kana ağlıyordum.
hiç durmadan yazıyordum.

bilmen gerekti.
bilmeniz gerekirdi.
o size söylemişti.

evet. idam ettiğiniz adam haklı çıktı beyler.
ve davanız zaman aşımına uğradı.
artık kader ecel ve acil.
tek bir nefes alamadan,
bahçendeki gülleri sulayamadan,
ahırındaki ineği sağamadan,
iş için erken yatamadan,
gece eğlenmek için dışarı çıkamadan,
herşeyden çok daha önce,
hatta evel zamandan ve kalbur zamandan.
yazının icadından bile önce.

işte tam o an
adam
aşkı yarattı.
aşk, acıyı kanattı.
ayna, acıya aşık oldu.
aşk tutsaklık istemedi ama
ayna,aşkı içine hapsetti

işte ben
herşeyden önce
onu gördüm aynada,
aşkı.

17 Eylül 2010 Cuma

Bilişim Haberler

Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlardan harcanan boş vakitler İngiltere'yi 22.16 milyar dolarlık zarar soktu.İngiltere'deki çalışanların %55'i mesai saati içerisinde sosyal ağlara resim yolluyor, video izliyor ya da tweet yolluyor.

Yeni 'yapay zeka' konsepti, bir aracın ön veya arkasındaki bir araçla, yüksek hızlarda bile, çarpışma riskini azaltmaya çalışıyor.Söz konusu teknolojinin, öndeki aracın uzaklığını ve hızını gösteren çok hassas bir radar sensörü aracılığıyla devreye girdiği dile getirilen açıklamada, sistemin hızın düşürülmesi gerektiğini tespit ettiğinde, sürücüyü hem ekran simgesiyle hem de sesli olarak ikaz ederken, gaz pedalını yukarı kaldıran bir kuvvet oluşturup sürücünün aracı sarsmadan yavaşlatmasını sağlayan kısmi fren sistemini uyguladığı kaydedildi.

Facebook'un en çok trafik aldığı ülkeler: ABD(aylık ortalama 130 milyon ziyaretçi), Birleşik Krallık(28 milyon), Endonezya ile İtalya (26 milyon), Hindistan ile Fransa (21’er milyon), Almanya (18 milyon), Türkiye ile Meksika(16 milyon)...

Bilim adamları kuru su ürettiler.Her kuru su molekülü, kumlu, silisli bir tabaka ile çevrili olan bir su damlası içeriyor. Aslında kuru suyun %95'i "ıslak" sudan oluşuyor.Uzmanlar, kuru suyun sera gazı etkisi yaratan karbondioksiti emme ve hapsetme yoluyla küresel ısınma ile mücadelede kullanılabileceğini belirtiyor.

Japonya Ulusal İleri Endüstriyel Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’nden bilimcilerin geliştirdiği i3Space adlı sistemle, ekranda oluşturulan ve özel gözlükle izlenen üç boyutlu görüntüye elle müdahale edilebiliyor, ekrandaki görüntü üç boyutlu olarak elle döndürülebiliyor, şekli değiştirilebiliyor ve yönlendirilebiliyor.

IBM, en hızlı bilgisayar işlemcisini ürettiğini açıkladı. Kurumsal sunucularda kullanım için geliştirildiği belirtilen işlemcinin hızı 5.2 GHz ve 1.4 milyar transistör barındırdığı belirtildi. Süper işlemci saniyede 50 milyar işlem yapabiliyor.

Bahçeşehir ve Beylükdüzü bağlantılı hatlarda çalışan çift katlı halk otobüslerinde 3G yoluyla ücretsiz internet erişimi sağlanıyor.

Nokia, Olli-Pekka Kallasvuo'nun yerine dünyanın en büyük yazılım şirketi Microsoft'tan Stephen Elop'u getirdi.   

Geçen yılın TÜBİTAK ödüllü bilim adamı Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Umut Akkaya, hayal sınırlarını zorlayan icadıyla maddenin en küçük yapı taşlarından olan molekülleri, matematiksel işlem yapabilir hale getirdi. İcatla, bilgisayar işlemcilerinin bu akıllı nano boyuttaki moleküllerden yapılabilmesi için ilk ve en önemli adım da atılmış oldu.

kaynak: ntvmsnbc , shiftdelete

Güncel Haberler

Çorum Belediyesi bünyesinde halkın şikayetlerine çözüm bulmak amacıyla oluşturulan ''Beyaz Masa'' birimi birbirinden ilginç başvurularla karşılaşıyor.Yakın zamanda ulaşan bir mailde bir vatandaş sevdiği kızı ailesinden istemek için belediyenin aracı olmasını istedi. Bir kadın katılacağı evlenme programına gitmek için yol parası isteğinde bulunmuş.

Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) raporuna göre, küresel kriz nedeniyle işsiz ordusuna 30 milyon kişi daha katıldı.Rapora göre dünyada iş gücü yılda %1.6 oranında büyüyor ve bu katılımı karşılamak için 45 milyon yeni iş yaratılması gerekiyor.IMF ile ILO'ya göre dünyada 210 milyon işsiz var.

Ülker Grubu Başkanı Ali Ülker, görevi gereği her ürünü tatmak durumunda olduğunu, bu yılki rekorunun bir günde 280 gram çikolata tadımı olduğunu söyledi.Genel çikolata pazarının son iki yıldaki yaklaşık %20'lik rekor büyümelerinin ardından bu yıl büyümediğini söyledi.Kakaoyu Fildişi ve Gana'dan satın aldıklarını, ürünlerinde bol yağlı Giresun fındığı ve Antep fıstığı kullandıklarını, süt tozunu da kendi tesislerinde ürettiklerini ifade etti.

Bankalararası Kart Merkezi'nin (BKM) araştırmasına göre, Türkiye'de kredi kartlarının en beğenilen özelliği taksitli alışveriş olurken, kart kullanıcılarının %85'i kredi kartlarını, taksit ve puan biriktirme özelliğinden dolayı tercih ediyor.Türkiye'de tüketiciler harcamalarının yarısına yakınını kredi kartları ile yapıyor.

Avrupa Birliği İstatistik Kurumu Eurostat'ın 2009 verilerine göre, birlik üyesi ülkelerde toplam "31 milyon 900 bin" yabancı yaşıyor.Bunlar arasında en büyük grubu 2 milyon 400 bin ile Türk vatandaşları oluşturuyor.Türkler'in, ardından Romanyalılar ve Faslılar geliyor.Avrupa Birliği'nde en fazla yabancı ülke vatandaşına 7 milyon 200 bin ile Almanya ev sahipliği yapıyor.Almanya'yı İspanya, İngiltere, İtalya ve Fransa izliyor.

Kalp krizi riskinin, muhtemel krizden 6 ay önce hastanın saçından tespit edilebileceği belirlendi.Kanada'daki Western Ontario Üniversitesinden bilim adamlarının, bazı erkeklerin saçlarındaki stres hormonu kortizol seviyesini ölçerek yaptığı araştırma, kronik stresin kalp krizinin önemli bir tetikleyicisi olduğunu doğruladı.

Avrupa Birliği'nde (AB) evli olmadan dünyaya getirilen çocukların oranı son 20 yılda katlanarak, %35'i aştı. Evli olmadan çocuk edinme oranında Avrupa ülkeleri arasında %64,1'le İzlanda başı çekerken, bunu %59'la Estonya, %55'le Norveç, %54,7'yle İsveç, %52,8'le Slovenya, %52,6'yla Fransa ve %51,1'le Bulgaristan izledi.
Avrupa'da evlilik müessesesine en bağlı ülkeler ise evlilik dışı çocuk oranı %5,9 olan Yunanistan, %8,9 olan Kıbrıs Rum kesimi, %12 olan Hırvatistan, %12,2 olan Makedonya, %17,1 olan İsviçre, %17,7 olan İtalya ve %19,9 olan Polonya.
Türkiye, yılda bin kişiye düşen evlilik sayısında 9'la Avrupa ülkeleri arasında başı çekerken, evlenme oranı yüksek ülkeler arasında 7,7'le Kıbrıs Rum kesimi, 7,2'yle Makedonya ve Litvanya, 6,9'la Romanya, 6,8'le Polonya ve Danimarka yer aldı.

2010 yılının ilk altı ayında polis bölgesinde yapılan denetimlerde 4 milyon 634 sürücüye ceza yazıldı. Bu sayı geçen yıla göre %14'lük bir artışa işaret ediyor. Geçen yıla göre toplam para cezası %17'lik artışla 588 milyon 295 liraya ulaştı.Yüz ceza puanı alanların oranındaki artış ise %156'yı buldu. Polisin verilerine göre, sürücülerin en çok ihlal ettiği trafik kurallarının başında aşırı hız, cep telefonuyla konuşma, belge eksikliği, trafik ışık ve işaretlerine uymama, emniyet kemeri takmama, alkollü araç kullanma geliyor.

Başakşehir’de yağış yüzünden kayganlaşan yolda, minibüs ile su tankerinin çarpışması sonucu 13 kişinin öldüğü kazada kırmızı ışıkta geçen minibüs sürücüsünün son 9 ayda 39 tane ceza aldığı öğrenildi.

Eğitim Sen: 2002-2003 eğitim-öğretim yılında bir öğrenci velisinin yaptığı eğitim harcaması ortalama 720 TL iken, AK Parti iktidarı döneminde bu rakam 3 bin 131 TL'ye yükseldi.

kaynak: ntvmsnbc

16 Eylül 2010 Perşembe

önlükleri kaybettik

çok bilinmeyenli şehrin
ilk değişkeni tarih

Anı biriktirmek benim de koleksiyonum bu
umut.bi kitabın sayfaları gibi
ne yapılması gerektiğini bilen insanlar bütünü

sözcüklerim birbirine benzer
günlük konuşma dili

şemsiye ucu tehlikesi,
boş boğaz laflarına katlanma azmi,
yağmura inat gözyaşları
kuşların konmadığı yeryüzü
önlükleri kaybettik...

büyüdüğümü sandın
oysa sadece oyuncuklarım değişmişti
sahi,
başı nasıldı bu filmin?

mc

insanoğlu

Bu şiir yüzbinlere,
oyuncağı unutmuş içsiz çocuklara...

Acı,dünyaya ağlayarak gelmeyle başlar
"yok daha o günahı işlemedim" der insanoğlu
ve hayat imkansız,
imkansız olan her şey yani
mesela  güneşin çok uzaklardan evlerimizi ziyarete gelmesi

insan doğduğu toprağın kokusu taşır
onca hareketliliğe inat az uyumalı çocukken
hikayeyle doğardı çocuklar buralarda
kremli eliyle tutardı kalemi
her ismin bir hikayesi vardı

yolların bittiğini gören yoktu
merak edip gidenden haber yoktu
sahi öldükten sonra noluyor dede?

mc

ve yazarım tenime

Özlemişim,
yeni baş rolümün repliklerini

ben geldiğimde güvercinler kaçacaksa eğer
gelmeyeydim dünyaya

aşk,her zaman ilk aşktır

artık sevmek için kalbimi değil
beynimi kullanıyorum

birden
sebepsizce dökülen
yaşlara neden sen isen eğer
sorarım kendime
gitmek ne demek?
ne zaman anlaşılır gittiğin? diye
ve yazarım tenime:

neden sevdim seni
değer mi
yok

neden seçtim seni
güzel mi
çok

mc

ben

Gökteki en parlak yıldızla içimi aydınlatsalar
anlamaz insanoğlu bildiklerimi

Beni anlayan biri olduğunu kanıtlamak için takılıyorum bu hayata

zaman hızla üzerime akıp geçmekte
durduğun yerde dur zaman
geçince geçiyor işte

herkesin saçında tarak izi kalmış
hayatın düzene girer
ardından erkeğe göbek gelir
ama ben kilo almayı askerliğe bıraktım
bilgi acıdır ,buna alışkınım
rahat ağlayabildiğimde insan olmayı hatırladım ve birden
suyun rengi bana bulandı
suyun rengi kana bulandı

özür dilemek neyi değiştirecek bilmiyorum
ama dünyalılar böyle yapıyor,
özür dilerim

mc

15 Eylül 2010 Çarşamba

Yakamdaki Yüzler

Yakamdaki Yüzler
Can Dündar
İmge Kitabevi
Aralık 2007
246 Sayfa
Puan: 9.6

Evde bir çekmecede duruyor, yitirdiklerimin kara çerçevelere hapsedilmiş yüzleri...
Her bir yüzün üzerinde, onları hüzünlü bir cenazede ceketimin yakasına rapteden toplu iğne izleri...
Kimini ecel denilen meçhul nehre bırakmışım kendi ellerimle...
Kimini hain saldırılar almış benden; kalleşçe...
Kimi vakitli gitmiş; sırasız ölmüş kimi...
Oğlunu gömmüş babalar, finalini hazırlamış ressamlar, son yolculuğa şiirlerle uğurlanmış dostlar...
Tanıştıklarım da var içlerinde; hiç tanıyamadan kaybettiklerim de...
Meslektaşlarım, hocalarım, arkadaşlarım, akrabalarım...
Her birinin öyküsünde ayrı bir yaşam dersi bulduğum kahramanlarım...
Yüreğimin kabrinde yan yana yatıyorlar.
Ve bu kitap, ardından yazdığım yazılarda buluşturuyor onları...
Hafızanın ihanetine karşı, yazının vefasını kanıtlıyor.


Benim için Türkiye'nin en büyük yazarlarından biridir Can Dündar. Belgeselleri, kitapları, köşe yazıları, duygusallığı, yaptığı programlar, seslendirmeler...Onun kitapları belli bir kesime değil yüreği olan herkese açık.Bu kitabı okurken içiniz sıkılabilir, bırakmak isteyebilir hatta bırakabilirsiniz, çünkü konu ölüm. Can Dündar'ın diğer kitaplarına da gözüm kapalı kefil olurum.Henüz okuyamadığım kitapları alınacaklar listesinin en başında yer alıyor.

Kitaptan Bölümler
Kim bilir kaç şiirini astım kalbimin duvarına, kaçını sevdalı kulaklara fısıldadım...ve kaçıyla küfrettim, ağzımı doldura doldura... Hadi eyvallah şair...!
Malum."üç yıldızlı bir albaydı gökyüzü/ve sen karşısında önü açık gezerdin."
Dün, yıldızlara doğru gökyokuşu tırmanırken yaka bağır açık; sesini duydum.
Dedin ki;
"Dünya gözlerimi kendi ellerimle örttüm/Değdi yorgunluğuma/Bi ölüm kaldıydı,onu da gördüm/Beni pişman etmedi doğduğuma"(Can Yücel)

"Bir çiviyi çaka çaka, vura vura günlere/Dört nala gidiyoruz/Bizi bekleyen yere...
Bir ayvayı dişler gibi ,ısır ısır ömrümüzü/Bir girdapta dönüyoruz/Yaşamadan günümüzü..
Deli gibi kutluyoruz yılbaşı doğum günümüzü/Sevince de kedere de, doğuma da ölüme de/Çiçekler yolluyoruz "(Cem Karaca)

Sonra,"Türkiye'nin toprağında gözünüz var" diyorlar ya demişti:
"Evet, gözümüz var bu vatanın toprağında... Ama koparıp götürmek için değil, en dibine gömülmek için..."(Hrant Dink)

Kahkahalarımızı avuç içine saklamadan, "akşama başımıza bir iş gelir" korkusuna kapılmadan, "karı gibi, kız gibi" olduğuna hiç bakmadan, neşeyle,doyasıya,ağız dolusu gülebilmek ve başımızdaki bulutları dağıtabilmek en doğal hakkımızdır çünkü...(Kemal Sunal)

Budistlerin yaptığını yap ve her sabah omzundaki küçük kuşa sor:
"-O gün bugün mü?Hazır mıyım?Olmak istediğim insan mıyım?Kariyer, iyi maaş, araba ve ev taksitleri...hayattan istediğim şey bu mu?"(Kemal Uluer)

Derler ki filler, öleceklerine yakın sürüden ayrılır ve bir başlarına, doğduğu topraklardaki mezar yerlerine yürürlermiş.Kendilerinden öncekilerin de yaşamla vedalaştığı anayurtlarına yorgun adımlarla yaptıkları bu son yolculuğun ardından bir mağarada inzivaya çekilir,ölümü beklerlermiş.Asırlar sonra toprak kazıldığında, ille kendi toprağına gömülmek için ölüme yürüyen yaşlı fillerin toplu mezarlığında, kemikleri yan yana, koyun koyuna bulunurmuş.(Mehmed Uzun)

"Ölüsevicilik" bir hastalıktır. Hem ruhsal, hem de toplumsal bir hastalık...Her nedense sağken yerden yere vurduğumuz birisinin ölüsünü eleştirmeyi kendimize yakıştıramıyoruz. ... Hayata karşı ölümün yanında saf tutuyoruz adeta...(Sami N. Özerdim)

"Ufuk Güldemir'i üzdüğüm için pişmanım" demişsin.
Beni üzdüğün doğru. Ama üzüldüğüme üzülmen, üzüntümü ortadan kaldırıyor.
Sokağa çıktığında her elini kaldırdığında her zaman taksi bulabilirsin.Ama ben, senin için, sağanak yağmurda bulabileceğin bir taksiydim.
Sen zannediyor musun ki ben bugüne kadar senin her yaptığını doğru buldum?
Dostlarının yağmurlu günde de sığınabileceği bir taksi olmaya çalışmalısın Can.
Ben yağmurlu günlerdeyim.
Sağanak altında...(Ufuk Güldemir)

Sen yanarak öldün ve ben ne yangınlar geçirdim sana ulaşabilmek için...
Daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama?(Zafer Ekin Karabay)

Ölü Ruhlar Ormanı

Ölü Ruhlar Ormanı
Jean-Christophe Grange
Gerilim/Macera
Doğan Kitap
459 Sayfa
Haziran 2010
Puan: 8


Jeanne Korowa tek bir hata yaptı.
Katili ormanda arıyordu.
Oysa orman katilin içindeydi.
İnsanın içindeki vahşi çocuk gibi.

Genç ve yalnız bir kadın olan Yargıç Jeanne Korowa, tesadüfen şahit olduğu bir psikiyatri seansı sayesinde Paris’te işlenen tüyler ürpertici seri cinayetlerin failini keşfetmiştir. Ama elinde hiçbir kanıt yoktur ve katilin peşine tek başına düşmek zorundadır. Böylece Guatemala, Nikaragua ve Arjantin’de soluk soluğa ve kanlı bir takip başlar.

Diğer kitaplarını aratsada yazar yine farklı boyutta bir roman yazmış. Bir sonraki kitabını merakla beklediğim polisiye-gerilim-macera alanındaki en sevdiğim yazarlardan...

Kitaptan Bölümler

Ölüm bize bütün hakları verir. Ölüm yaklaştıkça insanın pişmanlık duyduğu, arınmak istediği sanılır. Oysa tam tersidir.İnsan yaşlandıkça bütün inançlarını, sorunlarını askıya aldığını fark eder.Tek bir gerçek vardır: Ölecektir. Ve ikinci bir şansı olmayacaktır.

-Buralarda yeşim taşı nasıl tanınır biliyor musun?
-Yeşil bir taş öyle değil mi?
-Bölgede yeşil renkli çok taş vardır. Bıçağını alırsın. Taşı kazırsın. Eğer iz bırakırsa o yeşim taşı değildir.Bıçak hiç iz bırakmazsa, işte o yeşim taşıdır.
-Hiçbir şey sizde iz bırakmıyor, öyle mi?
-Burada değerli olan herşey gibi.

Sanki onların içindeki büyük boşluğu görüyordu. Sadece manzarayla paylaştıkları isimsiz ve sınırsız özgürlüğü. Burjuva hayatının korkuluklarına sahip değillerdi. Ruhları baskı altında değildi. Tanrılarla, sonsuzlukla senlibenlilerdi. Onları sınırlayan tek şey ufuk ve mevsimlerdi.

14 Eylül 2010 Salı

Beğendiğim Fotoğraflar

Hayal gücünü zorlayan tasarımlar

Hayal gücünü zorlayan tasarımlar

Hayal gücünü zorlayan tasarımlar

Hayal gücünü zorlayan tasarımlar

Hayal gücünü zorlayan tasarımlar

Hayal gücünü zorlayan tasarımlar
kaynak: ntvmsnbc

Beğendiğim Fotoğraflar

En yaratıcı 60 ilan

En yaratıcı 60 ilan
En yaratıcı 60 ilan


En yaratıcı 60 ilan

En yaratıcı 60 ilan

Hayat bazen komiktir
kaynak: ntvmsnbc

11 Eylül 2010 Cumartesi

İkinci Mesih

İkinci Mesih
Glenn Meade
Polisiye/Gerilim
Turkuvaz Kitap
480 Sayfa
Nisan 2010
Puan: 7

İsrailde, Lut Gölü yakınlarında bulunan Ölü Deniz Parşömenleri, tarihin en müthiş gizemlerinden birini, Hz. İsa'nın kimliğinin ve varlığının ardındaki sırrı ortaya koyan bilgiler içermektedir. Parşömenleri ilk bulan arkeoloğun öldürülmesinin üzerinden yıllar geçer ve kazılar devam ederken peş peşe ölümler birbirini izler. Parşömenlerde sözü edilen İkinci Mesihin kim olduğuna ilişkin sırrın çözülmesi dünyadaki dengeleri altüst edebilecektir. Gereğinden fazla şey bilen arkeolog Jack Cane ve Yasmin Gren'in peşine uluslararası şebekeler takılınca soluk soluğa bir kovalamaca başlar. Bir ucu Roma'ya ve Vatikan'a, Amerikalı Papa'ya, kardinallere ve din adına çevrilen entrikalara, bir ucu Kudüs'e, İsrail'in Mossad örgütüne, Suriye gizli polisine ve Lut Gölü'nde kazılar yapan arkeologlara dayanan İkinci Mesih, gerilim dolu bir roman. Daha önce Türkçede yayınlanan ve çok-satan listelerinde uzun zaman yer alan altı kitabıyla serüven meraklısı geniş bir okur kitlesi edinen Glenn Meade'in gerçek belgelere dayanarak yazdığı İkinci Mesih, yazarın izniyle ilk kez Türkiye'de ve Türkçe'de yayınlanıyor.

Glenn Meade, çok severek okuduğum bir yazar. Kitapları genelde derin araştırmalara dayalı oluyor.  Yazarın bu kitabı bence yazdığı en kötü kitap. Çünkü bu tür kitaplar çok var: mesih,parşömen vs..Artık sıkıldım. Ama siz sıkılmadıysanız bu kitabı bir solukta okuyacaksınız.

Kitaptan Bölümler

Üniversiteden bir arkadaşı bir gün, "Bütün aileler kafayı yemiştir, işlevi bozuktur. Ama içlerinde kafayı ötekilerden daha çok yemiş , işlevi daha bozuk olanlar da vardır," demişti.

Neye inanırım, biliyor musun? Sevginin asla ölmediğine. Burada olmamızın tek nedeni bu. Sevgiyi yaratıp beslemek için. ... İnsanlar olarak algılamanın kenarından bile geçemeyeceğimiz başka bir boyut var, ister cennet de,ister nirvana ya da herhangi bir ad tak, ama bu Tanrı'nın yarattığı, yeniden buluşup sevgimizi yineleyeceğimiz bir boyut.

...aklındaki her neyse, benimle paylaşmanı ve yükün bir bölümünü bana bırakmanı istiyorum.

Başlangıçta hiçbir şey yoktu ve Tanrı ışığı yarattı. Yine hiçbir şey yoktu ama, en azından çok daha iyi görülebiliyordu.

Bu Kilise'yi başını koyacak bir döşeği bile olmayan, Nasıralı bir marangoz kurdu. Oysa onun misyonunu devralan bizler varlık içinde yüzüyoruz.Dünyanın hemen her köşesi yalınayak, mideleri boş, aç, kadın, erkek ve çocuklarla dolu, ama ben görkemli törenlerle taç giyiyor, yaldızlı odalarda yaşıyorum. Marangozun varisinin bir kral gibi yaşamasından utanıyorum.

Yürek hep en çok acı çektiği yere döner.(oscar wilde)

10 Eylül 2010 Cuma

Güncel Haberler

Dünya Sağlık Örgütü, tüm dünyayı etkisi altına alan domuz gribi salgınının sona erdiğini duyurdu.Salgının başladığı Nisan 2009'dan beri tüm dünyada en az 18 bin 849 kişinin bu hastalıktan hayatını kaybettiği duyuruldu.

Kuraklıktan etkilenen çiftçiler, hasatları için gereken muson yağmurlarının başlaması için "kurbağaları evlendirdi".Bangladeşli yetkililer, 30 yıldan beri en düşük yağışın görüldüğünü belirterek, çiftçilerin atalardan kalma bu eski geleneğe geri döndüğünü söyledi.

İngiliz ve İsrailli bilim adamları, kanserde erken teşhis için yeni bir cihaz geliştirdiklerini, artık bu sayede kanser hücrelerinin vücutta yarattığı kimyasalları nefesten tespit edebileceklerini açıkladı.

Türkiye, cep telefonunundan aylık ortalama 209,3 dakikalık görüşme süresiyle Avrupa üçüncülüğünü sürdürüyor.Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunca (BTK) hazırlanan, Nisan-Mayıs-Haziran dönemi rakamlarının bulunduğu 2010 Yılı Üç Aylık Pazar Verileri Raporuna göre, Türkiye'de bu yılın ikinci çeyreğinde hem mobil hem de sabit trafikte artış görüldü.

Nisan ayında Bakiyev hükümetinin devrildiği Kırgızistan'da genel seçimlere gidiliyor. Seçimlerde yarışmak için 57 parti başvurdu.

İşsizlik oranı Mayıs ayında 2.6 puanlık düşüşle %11'e geriledi. İşsiz sayısı 2.8 milyona indi.

Bitlis'in Ahlat ilçesine bağlı Soğanlı köyünde, alınan karar gereğince bir kişi haricinde kimse sigara içmiyor! Köylüler arasında kalp - damar rahatsızlıkları görülmesi üzerine böyle bir karar almışlar.

Amerikan Newsweek dergisi dünyada yaşam standartının en yüksek olduğu ülkeleri belirledi: Finlandiya, İsviçre, İsveç...Türkiye ise 51. sırada.

İngiltere’nin başkenti Londra’da bir kişi, hırsızlık yapmak için girdiği evin penceresine sıkıştı. 8 saat boyunca asılı kalan hırsızı itfaiye kurtardı.

Artvin'de evinin önündeki toprak yoldan geçen araçların kaldırdığı tozdan rahatsız olan kişi, yolun her iki tarafına eski televizyonlar yerleştirdi.Yolun kenarındaki televizyonları gören sürücüler ne olduğunu anlamaya çalıştıkları için hızlarını düşürüp, buradan yavaş geçmeye başladılar.

kaynak: ntvmsnbc

9 Eylül 2010 Perşembe

Bright Star

Bright Star: 6.0

Acıyan kalbim,
yorgun ve uyuşuk azaplar
Hislerim,
sözde içtiğim bir zehir
Ya da tükenen,
tatsız bir uyuşturucu
Bir dakika geçti
ve Lethe koğuşu gömüldü
Bu mutluluğunu kıskanmak değil,
mutluluğunla mutlu olmak.
Sen ki, ağaçlarda gezen
Kayınların yeşiliyle ahenkli bir entrika,
sayısız karartılar
Yazın içten gelen sakin şarkısı
Sesini duyduğum karanlık...
...ve bir çok kez...
...rahat bir ölümle yaşadığım aşk.
Kafiyelere dalıp onu adlandırdığım tatlı isimler.
Kafiye...
Havayı sakin bir nefesle içime çekmeye...
Nefes...
Acı çekmeden karanlığı durdurmaya...
Kurnazlığın küfür gibi yağarken,
ruhun sarmış dört bir yanımı
Kendimden geçmiş gibi sanki!
-------------------------------------

Biriciğim...
...deniz manzarasıyla beraber ülkenin güzel tepelerine bakıyorum.
Sabahlar çok hoş.
Ruhumun daha ne kadar uyumlu olabileceğini,...
...burada yaşayabilmenin nasıl bir keyif olduğu...
...senin hatıraların üzerimde baskı kurmasa bilemezdim.
Kendine bir sor aşkım, beni bu kadar zalimce engellemeseydin eğer,...
...özgürlüğümü de mahvederdin.
Kendime gelince, sadakatimi nasıl adilane bir şekilde ifade edeceğimi biliyorum.
Parlaktan daha parlak,adilden daha adil bir sözcük istiyorum.
Nerdeyse birer kelebek olup sadece yazın üç günü yaşasak diyecek durumdayım.
Seninle geçen üç gün, sensiz geçecek...
...50 yıldan daha fazla keyif verir insana.
----------------

Parlak yıldız,
Senin gibi sarsılmaz durabilir miyim?
Semada asılı Ione'un ihtişamı dururken olmaz.
Ve izliyorum, ebediyen kapanan iki göz kapağıyla
Doğanın dayanıklılığı gibi,
uykusuz keşiş
Papazın görevi,
hareket eden sular
Dünya'nın kıyılarına saf bir boy abdesti
Ya da günahkar bir maskeli baloya bakan gözler
Dağları ve kırları kaplayan karlar
Hayır, hâlâ sarsılmaz, hala değişilmez
Güzel aşkımın olgun göğsünü yatırdım yastığa,
...yumuşak iniş ve çıkışlarını hissetmek için sonsuza kadar
Ebediyen...
...tatlı bir
huzursuzluktan uyanmak
Yine de, yine de aldığı o hassas nefesi duymak
Ve sonsuza kadar yaşamak,
ya da bayılıp, ölmek