30 Kasım 2009 Pazartesi

Göçebe

Göçebe
Stephenie Meyer
Epsilon Yayınları
Mart 2009
678 Sayfa
Puan:9.5

37 dilde 40 milyondan fazla satan "Alacakaranlık" serisinin yazarı Stephenie Meyer' den aşk ve heyecan dolu bir roman daha...

"Stephenie Meyer, görkemli zihnini ve ruhunu kullanarak karanlık hikayelerini inanılmaz bir aydınlıkla okuyucularına sunuyor. Kahramanları ne kadar büyük acılar çekse de, Meyer hikayelerini umut ve ışıkla doldurmayı çok iyi beceriyor. "

Orson Scott Card,
Ender serisinin yazarı

"Harika, yaratıcı, özenli ve güçlü bir roman. Göçebe'yi okuyacakları uyarıyorum: Bu kitap sizi ele geçirecek, saatlerce elinizden bırakamayacaksınız. Son kelimesine gelene kadar aklınızdan çıkmayacak. Stephenie Meyer, kahramanlarını ve hikayesini, Stephen King ve Isaac Asimov karışımı bir usta gibi harmanlamış."
Ridley Pearson,
Beşikteki Flüt' ün yazarı

"Büyüleyici, tutkulu ve eşsiz bir psikolojik gerilim.Stephenie Meyer,
Göçebe' yle 'çift karakterli olmak' tanımına yeni ve şaşırtıcı bir anlam yüklüyor!"
Katherine Neville , Sekiz' in yazarı


Alacakaranlık serisiyle tanıdığım bu yazarı çok beğenmiş ve acaba başka kitabı var mı diye bir kitapçıya uğramış ve Göçebe' yi almıştım. Kitabın başları biraz sıkıcı gelmişti daha doğrusu anlamamıştım ne anlatıldığını.Hatta dört kitaplık müthiş vampir serisinden sonra acaba bu kitap fiyasko olabilir mi diye düşünmüştüm. Daha sonra olayı yavaş yavaş anlayınca yazarın vampir serisiden tamamen farklı ama bir o kadar da güzel bir konuyu daha,kendine has çok güzel bir biçimde anlatmasına tanık oldum.
Yine çok farklı bir konuda harikalar yaratmış yazar. Bu kitabı okuyunca bir kez daha bu kadına hayran olacaksınız....İyi okumalar

29 Kasım 2009 Pazar

OpenGl - 3D

//3D cismi öteleme,döndürme,yansıtma ve ölçekleme
#include <GL/glut.h>
#include <GL/gl.h>
#include <GL/glu.h>
#include <math.h>
#include <stdio.h>

void menu(void);
void cizim();
void olcekayar();
void otelemeayar();
void yansimaayar();
void dondurmeayar();

float deger1;
float deger2;
float deger3;
float matris[8][4]={{0,0,1,1},
{1,0,1,1},
{1,0,0,1},
{0,0,0,1},
{1,1,1,1},
{0,1,1,1},
{1,1,0,1},
{0,1,0,1}};


int main(int argc, char **argv)
{
int sec;

menu();
scanf("%d",&sec);

glutInit(&argc, argv);

glutInitWindowSize(1000,1000);

if(sec==1){

olcekayar();
glutCreateWindow("OLCEKLENMIS 3D");
glutDisplayFunc(cizim);

}

else if(sec==2){

otelemeayar();
glutCreateWindow("OTELENMIS 3D");
glutDisplayFunc(cizim);

}

else if(sec==3){

yansimaayar();
glutCreateWindow("YANSIMIS 3D");
glutDisplayFunc(cizim);

}

else if(sec==4){

dondurmeayar();
glutCreateWindow("DONDURULMUS 3D");
glutDisplayFunc(cizim);

}

glutMainLoop();

return(0);
}

OpenGl - 3D Ölçekleme

void olcekayar(){

int i,j;

printf("\nolcekleme x degerini giriniz(0.x seklinde):");
scanf("%f",&deger1);
printf("\nolcekleme y degerini giriniz(0.x seklinde):");
scanf("%f",&deger2);
printf("\nolcekleme z degerini giriniz(0.x seklinde):");
scanf("%f",&deger3);

for(i=0;i<8;i++)
matris[i][0]=matris[i][0]*deger1;

for(i=0;i<8;i++)
matris[i][1]=matris[i][1]*deger2;

for(i=0;i<8;i++)
matris[i][2]=matris[i][2]*deger3;

for(i=0;i<8;i++){
printf("\n");
for(j=0;j<4;j++){
printf("%f ",matris[i][j]);}}
}

OpenGl - 3D Yansıma

void yansimaayar(){

int i,secim,j;

printf("\nhangi duzleme gore yansima\n");
printf("\n1- yz duzlemine gore yansima\n");
printf("\n2- xz duzlemine gore yansima\n");
printf("\n3- xy duzlemine gore yansima\n");
scanf("%d",&secim);


if(secim==1){

for(i=0;i<8;i++)
matris[i][0]=matris[i][0]*(-1);
}

else if(secim==2){
for(i=0;i<8;i++)
matris[i][1]=matris[i][1]*(-1);
}
else if(secim==3){
for(i=0;i<8;i++)
matris[i][2]=matris[i][2]*(-1);
}

for(i=0;i<8;i++){
printf("\n");
for(j=0;j<4;j++){
printf("%f ",matris[i][j]);}}
}

OpenGl - 3D Döndürme

void dondurmeayar(){

int i,j,k,secim;
float mtrs[8][4]={0},aci;

printf("\ndondurme acisini giriniz:");
scanf("%f",&aci);

printf("\nhangi eksen etrafinda dondurme\n");
printf("\n1- x ekseni etrafinda dondurme\n");
printf("\n2- y ekseni etrafinda dondurme\n");
printf("\n3- z ekseni etrafinda dondurme\n");
scanf("%d",&secim);


if(secim==1){
float deger[4][4]={{1,0,0,0},
{0,cos(aci*3.14/180),sin(aci*3.14/180),0},
{0,sin(aci*3.14/180)*(-1),cos(aci*3.14/180),0},
{0,0,0,1}};

for(i=0;i<8;i++)
for(j=0;j<4;j++)
for(k=0;k<4;k++)
mtrs[i][j]=mtrs[i][j] + (matris[i][k])*(deger[k][j]);
}

else if(secim==2){
float deger[4][4]={{cos(aci*3.14/180),0,sin(aci*3.14/180)*(-1),0},
{0,1,0,0},
{sin(aci*3.14/180),0,cos(aci*3.14/180),0},
{0,0,0,1}};

for(i=0;i<8;i++)
for(j=0;j<4;j++)
for(k=0;k<4;k++)
mtrs[i][j]=mtrs[i][j] + (matris[i][k])*(deger[k][j]);
}

else if(secim==3){
float deger[4][4]={{cos(aci*3.14/180),sin(aci*3.14/180),0,0},
{sin(aci*3.14/180)*(-1),cos(aci*3.14/180),0,0},
{0,0,1,0},
{0,0,0,1}};

for(i=0;i<8;i++)
for(j=0;j<4;j++)
for(k=0;k<4;k++)
mtrs[i][j]=mtrs[i][j] + (matris[i][k])*(deger[k][j]);
}


for(i=0;i<8;i++)
for(j=0;j<4;j++)
matris[i][j]=mtrs[i][j];

for(i=0;i<8;i++){
printf("\n");
for(j=0;j<4;j++){
printf("%f ",matris[i][j]);}}

}

OpenGl - 3D Öteleme

void otelemeayar(){

int i,j;

printf("\noteleme degerini giriniz:(0.x seklinde)");
scanf("%f",&deger1);
printf("\noteleme degerini giriniz:(0.x seklinde)");
scanf("%f",&deger2);
printf("\noteleme degerini giriniz:(0.x seklinde)");
scanf("%f",&deger3);


for(i=0;i<8;i++)
matris[i][0]=matris[i][0]+deger1;

for(i=0;i<8;i++)
matris[i][1]=matris[i][1]+deger2;

for(i=0;i<8;i++)
matris[i][2]=matris[i][2]+deger3;

for(i=0;i<8;i++){
printf("\n");
for(j=0;j<4;j++){
printf("%f ",matris[i][j]);}}
}

OpenGl - 3D Menü ve Çizim Fonksiyonu

void menu(void){
printf("\n 1- OLCEKLEME\n");
printf("2- OTELEME\n");
printf("3- YANSIMA\n");
printf("4- DONDURME\n");
printf("seciminizi giriniz");
}


void cizim(){//çizim

glClear(GL_COLOR_BUFFER_BIT);
glColor3f (1,1,1);
glBegin(GL_POLYGON);
glVertex3f(matris[0][0], matris[0][1], matris[0][2]);
glVertex3f(matris[1][0], matris[1][1], matris[1][2]);
glVertex3f(matris[2][0], matris[2][1], matris[2][2]);
glVertex3f(matris[3][0], matris[3][1], matris[3][2]);
glVertex3f(matris[4][0], matris[4][1], matris[4][2]);
glVertex3f(matris[5][0], matris[5][1], matris[5][2]);
glVertex3f(matris[6][0], matris[6][1], matris[6][2]);
glVertex3f(matris[7][0], matris[7][1], matris[7][2]);

glEnd();

glFlush();
}

28 Kasım 2009 Cumartesi

"İklim" oyunu- The Climate Challenge

Yardım kuruluşu Oxfam, iklim değişikliğini eğlenceli bir hale getirdi... Oxfam, iklim değişikliği hakkında bilmemiz gerekenleri internet üzerinde oynanan bir oyunla anlatıyor...

Oyunun kahramanları ise ünlüler... Mackenzie Crook, Gael Garcia Bernal, Miranda Richardson, Ashley Jensen ve David Tennant ... Oyunda enerji kullanımı, geri dönüşüm, sera gazları gibi konularda sorular soruluyor. Sorular ünlülere yöneltiliyor. Ünlülerin ne cevap vereceğine ise oyunu oynayanlar karar veriyor.

Ben oynadım ve çok beğendim, güzel bir arayüzü var. İngilizce bir oyun ve toplam beş dil seçeneği var, ayrıca İngilizce alt yazı seçeneği de var.Yararlı şeyler öğrenilebilir.


http://www.theclimatechallenge.org/

Kürt Açılımı'nı 'anlamak'

Diyarbakır'daki "Demokratik Açılım” konferansına katılan NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu, izlenimlerini yazdı: "Sadece Kürtlerin değil, Türklerin de kafası karışık. Birbirimizi dinlemezsek anlayamayacağız; acele etmeden, kırıp dökmeden."

Diyarbakır’da konuşulan tek konu demokratik açılımın kaderinin ne olacağı. Olan bitenlere rağmen umutlar hala taze, beklenti hala yüksek. Ancak her iki tarafın birbirini anlamaya, dinlemeye her zamankinden fazla ihtiyacı var.

Bu konuda daha fazla tartışmak, daha fazla konuşmak gerekiyor. Çünkü algılar farklı olduğu gibi, refleksler de farklı. Bu da çok normal. Normal olmayan kimsenin birbirini dinlememe tehlikesi. Çünkü Kandil ve Mahmur Kampı'ndan dönenlerin karşılanma görüntüleri Batı’da nasıl tepki topladıysa, Diyarbakır’da neden bu kadar tepki gösterildiği anlaşılmıyor.

Sanki iki ayrı dünya söz konusu. Ama bu iki ayrı dünyanın kendisini daha fazla anlatmaya ve karşıdaki tepkileri de anlamaya ihtiyacı var. "Demokratik Açılım"ın başarısı da buna bağlı gibi. Çünkü açılımın siyasi sonuçları kadar insani ve vicdani sonuçları da önemli.

Diyarbakır’da Ticaret Odası’nın büyük konferans salonunda Demokratik Açılım'ın siyasi, ekonomik ve uluslar arası etkilerini tartışırken, tüm oturumlarda ortak buluşma noktası “korkuların aşılması, herkesin kendini anlatmaya, anlamaya çalışması” idi. Özellikle korku meselesi çok önemliydi. Yaratılmış, sanal korkuların birbirimizle barışmanın önündeki en büyük engel olduğunun altı çizildi.

SORULAR VE TALEPLER
Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu, her şeye karşı açılımın devam etmesi gerektiğinde ısrarlıydı.

Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, tüm konuşmacıların irdelemesi amacıyla birçok soru sıraladı: "PKK'nın iradesi olmazsa silahlara veda olabilir mi? Silahsızlanma için PKK'nın iknası bu durumda zorunlu değil mi? O halde PKK nasıl ikna edilecek askeri bürokrasi nasıl ikna edilecek? Askeri bürokrasinin iknasında kimler rol alabilir? Gerçek manada bir çözümden söz etmek için sizce Türkiye'de yaşayan Kürtler, yani Kürt yurttaşlarımız veya Kürt halkı kimlik olarak statüsü ne olmalıdır? Nihai çözüm için idari yönetim şekli ne olmalıdır? Demokratik özerklik, eyalet sistemi, üniter yapıyı zedeler mi? Anadilde eğitim olmadan gerçekten çözüm olabilir mi? Ana dilde eğitim olmadan bir dilin korunması ve geleceğe aktarılması mümkün olabilir mi? Kısacası aspirin pratik ve geçici suretle baş ağrısını dindiren ilaç olmakla birlikte kanser tedavisinde çözüm olur mu?"

Eski Baro başkanı Sezgin Tanrıkulu ise yaptıkları anayasa çalışmasından örnekler verdi ve hazırladıkları değişiklik maddelerini sıraladı. Önemli ve somut bir çalışma. Çalışmanın temelini ise Türkiye Barolar Birliği’nin 2001’deki anayasa çalışması oluşturuyor. Yani, öyle uç taleplerin yer almadığı hatta 8 yıl önce bugün Kürt açılımına karşı çıkanların bile altına imza attığı bir metinden yola çıkılmış. Değerlendirilmesi gerekir.

AÇILIMIN DIŞ BOYUTU
Bizim oturumda açılımın uluslar arası etkileri ve Ortadoğu ele alındı. İç ve dış dinamiklerin etkisi ile Türkiye’nin açılıma zorunlu olduğunu ele aldık. Evet, Kürt sorunu bölgenin olduğu kadar bizim sorunumuz. Türkiye dış politikada yeni alanlar açarken, yeni ufuklara uzanırken kendi içindeki sorunu çözmeden, kendi Kürdü ile barışmadan bölgede ve Ortadoğu’da başarılı bir dış politika yürütmesi mümkün değil. Bu başkaları için değil, kendimiz için zorunlu. Türkiye’nin, Iraklı Kürtlerle ilişkileri geliştirirken kendi Kürdü ile küs olması söz konusu olamaz. Türkiye kendi Kürt sorunun kendisi çözecek. Tabii ki bu dış dinamiklerin olmadığı anlamına gelmemeli. Amerika’nın Irak'tan çekilme sürecinde istikrarlı bir Irak, istikrarlı bir Kürt bölgesi ve dayanabileceği bir ülkeye ihtiyacı var. Bu da Türkiye. Bütün bu gelişmeler salt bir Amerikan planına dayandırılamaz. Amerika’nın emperyal amaçlarını her zaman göz önünde tutmakla birlikte, bütün süreçleri yürütemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Üstelik yaşadığımız dönemde artık sorunlar ve çözümler tek boyutlu değil. Bu yüzden çok aktörlü, çok katmanlı ve çok belirleyeni olan bir sorun Kürt sorunu. Kürt sorunun çözmek, barışı getirmek, ölümleri durdurmak konusunda asıl irade bizim, yani Türklerin ve Kürtlerin iradesidir. Ama bu konuda geç kalınırsa çözümler de işe yaramayacak, dış dinamik daha fazla devreye girecek gibi görünüyor. Çünkü, ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından ne olacağı bilinmiyor. Ve bölgede dengeler hala çok hassas. O yüzden çözüm şart.

NEREDEN NEREYE
Ama tabii ki en anlamlı görüntü ise Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun 1991’de kendilerini “barış grubu” olarak adlandıran 8 kişiyle birlikte Kandil’den dönen ve 5 yıl hapis yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşan Yüksel Genç’i aynı salonda dinlemesiydi. Vali ve Genç’in akşam yemeğindeki barış temennileri de aslında kısa zamanda çok yol alındığının bir göstergesiydi. Vali Mutlu, “tek bir kişinin bile korkmadan hareket edip, özgürce evet diyebileceği bir barışı için herkesin çalışması” gerektiğini söyledi.

Diyarbakır’daki toplantıdan kendimizi yenileyerek ayrıldık.

Son söz olarak şunu söylemek gerekiyor: Sadece Kürtlerin değil, Türklerin de kafası karışık. Birbirimizi dinlemezsek anlayamayacağız; acele etmeden, kırıp dökmeden. Kürtler ve Türklerin önündeki temel sorun bu.

27 Kasım 2009 Cuma

İntel:2020' de beyine yerleştirilecek çiplerle bilgisayarlar kontrol edilebilecek

Intel mühendisleri beyne yerleştirilecek çiple, elektronik cihazları 'sadece düşünerek' kontrol etme teknolojisi üzerinde çalışıyor.
Intel firmasının Pittsburg laboratuvarında çalışan mühendisler, elektronik cihazları beyin dalgalarıyla kontrol etmenin peşinde. Nihai hedef, cihaz kullanıcılarının uzaktan kumandaya ihtiyaç duymadan televizyon, bilgisayar gibi cihazları çalıştırmasını sağlayacak çipler yerleştirmek. Nereye mi? Tabii ki beyne!

Popular Science dergisine göre Intel mühendisleri insanların beyinlerinde taşıyacakları ‘uzaktan kumanda’ çiplerine çabuk alışacağı inancında. Bununla da kalmıyorlar ve tüketicinin orta vadede iPhone, Blackberry gibi akıllı ve bol dokunma isteyen gereçlerden bıkacağını iddia ediyorlar.

Beyin dalgalarını bilgisayara aktararak özel yazılımlarla komutlara çeviren sistemler daha önce geliştirildi, denendi. Henüz iki ay önce Utah Üniversitesi’nde bir maymunun beynine bağlanan elektrotlar yoluyla robotik kolu kendi eli gibi hareket ettirmesi sağlanabilmişti.

Toyota da aynı teknikle sürülebilen tekerlekli sandalye prototipini bir hayli geliştirmiş durumda.

Intel muhendisleri bu teknolojiyi tüketici ürünlerine uygulamayı akıl etmiş ve beyinin kodlarını çözme işine başlamış. Şimdiden yüzlerce manyetik beyin taraması yapıldığı ve belirli komutlar için beyinsel faaliyet şablonu çıkarıldığı söyleniyor.

Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz...

İntihar Cinayet

İntihar Cinayet
Keith Ablow
Pegasus Yayınları
397 Sayfa
Ağustos 2009
Puan:9.8

Ümitsiz bir adam...
Tek kurşun...

CİNAYET mi İNTİHAR mı?


Kalemini psikolojinin büyülü ve keskin dünyasına oldukça cömert bir şekilde batıran PSİKOPAT' ın yazarından heyecan dolu bir roman daha...Keith Ablow soğuk duş etkisi yapıyor.


Deneysel bir beyin ameliyatına girmeden bir saat önce,bilim adamı John Snow, Massachusettss Hastanesi' nin dışında göğsünde bir kurşun yarası ile ölü bulunur.Acaba intihar mı etmiştir yoksa öldürülmüş müdür?


Adli psikiyatrist Frank Clevenger, bu olayın ardına düştükçe, etrafını karmaşık ilişkiler ve karanlık bir geçmiş sarar.

Keith Ablow psikolojinin derin dünyasını çok iyi biliyor ve Frank Clevenger polisiye olayları çözerken psikolojiyi bir kılıç gibi kullanıyor.


Şu ana kadar okuduğum en iyi psikolojik gerilim romanı.Adından anlaşılacağı gibi ortada başlangıçta bir, sonra iki tane ölü var ve asıl soru intihar mı yoksa cinayet mi?Soruşturma aşmasında konuşulan herkes şüpheli. Kitabın sonuna kadar kimin katil olduğunu yoksa bunun bir intihar mı olduğunu anlamıyorsunuz. Ayrıca kitabın sonlarına doğru psikiyatristin katili bulmak için yaptığı akıl yürütme müthiş.Daha önce Psikopat adlı kitabını okuduğum ve Dürtü, İzdüşüm ve İnkar adlı üç tane daha kitabının olduğunu öğrendiğim yazarın, psikolojik gerilim türünde artık üstüne yazar tanımam...

Kitaptan Bölümler...

"Zalim bir babanın hedefi olduğunda, zalimlik kendi ruhuna da yapışır. Enerjinin baki kalması kuralı, gezegenleri olduğu gibi zihni de yönetir. Bir adamın gazabını özümsemek tam olarak bu anlama gelir. Ya onu hisseder ve kendini ondan kurtarmak için uğraşırsın, ya da onu gözardı etmeye çalışırsın ve bu durumda giderek güçlenir; ta ki bir depresyon veya saldırıyla birlikte ruhunun her köşesini istila edene kadar."

"Bedenlerimizin içinde var oluyoruz; ancak onlardan ayrılıyoruz.
Bir cenin bir kadının içinde yaşar. Ama ülkenin kanunlarına göre, bu kadın, biyolojisinin o parçasını, kendi yaşam öyküsüye tutarsız olduğu gerekçesiyle ortadan kaldırmaya karar verebilir. Bir adım daha ötesi. Ya bir erkeğin ya da kadının bedeninin içinde bulunan ruh, geçmişten bütün ilişkileriyle kendisini bağlayan o belirli biyolojiden kurtulmak isterse?"

"...sevgisiz bir evliliğe, babalık yapmadığım çocuklara, sadece isimlerden ibaret dostlara ve bir iş ortağına beni bağlayan zincirlerle boğulmuş bir adamım. Hepsinden kurtulmak istiyorum.
Benim öyküm yanlış oldu ve yenisini yazmak istiyorum."

26 Kasım 2009 Perşembe

Türkiye’nin İlk Windows 7 Kitabı Çıktı!

Biraz geç de olsa,Bilgehan Gürünlü ve sınıf arkadaşım Burak Kanmaz' ın yazdığı ve piyasaya sunduğu 'Herkes İçin Windows 7' adlı kitabı tanıtma fırsatı buldum. Öncelikle arkadaşımın böyle bir başarıyı gerçekleştirmesi beni çok mutlu etti.Ben de bu kitabı tanıtmayı kendim için bir borç bildim.

Kitaptaki bazı konu başlıkları şöyle :

  • Neden Windows 7
  • Windows 7′de Dikkat Çeken Yenilikler
  • Bilgisayarınıza Windows 7 kurulabilir mi?
  • Sıfırdan Windows 7 kurulumunu gerçekleştirmek
  • Windows Vista ve Windows 7 Dual Boot Kurulumunu Gerçekleştirmek
  • Windows XP ve Windows 7 Dual Boot Kurulumunu Gerçekleştirmek
  • Windows 7 Kurulumları
  • Windows DVD Maker ile Kendi DVD’lerimizi Oluşturalım
  • Ebeveyn Denetimi
  • Projektöre Bağlanma
  • Ağ Bağlantılarımızı Yönetelim
  • Windows Media Center
  • İşlem Merkezinin Kullanımı
  • Bildirim Alanı Simgeleri
  • BitLocker To Go
İki arkadaşımızı tekrar tebrik ediyorum...
Kitap ile ilgili genel bilgilere ve kitabı satın alabileceğiniz adreslere Burak Kanmaz ' ın sitesinden ulaşabilirsiniz...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Dünyanın en büyük üç boyutlu kaldırım resmi

Kaldırım resmi sanatçısı Edgar Mueller, 300 metrekareye çizdiği Buz Devri karakterleri ile Guinness Dünya Rekorlar'ına girdi.




Edgar Mueller Londra'da Buz Devri temalı, dünyanın en büyük üç boyutlu kaldırım resmini yaparak Guinness Dünya Rekorları'na girdi.

Mueller 330 metrekareyi Buz Devri 3: Dinazorların Şafağı adlı filmin DVD'sinin piyasaya sürülmesi ile eşzamanlı olarak, filmden bir kare ile süsledi. Altı günde yaptığı eserinde Manny, Buck, Sid, Diego, Scrat ve Scratte adlı kahramanlar bir uçurumun kenarından sarkıyor.

Guinness Rekorları Genel Yayın Yönetmeni Craig Glenday, "Guinness Dünya Rekorları Mueller'in muhteşem çalışmalarını takip ediyordu ve böylesi bir rekora dahil olmaktan dolayı çok heyecanlıyız. Çocuklar ve hatta yetişkinler bile onun işlerine hayran. O gerçekten rekorlar kitabındaki yerini hakediyor" dedi.
16 yaşından beri kaldırım resmi yapan ve şu an 41 yaşında olan Mueller, "Eskiden tebeşir ve pastel kullanırdım ama zamanla çizimlerim büyüdü ve yağmur yüzünden boya kullanmaya başladım" diye konuştu.

Mueller ayrıca, "Ben rekor peşinde koşmuyorum ama kamusal alanları değiştirmek istediğim için de çalıştığım mekanlar büyük oluyor. Eğer bir sokağı değiştireceksem, bütün sokağı kapatmam lazım" dedi.

Sanatçının yaptığı kaldırım resimlerine buradan bakabilirsiniz

ntvmsnbc.com

OpenGl - İzometrik Projeksiyon İşlemi

#include <GL/glut.h>
#include <stdio.h>
#include <math.h>

void izo();
void izoayar();

float matris[10][4]={{0,0,1,1},
{1,0,1,1},
{1,0.5,1,1},
{0.5,1,1,1},
{0,1,1,1},
{0,0,0,1},
{1,0,0,1},
{1,1,0,1},
{0,1,0,1},
{1,1,0.5,1}};//örnek matris



int main(int argc, char **argv)
{
glutInit(&argc, argv);
izoayar();
glutCreateWindow("IZOMETRIK PROJEKSIYON");
glutDisplayFunc(izo);

glutMainLoop();

return(0);
}


void izoayar(){

int i,j,k;
float mtrs[10][4]={0}, y=-45, x=35.26;

float tytxti[4][4]={{cos(y*3.14/180) , sin(y*3.14/180)*sin(x*3.14/180) , 0 , 0} ,
{0 , cos(x*3.14/180) , 0 , 0} ,
{sin(y*3.14/180) , cos(y*3.14/180)*sin(x*3.14/180)*(-1) , 0 , 0} ,
{0 , 0 , 0 , 1}};//transform matrisi


//matris çarpımı
for(i=0;i<10;i++)
for(j=0;j<4;j++)
for(k=0;k<4;k++)
mtrs[i][j]=mtrs[i][j] + matris[i][k]*tytxti[k][j];

for(i=0;i<10;i++){
for(j=0;j<4;j++){
matris[i][j]=mtrs[i][j];
printf("%9f",matris[i][j]);}
printf("\n\n");}//ekrana x' matrisinin değerlerini yazıyor

}

void izo(){//çizim

glClear(GL_COLOR_BUFFER_BIT);
glColor3f (1,1,1);
glBegin(GL_POLYGON);
glVertex2f (matris[0][0], matris[0][1]);
glVertex2f (matris[1][0], matris[1][1]);
glVertex2f (matris[2][0], matris[2][1]);
glVertex2f (matris[3][0], matris[3][1]);
glVertex2f (matris[4][0], matris[4][1]);
glVertex2f (matris[5][0], matris[5][1]);
glVertex2f (matris[6][0], matris[6][1]);
glVertex2f (matris[7][0], matris[7][1]);
glVertex2f (matris[8][0], matris[8][1]);
glVertex2f (matris[9][0], matris[9][1]);

glEnd();

glFlush();
}

24 Kasım 2009 Salı

Kelebek

Henri Charriere
Kelebek
565 Sayfa
E Yayınları
Ağustos 2005
Puan:9.8


İşlemediği bir cinayetten, müebbet kürek cezasına çarptırıldığı sıra, Henri Charriere' in özgürlük mücadelesinin bir ifadesi olarak doğdu Kelebek.

Çok genç yaşında tutkunu olduğu idealleri ve gelecek arzusu onu 'insanca bir felsefe' ve 'üstün bir uygarlık'la tanıştırdı: Modern sistemin kokuşmuş yolları yerine Kızılderililer' in, cüzzamlıların, okuma yazma bilmeyen yoksul balıkçıların gerçek uygarlığıyla.

Bir, iki, üç, dört, beş; bir, iki, üç, dört, beş.
Ardı ardına sırlanan bu rakamlar aslında bir hücrenin uzunluğu: Bir uçtan bir uca beş adım.


Tüm yaşamın göz önünden geçtiği beş adım.

Hayallerle ve tutkularla adılan beş adım.

Yargıçlara, mahkemeye ve insan kazanmak yerine kaybetmeye dayalı yargı sistemine atılan beş adım.


Modern olarak nitelenen ülkelere atılan beş adım.
Tüm duyguları iğdiş eden her türlü korkuyu insanın içine salan beş adım. Özgürlüğe ve geleceğe atılan beş adım.


Kelebek bir özgürlük mücadelesi...


Gerçek bir yaşanmışlık üzerine yazılmış bol maceralı, heyecanlı, doğal ve şaşırtıcı bir roman. Yıllar önce yazılmış, insanda bir zamanlar bu dünyada neler olduğunu anlatan güzel bir kitap. Herkesin okuyabileceği ve sanki bir dosttan duyduğunuz hikaye tadında bir eser.

Henri Charriere, 1967' de servetini sıfıra indiren büyük yer sarsıntısından bir yıl sonra, bir yazarın cezaevi günleriyle ilgili yazdığı romanlarıyla ün saldığını ve zengin olduğunu duyması üzerine Kelebek adlı romanını yazdı. Ama o zamanlar bu tür kitaplardan geçilmiyordu ve iyi yazmayı bilmek gerekiyordu çünkü her kitap basılmıyordu.

Yazdığı kitabın 40 yıl sonra yeniden basılması ve film yapılması yazarın bunu başardığını gösteriyor. Sanırım insanlar onu sevdi...
Bu kitabın devamı Banko adlı kitaptır ama yeterli ilgiye görmemiştir...

23 Kasım 2009 Pazartesi

23 yıldır komada sandılar ama o her şeyi duydu

Belçika'da geçirdiği trafik kazasından sonra bitkisel hayata girdiği teşhisi konulan adamın, aslında 23 yıl boyunca bilincinin açık olduğu ortaya çıktı.

Belçika'da 1983'te geçirdiği kaza yüzünden felç olan Rom Houben'e bitkisel hayata girdiği teşhisi kondu ama o söyledikleri her şeyin farkında olduğunu doktorlara anlatma olanağı bulamadı. Aslında onun bilinci bütün bu süre zarfında açıktı. Doktorların bitkisel hayatta olduğunu düşündükleri Houben, bu uzun yıllarda "hayal kurarak vakit geçirdiğini" söyledi.

Hastanın bilincinin tamamen gittiği sonucuna varmadan önce doktorlar hastayı, uluslararası alanda kabul edilmiş Glasgow Koma Ölçeği'ne göre bir dizi testten geçirdiler.

Ancak bundan 3 yıl önce Liege Üniversitesi'nde yüksek teknoloji ürünü cihazlar sayesinde hastanın, vücudu üzerindeki kontrolünü kaybetmiş olmasına rağmen beyninin normale çok yakın bir şekilde faaliyet gösterdiği belirlendi.
Houben "Bu süre boyunca daha iyi bir yaşam hayali kurdum. Hislerimi anlatmak için hayal kırıklığı sözü çok yetersiz kalır" diye konuştu. Durumunun açıklığa kavuşmasından sonra Houben hastaneden çıkamasa da artık uzandığı yerden kitap okumasına ve iletişim kurmasına olanak tanıyan özel bir cihaza ve bilgisayara sahip.

"YENİDEN DOĞDUM"
Houben, "Hakkımda bildikleri şeyin yanlış olduğunu keşfettikleri anı asla unutmayacağım. O gün benim ikinci doğumumdu. Artık bilgisayar vasıtasıyla arkadaşlarımla sohbet etmek, okumak ve hayatın tadını çıkarmak istiyorum" diye konuştu.

Houben'in başından geçenler, kendisini "kurtaran" nörolog Steven Laureys'in bilimsel makalesinde açıklandı. Dr. Laureys'in araştırması, dünyada benzer birçok "yanlış koma" vakasının olabileceğini öne sürüyor.

Koma Bilimi Grubu başkanı ve Liege Üniversitesi Hastanesi Nöroloji bölümü doktoru Laureys, "bilincini yitirmiş damgasını yiyen bir kişinin bundan kurtulmasının çok zor olduğunu" söyledi.

Sadece Almanya'da her yıl 100 bin kişinin travmatik beyin yaralanması geçirdiğini, bunlardan 20 bininin kısa ya da uzun süreli komaya girerken, bazılarının öldüğünü, bazılarının sağlığına kavuştuğunu belirten Laureys, yılda tahmini 3 bin ila 5 bin hastanın durumunun Houben'a benzediğini söyledi.

ntvmsnbc.com

22 Kasım 2009 Pazar

"Karbon kuyuları" doldu

Karbondioksit emen ormanlar ve okyanuslar, alımın artması nedeniyle artık doğal "karbon kuyuları" işlevini yerine getirmekte güçlük çekiyor.

Danimarka'da yapılacak BM İklim Konferansına 3 haftadan az kalırken, iki araştırma, sera etkisi yaratan gazların salımının azaltılmasının konferansın ana konusu olması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Araştırmalara göre, artık ormanlar ve okyanuslar karbondioksidi emmekte eskisi kadar etkili değil.

"Nature Geoscience" dergisinde yayımlanan, Corinne Le Quere liderliğindeki uluslararası bir araştırma 50 yıldır, atmosferde kalan karbondioksit oranının yüzde 40'tan 45'e çıktığını gösterdi. Araştırmanın sonuçlarına göre, ormanlar ve okyanuslar eskisinden daha az karbondioksit emiyor.

"Nature" dergisinde yayımlanan başka bir araştırma da, okyanusların karbondioksidi emme oranının 50 yıldır kademeli olarak arttığını, ancak 2000-2007 yıllarında yüzde 10 azaldığını ortaya koydu. Bilim adamları, okyanuslar ne kadar karbondioksit emerse o kadar asitlendiğini, okyanuslardaki asit miktarı arttıkça "emme özelliğinin" kaybolmaya başladığını belirttiler.
Konuya ilişkin makale, Fransız "Le Nouvel Observateur" dergisinin internet sitesinde de yer alıyor.

ntvmsnbc.com

20 Kasım 2009 Cuma

Yaşam Dostu Twitter

Sosyal medyanın en dikkat çekici kahramanlarından Twitter'ın ofisi "yaşam dostu"... Mobilyalar çevre dostu, duvar boyaları ise toksik değil...
Sosyal medyanın en dikkat çekici kahramanlarından biri olan Twitter, "yaşam dostu" bir ofise sahip.

İnternet girişimlerinin ofis görüntüleri bu konuda çalışmak isteyenlerin her zaman ilgisini çekmiştir. Özellikle yeni
yatırım alan girişimlerin hemen ofis değiştirmeleri sıkça görülen bir durum. Kullanıcı sayısındaki hızlı büyümeyle birlikte Twitter da Eylül’de aldığı 100 milyon dolarlık yatırımın ardından yeni merkez ofisine geçti ve tabi ki yeni ofisinin görüntüleri çeşitli mecralarda paylaşıldı.


Michelle Kaufmann ve Sara Morishige Williams tarafından düzenlenen ofisteki tüm yaşam çevre dostu ilkeler temel alınırken kurulmuş...Mobilyalar doğaya zarar vermeyen ürünlerden seçilmiş.Ofis masalarının hemen yanındaki geri dönüşüm kutularını görünce insan "bir kağıdı bile israf etmiyorlar, bizim daha alacak çok yolumuz var" demeden edemiyor.Ofisteki duvarlarda ve mobilyalarda toksik olmayan boyalar kullanılmış.Ofis, geniş çalışma alanlarının dışında dinlenme ve oyun alanlarıyla da hayranlık uyandırıyor.

Resimlere blogmes.com veya webrazzi.com adresinden bakabilirsiniz...

19 Kasım 2009 Perşembe

HLA- High Level Assembly

HLA programlama dili Assembly bilmeyenlere Assembly dersi vermek için geliştirilen bir dildir. Yüksek seviyeli programlama komut setine sahiptir. Asıl amacı , yüksek seviyeli komut seti ile kolay uygulamalar geliştirmek ve derleyicisi ile birlikte de bu dili (HLA) , standart Assembly diline dönüştürmektir.
HLA kitap ve ders notu
HLA kurulum

Sistem programlama dersinde karşıma çıkan bu dil,biraz zevkli gelmişti.Yararlı olacağını düşündüm.Örnekler derste verilen ödevlerdir...

HLA - "HelloWorld"


İlk örneğimiz tabii ki "HelloWorld" :Ekrana yazı yazdırma,kullanıcıdan veri alma ve döngü yapısı...

program HelloWorld;

#include( "stdlib.hhf" )

static
i:int32:=0;
j:int32:=10;

begin HelloWorld;

while(i<10) do
stdout.put("system programming--hello world-",i,nl);
add(1,i);
endwhile;

stdout.put("hadi bi deger girin",nl);
stdin.get(j);
stdout.put("girilen deger",j,nl);
stdout.put("bi de for yapisini kullanalim",nl);
for(mov(0,i);i<10;add(1,i)) do
stdout.put("MUHAMMED-",i,nl);
endfor;

stdout.put("sevdim ben bu isi",nl)

end HelloWorld;

HLA - Matris Oluşturma

İkinci örneğimiz Matris Oluşturma: Kullanıcının girdiği satır ve sutun sayısında matris oluşturup içine indeksleri yazar.



program matris;
#include( "stdlib.hhf" )
static
sat:int8:=0;
sut:int8:=0;
begin matris;
stdout.put(nl," MUHAMMED CUCE",nl," 1306060005",nl," SYSTEM PROGRAMMING ODEV-HLA-2",nl,nl);
stdout.put("Satir sayisini giriniz",nl);
stdin.get(sat);
stdout.put("sutun sayisini giriniz",nl);
stdin.get(sut);


for(mov(0,al);al< sat;add(1,al)) do
stdout.put(nl);
for(mov(0,ah);ah< sut;add(1,ah)) do
stdout.put(" -------");
endfor;
stdout.put(nl);
for(mov(0,ah);ah<=sut;add(1,ah)) do

if(ah!=sut)then

stdout.put("| ",al,",",ah," ");

else

stdout.put("|");

endif;

endfor;

endfor;

stdout.put(nl);

for(mov(0,ah);ah<sut;add(1,ah)) do

stdout.put(" -------");

endfor;



end matris;

HLA - Dört işlem yapan program

Üçüncü örneğimiz: Dört işlem yapan program; macro yapısı,mov - add - sub - mul - div kullanımı

program mucu;

#include( "stdlib.hhf" );

#macro topla(operand1,operand2,toplam);
mov(operand1,ax);
add(operand2,ax);
mov(ax,toplam);
#endmacro;

#macro cikar(operand1,operand2,fark);
mov(operand1,ax);
sub(operand2,ax);
mov(ax,fark);
#endmacro;

#macro carp(operand1,operand2,carpim);
mov(operand1,ax);
mul(operand2,ax);
mov(ax,carpim);
#endmacro;

#macro bol(operand1,operand2,bolum);
mov(0,dx);
mov(operand1,ax);
div(operand2,DX:AX);
mov(ax,bolum);
#endmacro;


static
op1:int16:=1;
op2:int16:=1;
sonuc:int16;
secim:int8:=0;

begin mucu;

while(secim!=5) do
stdout.put(nl,"~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~",nl);
stdout.put(nl,"DORT ISLEM PROGRAMINA HOSGELDINIZ",nl);
stdout.put(nl,"Menuden bir islem seciniz:",nl);
stdout.put(nl,"1- Toplama",nl);
stdout.put(nl,"2- Cikarma",nl);
stdout.put(nl,"3- Carpma",nl);
stdout.put(nl,"4- Bolme",nl);
stdout.put(nl,"5- Cikis",nl);

stdin.get(secim);

if(secim=1)then
stdout.put(nl,"Birinci sayiyi giriniz",nl);
stdin.get(op1);
stdout.put(nl,"Ikinci sayiyi giriniz",nl);
stdin.get(op2);
topla(op1,op2,sonuc);
stdout.put(nl,"Toplama İsleminin Sonucu:",sonuc,nl,op1," + ",op2," = ",sonuc,nl);

elseif(secim=2)then
stdout.put(nl,"Birinci sayiyi giriniz",nl);
stdin.get(op1);
stdout.put(nl,"Ikinci sayiyi giriniz",nl);
stdin.get(op2);
cikar(op1,op2,sonuc);
stdout.put(nl,"Cikarma İsleminin Sonucu:",sonuc,nl,op1," - ",op2," = ",sonuc,nl);

elseif(secim=3)then
stdout.put(nl,"Birinci sayiyi giriniz",nl);
stdin.get(op1);
stdout.put(nl,"Ikinci sayiyi giriniz",nl);
stdin.get(op2);
carp(op1,op2,sonuc);
stdout.put(nl,"Carpma İsleminin Sonucu:",sonuc,nl,op1," * ",op2," = ",sonuc,nl);

elseif(secim=4)then
stdout.put(nl,"Birinci sayiyi giriniz",nl);
stdin.get(op1);
stdout.put(nl,"Ikinci sayiyi giriniz",nl);
stdin.get(op2);
if(op2=0)then
stdout.put(nl,"Bolen sayi 0 olamaz",nl);
stdout.put(nl,"Ikinci sayiyi tekrar giriniz",nl);
stdin.get(op2);
endif;
bol(op1,op2,sonuc);
stdout.put(nl,"Bolme İsleminin Sonucu:",sonuc,nl,op1," / ",op2," = ",sonuc,nl);

elseif(secim=5)then
stdout.put(nl,"Program sonlaniyor",nl);
mov(5,secim);
else

stdout.put(nl,"Yanlis bir secim girdiniz!!",nl);

endif;
endwhile;
end mucu;

18 Kasım 2009 Çarşamba

Çevrimiçi oyun devleri Ankara'da buluşuyor

ODTÜ Teknokent Animasyon Teknolojileri ve Oyun Geliştirme Merkezi, Online Oyun Pazarı'nda dünyada ve Avrupa'da lider konumda bulunan şirketleri, Bilişim'09 kapsamında bir araya getirecek.
Alınan bilgiye göre, oyun geliştirme ve animasyon teknolojileri alanındaki girişimci faaliyetlerin teşvik edilmesi ve mevcut fikirlerin ticarileşmesini hedefleyen ''ODTÜ Teknokent Animasyon Teknolojileri ve Oyun Geliştirme Merkezi (METUTECH-ATOM)'', Rixos Grand Ankara Hotel'de yapılacak Bilişim'09 kapsamında 19 Kasım Perşembe günü oturumlar ve birebir toplantılar yapacak.

Bu kapsamda, Online Oyun Pazarı'nda, dünyada ve Avrupa'da lider konumda bulunan şirketler bir araya gelecek.

Ayrıca, ''Online Oyun Ödeme ve Türkiye Pazarının Tercihleri'' ile ilgili GfK Türkiye'nin (Pazar araştırmaları konusunda faaliyet gösteren araştırma kuruluşu) araştırma sonuçları ilk defa kamuoyu ile basın önünde paylaşılacak.
Katılımcılar Türkiye Bilişim Derneği'nin düzenlediği Bilişim09'un devam ettiği 3 gün boyunca stantta METUTECH-ATOM ortaklarının sunduğu yeni ürün ve fırsatlar hakkında bilgi alabilecek.

Ayrıca, genç geliştiricilerin merkezde geliştirdikleri oyun ve animasyon görsellerini izleme ve girişimcilerle birebir görüşme imkanı sunulacak.

Toplantı ve oturumlara katılacak Türkiye ve dünyanın önde gelen online oyun şirketleri ve ilgili kurumlar şunlar:

''Adotomi, Gamigo, Noktacom, TTNET, Astrum Online, Gate2Shop, Onoq Games, Tucoola, Bigpoint, Geosys, Pixofun-GDY Pixel, Turkcell, CPMStar, GGC, RTL Interactive, Üyelikal, Digitouch, gPotato-Gala Net, Schulte Lawyers, Xuqa, Dreamlegion-Ceiprime, ICO Partners, Seti Yapım-Free2Play, YD Yazılım, Ebit, Intel, Simsoft, Yoğurt Teknolojileri, Game Cafe Services, Joygame, Sponsorpay, True Games, Gameforge, K2 Network, Superonline, Gamester, Koch Media, Telekom İletişim Başkanlığı, Gamesultan, Mikro Ödeme, Travian Games.''

Toprak Kaybetmek Hayat Kaybetmektir

Erozyonla Mücadele Haftası 2009 Yılı Etkinliklerine Siz de Katılın!

TEMA Vakfı Erozyonla Mücadele Haftası 2009 yılı etkinlikleri 16-22 Kasım 2009 tarihleri arasında “Toprak” ana teması “Toprak Kaybetmek Hayat Kaybetmektir” sloganı, Toprak Yasası’nın tüm maddelerinin uygulanması ve ovaların tarımsal SİT alanı olması mesajları ile gerçekleştirilecek. Hafta süresince Kütahya, Ankara, İstanbul, Gaziantep, İzmir, Isparta illeri başta olmak üzere Türkiye genelinde 370.000’i aşkın TEMA Gönüllüsü tarafından Toprağa Saygı Yürüyüşleri, Konferanslar, Paneller vb etkinlikler düzenlenerek, toprağın hayatta kalmamız için ne kadar önemli bir doğal varlık olduğunun altı çizilecek, erozyon ve çölleşme ile mücadelenin önemine vurgu yapılacak.

Erozyonla Mücadele Haftası Etkinlikleri 16 Kasım 2009 tarihinde Kütahya’da yapılacak Toprağa Saygı Yürüyüşü ile başlayacak, 17 Kasım 2009 tarihinde İzmir ve Ankara’da yapılacak yürüyüşlerle devam edecek. Ankara’da Anıtkabir’de sonlanacak Toprağa Saygı Yürüyüşü’nde TEMA Gönüllüleri Ulu Önder Atatürk’ün ebedi istiratgahını ziyaret ederek, çelenk bırakacaklar.

Erozyonla Mücadele Haftası Ödül Töreni İstanbul’da Yapılacak
18 Kasım 2009 tarihinde İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde binlerce TEMA Gönüllüsü’nün katılımı ile gerçekleşecek Toprağa Saygı Yürüyüşü’nün ardından T.İş Bankası İş Sanat’ta düzenlenecek tören ile TEMA Vakfı’nın erozyon ve çölleşme ile doğal varlıkların korunmasına ilişkin mücadelesine destek veren kurum, kuruluş ve kişilere ödülleri takdim edilecek. Toprak Sergen tarafından sunulacak Ödül Töreni’nde Murat Evgin tarafından mini konser verilecek. Ayrıca aynı salonda “İklim Değişikliği ve Kuraklık Karikatür Sergisi” açılacak. Erozyonla Mücadele Haftası Etkinlikleri 20 Kasım 2009 tarihinde Gaziantep ve 21 Kasım 2009 tarihinde Isparta’da gerçekleşecek Toprağa Saygı Yürüyüşleri ile son bulacak.

Yüzeysel Erozyon ile Toprak Kaybı Yavaş, Sessiz, Ancak; Tam Olarak Algılanmamış Gerçek Bir Afettir.
Toprak erozyonu, bitki örtüsünün olmaması veya tahrip edilmesi nedeniyle yağmur, su ve rüzgar etkisiyle toprağın aşınması, taşınması ve başka bir yerde birikmesi olayıdır. Erozyon, bir ölçüde doğanın gereğidir. Ancak, yoğun nüfus baskısı, hatalı tarım teknikleri, arazinin yeteneği dışında kullanılması, erken-aşırı-düzensiz otlatmalar, yasal boşluklar ve sosyo-ekonomik sorunlar, bitki örtüsünün süratle tahribine neden olmakta, erozyonu şiddetlendirmekte, verimli üst toprağın hızla kaybına neden olmaktadır. Toprak, yaşamın anasıdır. İhtiyacımız olan her şey ondan var olur. Onun yok olması, yaşamın bozulması demektir.

Toprak üretilemeyen bir kaynaktır. 1 cm verimli toprak ancak ortalama 500 yılda oluşur. Tarım yapılabilmesi için gereken minimum 40 cm toprağın oluşması ise ortalama 20 bin yıl sürer. Dünyanın toprak kaynakları sanıldığı kadar sınırsız, Türkiye’nin toprak potansiyeli sanıldığı kadar zengin değildir. Türkiye tarım topraklarının sadece %15’i verimlidir. O halde toprakların korunması, sürdürülebilir kullanılması gereklidir.

“Toprak Kaybetmek Hayat Kaybetmektir”
Erozyonla Mücadele Haftası nedeniyle açıklama yapan TEMA Vakfı Genel Müdürü Prof. Dr. Orhan DOĞAN, “ Toprak kaybetmek hayat kaybetmek, geleceğini kaybetmek demektir. Ülkemiz her yıl 500 milyonu tarım topraklarından olmak üzere 1 milyar 400 milyon ton toprağını erozyona, sele, yele, ele veriyor. Ama bu konuda çaresiz değiliz. Öncelikle üretilemeyen bir varlık olan topraklarımızı nasıl kullanmamız gerektiğini belirleyecek Arazi Kullanım Planlaması’nı yapmamız gerekmektedir. Toprak Yasası’nın tüm maddeleri ödünsüz uygulanmalı, Ovalarımız tarımsal SİT olarak ilan edilmelidir. Toprağı koruyan, üretkenliğini sağlayan Toprak Su Teşkilatı kurulmalıdır. Erozyon ve çölleşme ile mücadelenin mümkün olduğunu göstermek üzere ülke genelinde faaliyet gösteren TEMA Gönüllülerini kutluyor, halkımızı Kütahya, Ankara, İstanbul, Gaziantep, İzmir ve Isparta’da gerçekleşecek Toprağa Saygı Yürüyüşleri’ne katılmaya davet ediyoruz” dedi.

Erozyonla Mücadele Haftası Etkinlik Programı

Saygılarımızla;
TEMA Vakfı

Toprağına Sahip Çık !

kaynak:tema.org.tr

Obama 'hayali' buraya kadar

Obama “çok büyük hayalim var” derken Ortadoğu için bunu düşünmüş olmaz. Obama’dan medet uman Ortadoğu halkları ise böyle bir rüyayı görmek bile istemeyeceklerdir.
Amerikan Başkanı Barrack Obama seçildikten sonra yarattığı iyimserlik haresinin finalini Müslüman ülkelere yönelik olarak yaptığı Kahire konuşması ile yapmıştı. Obama o konuşma ile “söylev kredisini” tamamlamıştı. Kahire konuşması hatırlanacak olursa Obama’nın kafasının karışık olduğu kadar Ortadoğu barışına yönelik atacağı adımlara nereden başlayacağı da belirsizdi.

Obama nihayet bir adım atıyor. Önümüzdeki günlerde detayları netleşecek plan her ne kadar benzer kafa karışıklığını barındırsa da, Amerikan başkanı 2 yıl içinde İsrail ile Filistin’i barıştırmayı ve iki devletli bir çözümü başarmayı amaçlıyor. İsrail Filistin tarihi benzer hedefler, benzer suni umutlarla dolu diğer bir deyişle bu tarih barış anlaşmaları çöplüğü.

8 yıllık Bush dönemini hatırlayacak ve her söylenene inanacak olursak Bush’un 2005’de Filistin devletini kurması gerekiyordu. Bu tarih daha sonra 2008’e sarktı. Arından unutuldu. Keza Bush’un beyaz bir erkek edasındaki bakanı Condi Rice Amerikan tarihinin Ortadoğu’yu en fazla ziyaret eden Dışişleri bakanı olarak tarihe geçti. Ziyaretler Ortadoğu barışı bir yana felaketi daha arttırdı. Oslo Barış Anlaşması 1994’de imzalandığında en geç 2000’de Filistin devleti ilan edilecekti ki bir devlet ihtimali bugünkünden çok daha fazlaydı. 2002’de Beyrut’ta Arap ülkeleri gerçek 1967 sınırlarına çekilen, Kudüs’ün başkent olduğu, mültecilerin makul oranda geri döndüğü ve Filistin topraklarını metre metre kemiren yerleşimlerin sökülmesi karşılığında İsrail’i tanıyacaklarını açıklamalarını nasıl sonuçsuz kaldığı, İsrail’in elinin tersiyle ittiğini unutup Obama’nın 2 yıl içinde bu işi halletmesini beklemek iyimserlikten öte saf olmayı gerektirir. Oslo’da, Camp David’te, Annapolis’te çöken tüm planlar niye şimdi hayata geçsin ki? Başkan Obama’nın hep bir hayali var, her daim iyimser, kafasında insani, çözüme yönelik politikalar bulunuyor ama küçük gibi görünen önemli bir nüansı her zaman unutuyor başkan: Amerika’nın reel politikasını, emperyal çıkarlarını.

OBAMA CİDDİ AMA NAİF
İşte bu kez Ortadoğu’da barış denilen ama kelime olarak bile içi boşalan bu süreci ciddi olarak ele alma niyetindeler. Hazırlanan 60 maddelik anlaşma koşullarının büyük kısmı adil, her iki tarafı ama Filistin Yönetimi Başkan Mahmud Abbas dışında Filistinlileri memnun etmeyecek olsa da iki devletli bir sistem için bir başlangıç sayılabilir..

Obama’nın planına gelince; görüşmeler çok yoğun ve kesintisiz sürecek, taraflar % 4.5 oranında karşılıklı olarak toprak değişecek (varolan durumda Batı Şeria’nın % 85’inin İsrail işgali altında olduğunu unutmamak gerek) böylece 1967 sınırlarının ötesinde binlerce Yahudi yerleşim birimi olduğu yerde kalacak, Doğu Kudüs Filistin egemenliğine verilecek, Filistin devleti silahsızlandırılacak, ordusu olmayacak, sadece iç güvenlik birimi o da teröre karşı mücadele için kurulacak. Bu süreç içinde Filistin güvenlik güçleri kendi örgütlerini zapt-ı rapt altına alacak, yasa dışı inşa edilen Yahudi yerleşimleri (uluslar arası anlaşmalara göre yerleşimlerin tümü zaten yasadışı) yıkılacak, yenileri yapılmayacak, Gazze’de ateşkes sağlanacak, Filistin ekonomisi güçlendirecek, paralel olarak Arap ülkeleri de İsrail ile ilişkilerin normalleştirecek., Filistin kendi sınırlarını kontrol edecek.

Plan güzel görünüyor değil mi? Yahudi yerleşimlerinden başlarsak. Şu an itibariyle 500 bin İsrailli Filistin topraklarında yani 1967 sınırlarını ihlal ederek yaşıyor. Oslo anlaşması gereği Filistin devleti Batı Şeria’nın % 22’sinde kurulacakken bu rakam şimdi 12’lere kadar düşmüş durumda. Peki ordusu olmayan bir ülke nasıl olacak? Yasadışı yerleşimler engellenecek denirken uluslar arası kurallara göre 500 bin kişinin yaşadığı tüm yerleşimlerin yasadışı olduğuna hiç değinilmiyor. Mültecilerden söz edilmiyor ki mülteciler Filistin hayalini ayakta tutan geri en önemli unsur. İsrail vatandaşı olan Filistinlilerin ne olacağı ise meçhul.

Zaten varolan koşullarda iki devletli çözüm bu işin ilacı olmayacak.

İSRAİL’İN TALEPLERİ BİTMİYOR
Her şey bununla bitmiyor tabii ki. Obama yönetimin kafasının karışık olduğu asıl nokta Ortadoğu’ya çözüme nereden başlayacağı. Önceleri İran ile ilişki kurmayı deneyip ardından Suriye ve sonunda Filistin soruna yönelecek derken şimdi hepsine birden bir anda yükleniyor.

Çünkü yönetim bu barış planını hayata geçirmek için İsrail’i ancak İran’ı sıkıştırma şartıyla ikna etmiş gibi görünüyor. Yani İsrail’in bitmek bilmeyen taleplerinin hedefinde şimdi İran var. 2003 öncesi Irak’ı tehlike gören, Saddam Hüseyin devrildikten sonra bu tehlikeden kurtulan İsrail’in tatmin olmadı. İran’la da tatmin olmayacak. Çünkü asıl amacı Ortadoğu barışından çok kendi kafasındaki bölgeyi yaratmak. Hoş bu strateji Amerika’ya da çok ters değil.

Yani ABD çok tehlikeli bir kumara hazırlanırken masadaki 3 kartı aynı anda oynama yanılgısı içinde. Çünkü kontrolü kaybettiğinde oyun berbat olabilir. ABD birinci aşamada İran’a yönelik baskı kampanyası yoğunlaştıracak. Avrupa’yı, Birleşmiş Milletleri de devreye sokacak. Nükleer silahların İsrail için bir tehlike olmasından çıkarılacak bunun karşılığında, ikinci aşamada İsrail Filistinlilere pek bir şeyler kazandırmayan anlaşma masasına oturacak, sanki çok büyük bir adımmışçasına yerleşim inşalarını dondurulacak.(Yani İran’ın nükleer kapasitesi bir tehlike ama Yerleşimler Filistin için tehlike değil). Böylece üçüncü aşamada İran’ı tehlike olarak gören bölgedeki ABD müttefiki, baskıcı otoriter Arap ülkelerinin de desteğini alacak, İsrail ile ilişkili için onları da ikna edecek. Yani 3 odaklı 3 hedefli bir plan var ABD’nin elinde.

Ancak bu strateji çok büyük riskler içeriyor. Obama “çok büyük hayalim var” derken Ortadoğu için bunu düşünmüş olmaz. Obama’dan medet uman Ortadoğu halkları ise böyle bir rüyayı görmek bile istemeyeceklerdir. Son kertede tüm bunların bin türlü bahaneyle işgali sürdüren İsrail’i gayri adil bir anlaşma için masaya oturtmak ve sadece zaten yasa dışı olan yerleşimleri durdurmak için yapılması, tüm dünya ile İran’a yüklenmenin planlanması hayal kırıklığı yaşamak için yeterli.

Erken olmasına rağmen bu kez de Ortadoğu barışı denilen sürecin yine boşa zaman harcamaktan başka bir anlamı, Filistinlilere hiçbir yararı olmayacağı ve işgal topraklarının kemirilmeye devam edileceğini söylemek kehanet olmaz. Ne diyelim, Obama hayali buraya kadarmış. Chavez Obama için “içi boş bir teneke” demişti. Ağır bir ithamdı. Ancak, kesin olan nokta: Onca yaşanana, onca tecrübeye rağmen Amerikalılar Ortadoğu’yu tanımıyor.

(NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu'nun bu yazısı Radikal 2 Gazetesinde yayımlanmıştır)

17 Kasım 2009 Salı

Dünyada 1 milyar insan aç

Birleşmiş Milletler, pazartesi günü(yani dün,16 Kasım) Roma'da başlayacak Gıda Zirvesi öncesi bir milyar aç insana dikkat çekmek için kampanya başlattı. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü Başkanı 24 saat oruç tuttu.
Dünyada bir milyar insan her gün aç yatıyor. Her 6 saniyede bir çocuk yetersiz beslenme nedeniyle ölüyor.

Birleşmiş Milletler de açlık sorununa dikkat çekmek için pazartesi günü İtalya'nın başkenti Roma'da başlayacak Dünya Gıda Zirvesi öncesi bir kampanya başlattı.

Dünya Gıda ve Tarım Örgütü Başkanı Jacques Diouf, bir günlük açlık grevi yaptı. Diouf, pijamasının üzerine giydiği pardesüsüyle eylemini örgütün Roma'daki merkezinde gerçekleştirdi.
Diouf, “Dünya da açlık çekenlerle dayanışma göstermek için 24 saat birşey yiyip içmeme kararı aldım. Herkesi haftasonu bu eyleme katılmaya çağırıyorum. Umarım bu hareketimiz halkı bilinçlendirir. Böylece bu durumu değiştirebilecek olanlara kamuoyu baskısı oluşur” dedi.

Diouf, açlıkla mücadelenin dünyanın birinci önceliği olarak belirlenmesi için "www.1billionhungry.org" adlı internet sitesindeki online dilekçenin de onaylanması çağrısı yaptı.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun da oruç tutarak kampanyaya destek verecek.

Dünya gıda programı küresel ekonomideki kriz nedeniyle açlıkla mücadele konusunda kaynak sıkıntısı çekiyor. Roma'da yapılacak Dünya Gıda Zirvesi’ne Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katılacak.

Zirvede, açlık çeken ülkeler için gelişmiş ülkelerden daha fazla destek sağlanması hedefleniyor.

Öncelikle söyleyeyim, bu gıda zirvesine "zengin ülke" lerin liderleri pek ilgi göstermedi şu ana kadar...Bu eylem laftan daha öteye gitmiş bir hareket olarak kayıtlara geçse de gerekli yerlere ulaşmamış gözüküyor
ntvmsnbc.com

Pinhan


Pinhan
Elif Şafak
Metis Yayınları
218 Sayfa
Nisan 2007
Puan:7.0

Elif Şafak'ın ilk romanı Pinhan. Yazar bu romanla 1998 Yılı Mevlana Büyük Ödülü'nü aldı.
Aslında okumaktan sıkıldığım ve elimden bıraktığım bir kitaptı,ama tanıtmak istememin nedeni bittiğinde yüzümde bir gülümseme bırakabilmesi idi. Mevlevi düşünceler çok güzel aktarılmış okuyucuya,zaman zaman çok etkileyici parçalarla okuyucuyu sarsmış ve etkilemiş.

Kitaptan Bölümler:

"Taş köprünün tam orta yerinde durdu. Dağ, taş, dere, tepe, börtü böcek onunla beraber durup, soluğunu tuttu. Onlara dönüp yola devam etmelerini, arkalarından yetişeceğini söylemek istedi;ama yapamadı."

"Dağ, tepe/bayır, ova/su ve toprak/ateş ve hava/senin kokunla yoğrulmuş/buram buram sen kokmakta/her nefeste/her iç çekişte/ve her özlemde/seni/sade seni/soluyorum/senin karşında utanmaktan değil/seni utandırmaktan/korkuyorum/öyle bir sapa yola/soktun ki/beni/öyle bir yolda rehberlik ettin ki/hep ışığı görmemek için/görüp de/gün ortasında çırılçıplak kalmamak için/yalvardım durdum/en nihayetinde/dönüp dolaşıp bıraktığım yerde/senden/bir senden/uzak düştüm/ayrı düştüm/belki de ilk kez/o zaman bölündüm..."


"Hani halkanın ucunda/kavuşacaktım sana/hani bir iken ayrı düşmüştük/ve çok iken bir olacaktık sonunda/çoktan razı idim oysa/razı idim gecenin matemine/karanlığı fırsat bilene/ve korkaklığıma/ve karabasanlarıma/oyun oynar gibi yaşar giderdim/kuş avlardım/kuşları deli gibi kıskanırdım ya/bırakmadın/bırakmadın ki kendimden kaçayım/koyvermedin/koyvermedin ki sürsün bu devran Döndü halka/döndü olanca hızıyla/toprak ki siyah bir halka idi/ve geceye saklanırdı bazen/tuttu su ile karıştı/su ki sarı bir halka idi/rengiyle dalaşırdı bazen/tuttu toprağı kucakladı/eğildim suya baktım/suda kendimi gördüm/kendimi sen sandım/sarılmak için atıldım/köprüye hıncım yalan imiş/onu yıkarken suya karışan/ben oldum"

.....

ölümün soğuk elleri geçerken gözlerinden yüreğime
durdurup zamanı geçemiyorum senden öteye
bozuk para misali harcayamıyorum sensizliği
sadece mazide kalman gerekli olan
ama sen herkesin yüzündesin benim için
dinlediğim bütün şarkılarda,izlediğim filmlerde,yazdığım şiirlerde
yaşadığım sensizlikte
hep,sen varsın

mc

16 Kasım 2009 Pazartesi

Türkiye'nin Sudan ilgisi nereden geliyor?

Ankara, Sudan lideri hakkındaki tutuklama kararının ertelenmesi için girişimde bulunmaya hazırlanıyor. NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu, bu tutumun nedenlerini analiz ediyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, Sudan Devlet Başkanı Ömer El-Beşir hakkında insanlık ve savaş suçu işlediği gerekçesiyle tutuklama emri çıkardı. Türkiye henüz mahkemenin yetkisini tanımıyor. Bu yüzden kararı uygulayıp uygulamayacağı bilinmiyor. Bilinen Ankara’nın tutuklama kararının ertelenmesi için girişimde bulunmaya hazırlandığı.

Peki Türkiye’nin Sudan ilgisi nereden kaynaklanıyor?

Bu sorunun yanıtını Türkiye’nin AKP hükümetiyle birlikte başlayan dış politika çizgisinin satır aralarında bulmak mümkün.
AKP hükümetinin dış politika anlayışının, uzaklık göz etmeden coğrafi anlamda yatay ve dikey eksen üzerindeki her ülkeye ulaşma, ilişki kurma, komşuların ile sıfır sorun, kendi bölgesinde barış ve diyalog anlayışı üzerine kurulduğu söylenebilir.

Bu ilişkide öncelik sırasında tabii ki komşu ülkelerle Ortadoğu ve Kafkasya başta geliyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun ulaşabildiği, iz bıraktığı ve yüzyıllar öncesinden ilişki tecrübesinin bulunduğu ancak uzun yıllardır unutulan ülkeler de bu politikanın dairesi içinde. Afrika ülkeleri işte bu son kategori içine giriyor. Türkiye’nin son Afrika açılımı ve El Beşir’in Sudan’ına olan ilgisinin temel kaynağını bu mantık oluşturuyor. Ama gerekçe sadece bu değil tabii ki.

DIŞLANANLARA YAKIN DURMAK
Türk dış politikasının son dönemdeki hareket tarzı, sorunlu bölgeler ve sorunlu ilişkilere tersten yaklaşıp, genel eğilimin tersine “dışlananlarla ilişki kurmak” ve burada yaratacağı ilişki kanalları üzerinden kendine avantaj sağlamak, tıpkı Hamas ve El Beşir ilişkilerinde olduğu gibi.

Bu çizginin riskleri olsa bile, örneğin, Hamas’la kurulacak ilişkilerde Türkiye bir oranda söz sahibi olmuş durumda. Yoğun eleştiri alan bu politika bir yanıyla tutmuş gibi görünüyor. Çünkü, Türkiye “dışlananlarla ilişki kurulmasını, en azından onların da dinlenmesi gerektiğini” düşünüyor. Kısa vadede riskli gibi görünen bu politika, orta vadede Türkiye’ye “dışlanan ülke veya gruplarla” ilişkisi üzerinden söz sahibi, aracı ya da kolaylaştırıcı olma avantajı sağlıyor. Sudan’daki El Beşir ilişkisi de bu kategoriye giriyor.

AFRİKA AÇILIMI
Türkiye Sudan’ın Afrika açısından çok önemli olduğunu, yeni bir iç savaş durumunda ülkenin 2’ye 3’e bölünebileceğini, bu yüzden hakkında varolan ağır iddialara rağmen, Beşir’in iktidarda kalmasının ehven-i şer olduğunu düşünüyor. Öte yandan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi oylamasında, 53 Afrika ülkesinin 51’inin oyunu alması da El Beşir konusunda Afrika ile birlikte hareket etmesini zorluyor. Üstelik Arap Birliği ve İKÖ de El Beşir kararına karşı çıkıyor. Tüm bunlar biraraya gelince, Türkiye’nin Güvenlik Konseyi’nde El Beşir için nasıl bir tavır göstereceğinin ipuçlarını veriyor.

NEO OSMANLI HAYALİ
Çok eleştirilen bir diğer nokta ise, Türkiye’nin “Osmanlı’nın mirasına soyunduğu” iddiaları. Türkiye bu role soyunup soyunmaması bir yana, yeni dış politika paradigmasını Osmanlı coğrafyasını üzerine kurduğu ortada. Sudan’da bu ülkelerden birisi. Üstelik Sudan’ın zengin yeraltı kaynakları bu ülkeyi cazip kılıyor. Bu cazibe sadece Türkiye değil birçok ülke için de geçerli. Yani Sudan’a yönelik ilginin önemli nedenlerinden biri, bölgeyi eski sömürgecilere ve şu anda Afrika’da çok güçlü olan Çin’e bırakmamak, küçük de olsa söz sahibi olmak, en azından Sudan özelinde bu süreçten avantajlı çıkmak. Tüm bunları bir araya getirince Türkiye’nin El Beşir’e verdiği destek daha iyi anlaşılır.

İNSANİ VE AHLAKİ SORUMLULUK!
Ancak Türkiye bu noktada, dış politikada duygusallık, insani ve ahlaki yükümlülükler ile reel politika arasında tercih yapmak durumunda. Zaten tartışmalar da burada düğümleniyor. Gazze saldırısı nedeniyle duygusal ve insani bir çıkış yapan Başbakan Erdoğan’ın, El Beşir ve Sudan konusunda benzer bir yaklaşımı göstermediği söyleniyor.

Ancak insanlığa karşı işlenen suçlarda çifte standardın hem insanlığı hem de ülkeleri ne tür sorumluluklara sürüklediği, tarihin bu yükünün gelecek nesillere mal olduğu biliniyor. Eğer, Türkiye abartılı ve anakronik bir Neo-Osmanlı mantığı ile reel politikanın gayri insani koridorlarına yöneliyorsa, diyecek bir şey yok. Bu durumda Türkiye'nin, işine geldiği vakit insanlık suçlarına göz yuman diğer ülkelerden hiçbir farkı kalmayacak; popülist bir karşı çıkış, “kof” bir insani duruş söyleminin ötesine geçilemeyecektir. Bunun tarihi ve ahlaki sorumluluğu da büyük olacaktır. Bu yüzden, Türkiye’yi “Neo-Osmanlı girdabına sokmaya çalışan” bu zemini hazırlamak için CIA patentli “uzmanları” sahaya sürenlere dikkat etmek gerekir. El Beşir benzeri insani konularda Türkiye, hoş bir sada gibi gelen Neo-Osmanlı hayali ile değil ahlaki yükümlülüğü ile hareket etmelidir. Bir ülke o zaman büyük düşünen ve tarih karşısında başı dik bir ülke olur.

15 Kasım 2009 Pazar

OpenGL - Temel İşlemler

Okulda aldığım Bilgisayar Grafikleri dersinde kullandığım Opengl kullanımına birkaç tane örnek vermek istedim. Opengl, C dili içinde kullanılmıştır.
OpenGL kurulum(Visual Studio 6.0 'ya)
OpenGL Kaynak
Örnekte; üçgen ölçekleme, yansıtma,döndürme ve öteleme işlemleri yapılıyor.Bu kısımda kullanılacak fonksiyonlar ve programın main parçası bulunuyor. Bi sonraki sayfalarda ise fonksiyonların açılımı var.

#include <GL/glut.h>
#include <stdio.h>
#include <math.h>

void ciz();
void menu(void);
void koordinat();
void olcekayar();
void otelemeayar();
void yansimaayar();
void dondurmeayar();

float matris[3][3];
float deger1;
float deger2;
float deger[3][3];


int main(int argc, char **argv)
{
int sec,i;


for(i=0;i<3;i++)
matris[i][2]=1;

menu();
scanf("%d",&sec);

glutInit(&argc, argv);

if(sec==1){
koordinat();
olcekayar();
glutCreateWindow("OLCEKLENMIS UCGEN"); }

else if(sec==2){
koordinat();
otelemeayar();
glutCreateWindow("OTELENMIS UCGEN"); }

else if(sec==3){
koordinat();
yansimaayar();
glutCreateWindow("YANSIMIS UCGEN"); }

else if(sec==4){
koordinat();
dondurmeayar();
glutCreateWindow("DONDURULMUS UCGEN"); }


glutDisplayFunc(ciz);
glutMainLoop();

return(0);
}

OpenGL - Üçgen Yansıtma

void yansimaayar(){

int i,j,secim;
for(i=0;i<3;i++)
for(j=0;j<3;j++)
deger[i][j]=0;

deger[0][0]=1;
deger[1][1]=1;
deger[2][2]=1;

printf("\nhangi eksene gore yansima\n");
printf("\n1- x eksene gore yansima\n");
printf("\n2- y eksene gore yansima\n");
scanf("%d",&secim);


if(secim==1){
deger[1][1]=-1;
for(i=0;i<3;i++)
matris[i][1]=matris[i][1]*(-1);
}
else if(secim==2){
deger[0][0]=-1;
for(i=0;i<3;i++)
matris[i][0]=matris[i][0]*(-1);
}

}

OpenGL - Üçgen Öteleme

void otelemeayar(){

int i,j;
printf("\noteleme degerini giriniz:(0.x seklinde)");
scanf("%f",&deger1);
printf("\noteleme degerini giriniz:(0.x seklinde)");
scanf("%f",&deger2);

for(i=0;i<3;i++)
for(j=0;j<3;j++)
deger[i][j]=0;

deger[2][0]=deger1;
deger[2][1]=deger2;
deger[2][2]=1;
deger[0][0]=1;
deger[1][1]=1;

for(i=0;i<3;i++)
matris[i][0]=matris[i][0]+deger1;

for(i=0;i<3;i++)
matris[i][1]=matris[i][1]+deger2;
}

OpenGL - Üçgen Döndürme

void dondurmeayar(){

int i,j,k;
float mtrs[3][3]={0};
printf("\ndondurme acisini giriniz:");
scanf("%f",&deger1);

for(i=0;i<3;i++)
for(j=0;j<3;j++)
deger[i][j]=0;

deger[0][0]=cos(deger1*3.14/180);
deger[0][1]=sin(deger1*3.14/180);
deger[1][0]=-sin(deger1*3.14/180);
deger[1][1]=cos(deger1*3.14/180);
deger[2][2]=1;

for(i=0;i<3;i++)
for(j=0;j<3;j++)
for(k=0;k<3;k++)
mtrs[i][j]=mtrs[i][j] + matris[i][k]*deger[k][j];

for(i=0;i<3;i++)
for(j=0;j<3;j++)
matris[i][j]=mtrs[i][j];

}

OpenGL - Üçgen - Genel Fonksiyonlar

void menu(void){
printf("\n 1- OLCEKLEME\n");
printf("2- OTELEME\n");
printf("3- YANSIMA\n");
printf("4- DONDURME\n");
printf("seciminizi giriniz");
}

void ciz(){
glClear(GL_COLOR_BUFFER_BIT);
glColor3f (1,1,1);
glBegin(GL_POLYGON);
glVertex2f (matris[0][0], matris[0][1]);
glVertex2f (matris[1][0], matris[1][1]);
glVertex2f (matris[2][0], matris[2][1]);
glEnd();

glFlush();
}

void koordinat(){
int i,j;
for(i=0;i<3;i++)
for(j=0;j<2;j++){
printf("\nkoordinatlarini giriniz(0.x seklinde)");
scanf("%f",&matris[i][j]);}
}

OpenGL - Üçgen Ölçekleme

void olcekayar(){

int i,j;
printf("\nolcekleme degerini giriniz:");
scanf("%f",&deger1);
printf("\nolcekleme degerini giriniz:");
scanf("%f",&deger2);

for(i=0;i<3;i++)
for(j=0;j<3;j++)
deger[i][j]=0;

deger[0][0]=deger1;
deger[1][1]=deger2;
deger[2][2]=1;

for(i=0;i<3;i++)
matris[i][0]=matris[i][0]*deger1;

for(i=0;i<3;i++)
matris[i][1]=matris[i][1]*deger2;

}

14 Kasım 2009 Cumartesi

Irak'ta yeni dengeler

Amerikanın çekilme takviminin, güvenlik konusunun, istikrar adına söylenenlerin, çizilen pembe tabloların aksine Irak’ta işler yolunda gitmiyor.
Medyanın sayılara indirgediği haberler dışında ülkenin içinden geçtiği kaotik ortam patlayan bombalar dışında pek yansıtılmıyor; olan bitene dair kanıksama duygusu hakim.

Ancak, yanı başımızdaki bu ülkede özellikle Kürt açılımının konuşulduğu ve bu açılımın “Amerika’nın çekilme süreci ile ilgili olduğu” iddiaları, Irak’ın daha yakından takibini zorunlu kılıyor; bu yüzden sadece Kürtleri değil ülkedeki tüm grupları izlemek gerek. Maliki hükümetinin Amerikan güçlerinin kent merkezlerinden çekilmesiyle ülkede güvenliğin sağlandığı, kentte mezhepleri birbirinden ayıran duvarların yıkılacağını açıklaması bir istikrar yanılsaması.

Bu yüzden geçen hafta Bağdat’ın göbeğinde 90 kişinin ölümü ile sonuçlanan patlamalar ülkenin ne durumda olduğunu bir kez daha hatırlatması açısından önemli. Ocak ayındaki seçimler ve son günlerdeki kanlı saldırılar ülkenin ciddi sorunların eşiğinde olduğunun habercisi gibi. ABD, 2011 sonunda ülkeden çekileceğini ilan etmesine rağmen özellikle Amerikan Birliklerinin Komutanı Roy Odierno’nun Kerkük’e “yerleşme” önerisi önümüzdeki dönemde patlama noktasının adresin de gösteriyor.

Kerkük aslında bir haberci; Amerikalıların çekilmesinin ardından özellikle Araplarla Kürtlerin karşı karşıya gelme ihtimalinin habercisi. Ama Arapların da yekpare olduğunu düşünmemek gerek. Çünkü Sünni ve Şiiler Kürtlere karşı belli yerlerde ittifak yaparken kendi içlerinde büyük çelişkiler yaşıyor. Keza ülkenin en güçlü grubu olan Şiiler de bölünmüş durumda. Böyle karmaşık bir resmin içinden nasıl çıkılacağı da bilinmiyor. Çünkü, Irak’ta işlerin düzeldiğini iddia edenler resmin diğer yüzünü görmek, göstermek istemiyor.

KÜRTLERİN ARAPLARLA DANSI
Hem Bağdat'ta hem de Irak'ın kuzeyinde yaşanan siyasi hareketlilik yeni ittifakları doğururken bu ittifaklar zaten çok parçalı olan mezhebi ve etnik siyaseti giderek bölüyor. Kimi kimle, hangi çıkarlar ilişkileri çerçevesinde birlikte olacağı hala belirsiz. Bu da Irak’ın bütünlüğü konusundaki şüpheleri arttırıyor. Son kertede mezhep ve etnik yapılar belirleyici olsa da, bugünü gündelik genel geçer siyasi çıkar ilişkilerinin belirlediği, bunun da ülkenin geleceğindeki belirsizliğe neden olduğu biliniyor. Zaten Irak’ta istikrardan söz edenlerin yanıldığı nokta da bu.

Iraklı Kürtler uzun süredir yaşananlardan rahatsız. Kerkük konusunda referandum öneren 140 maddenin hayata geçmeyeceğini anlamalarına rağmen bu konudaki ısrarlarını sürdürüyorlar. Başta Amerika olmak üzere merkezi hükümet ve diğer tüm gruplar Kerkük’ü Kürtlere bırakmaya niyetli değil.

General Odierno’nun çekilme sürecinde Kerkük’e yerleşme niyeti de Irak’ın istikrarı kadar genel Amerikan çıkarları ile ilgili. Kerkük’ün Kürtlere verilmesi halinde Arapların bunu kaldıramayacağı biliniyor. Merkezi Irak ordusu Musul’a konuşlanırken peşmergelerle çatışmanın eşiğinden dönmesi, Hanekin kenti içinden geçen Irak ordusuna yönelik tepkilerin bizzat Başbakan Neçirvan Barzani tarafından önlenmesi bu bıçak sırtı durumu özetliyor.

Bu durum ise Irak’ta güvenlik anlayışının, farklı grupların birbirlerine ne kadar “güvendiğini” gösteriyor. Çünkü bugün Irak ordusu dediğimiz yapı, aslında her bölgede etnik ve mezhebî olarak farklılaşıyor. Orduda hâlâ Iraklılık kimliği değil etnik ve mezhebî ayrımlar söz konusu. Orta bölgedeki ordu Sünnilerden, güneydeki Şiilerden oluşurken, Kürt bölgesinin denetiminin Peşmergelerin elinde olmasından kaynaklanıyor.

Kimse kendi ordusuna güvenmiyor. Yani Amerika milyarlarca dolar eğitim harcaması yapması bir işe yaramış değil; sanki herkes bir sonraki çatışma için kendi ordusu hazırlıyor gibi. Bu yüzden Kürtler Amerika’nın tamamen çekilmesini istemiyor ve Kerkük’e yerleşme fikrine sıcak bakıyor. Amerika ise ülkede istikrarı sağlama adına Kerkük’e yerleşip Kürtleri de memnun ederek bir taşla üç kuş vurma derdinde. Zaten imzalanan anlaşmada çekilme koşullarında açık noktalar mevcut.

ŞİİLERİN İKTİDAR KAVGASI
2009'de yapılan yerel seçimlerde büyük Şii ittifakına bayrak açarak gücünü pekiştiren "Dava Partisi"'nin lideri Başbakan Nuri el Maliki’nin işi bu kez kolay değil.

Ocak ayındaki genel seçimlerde ülkenin en büyük Şii partisi El Hekim’in Yüksek İslami Konseyi, Mukteda es Sadr'ın Mehdi Ordusu, eski Başbakan İbrahim Caferi'nin başkanı olduğu "Ulusal İslam Hareketi", Ahmed El Culabi yönetimindeki "Ulusal Konsey" ile bazı Sünni, Türkmen ve Kürt grupların oluşturduğu "Irak Ulusal İttifakı" ile mücadele edecek. Bu grupların bir araya gelmesi bu kez siyasi güç mücadelesinde mezhep temelinin siyasi çıkarların ve ekonomik güç paylaşımının arkasına düştüğünü gösteriyor.

Kimilerine göre Şii ve Sünnilerin birlik etmesi Irak’ın bütünlüğü açısından olumlu olmakla birlikte yanıltıcı bir durum. Çünkü bu tür ittifaklar son kertede Kürtleri karşılarına alabiliyorlar. Öte yandan çelişki gibi görünse bile Irak Ulusal İttifakı olsun El Maliki olsun hükümeti kurma aşamasında yine Kürtlere ihtiyaç duyacak.

Bu karmaşık denklem son kertede içten içe beslenen düşmanlıkları ortadan kaldırmıyor. Günlük, siyasi çıkarlar çerçevesinde belirlenen politikalar, bütçe, petrol kontratları ve bütçe konusundaki taviz ilişkilerinden ileri gidemiyor. Kimileri çıkıp böyle bir gelişmenin çok renkli ve çoksesli birleşik bir Irak’ı yaratacağı yanılsamasına kapılıp kamuoyunu bu duruma inandırılmaya çalışılıyor. Ancak durum hiç de öyle değil.

TÜRKİYE GELİŞMELERİ DİKKATLİ TAKİP ETMELİ
Bağdat’ta durum böyleyken kuzeyde, Irak Kürt bölgesindeki seçimlerde “Değişim Grubu”nun ciddi oranda başarı göstererek Kürt Parlamentosunun üçte birini alması Ocak ayındaki genel seçimler için farklı dengeleri gündeme getirebilecek. Değişim Grubu, Talabani ve Barzani’nden alacağı tavizler sonucu Ocak ayındaki genel seçime Kürdistan Listesi ile yani KDP ve KYB ile birlikte girebilir.

Ancak Talabani ve Barzani’den bağımsız davranarak kendi başına hareket etme ihtimali de mevcut. Bu durumda Irak Parlamentosu’ndaki Kürtlerin denklemi ve gücünü etkileyebilir. Tüm bu gelişmeler Irak’ta önümüzdeki dönem ABD’nin vaktinde çekilip çekilmeyeceğini ve Kerkük merkezli kanlı bir dönemin başlayıp başlamayacağını gösterecek. Ancak görünen Irak’taki yeni dengelerin gündelik çıkarlar üzerine kurulduğu sürece ülkenin birleşmekten çok kronik bir istikrarsızlığa doğru yol alacağı.

Bu yüzden uzun vadeli olarak Irak’ta istikrarın sağlanabileceğini düşünmek saflık olur. Bu dönemde Bağdat ve Şam arasında arabulucu olmak isteyen Türkiye’nin tüm bu süreci iyi analiz etmesi gerekiyor. Özellikle Kürt açılımı sürecinde Irak’ı çok daha yakından takip etmek ve ittifakların anlamını iyi kavrayabilmek zorundadır; yakınımızdaki ülkenin ismi gibi “ırak” olmaması için.

(Mete Çubukçu'nun yazısı 13 Eylül Pazar günü Radikal 2'de yayımlanmıştır.)

Beğendiğim İki Fotoğraf

"İnsan" kategorisinde 2007 yılının "En İyi İkinci Fotoğrafı". Firuzköy’de çadırda yaşayan bu kız çocuğunun fotoğrafı, Arif Tanju Korkmaz tarafından çekildi.






















2007 yılının "Manzara" kategorisinde birincilik kazanan bu fotoğraf Süleyman Uçar tarafından çekildi.

13 Kasım 2009 Cuma

Ateşi Yakalamak


Ateşi Yakalamak
Suzanne Collins
Pegasus Yayınları
Eylül 2009
407 Sayfa
Puan: 9.8

"Açlık Oyunları" kitabının devamı olan Ateşi Yakalamak kesinlikle ilk kitap kadar heyecanlı ve sürükleyici. İlk kitabı okuyanlar ,aradıklarını bu kitapta fazlasıyla bulacaklar ve serinin devamını merakla bekleyecekler.
Bu kitap üç kısımdan oluşuyor, birçok süpriz gelişmeler var, Çeyrek Asır Oyunları, Zafer Turu ve isyan... Katniss' in dostları ve düşmanları artıyor, mıntıklar onun yanındayken; Capitol ve Başkan Snow onun karşısındalar... Katniss - Gale - Peeta arasında da yaşanılan şeyler var...Hiç beklemeden hemen okuyun derim,ben nasıl bittiğini anlamadım bile :)

Heyecanınızı artırmak için kitap içinden bazı kısımlar:

"Acaba herkes uyurken olduğundan daha genç mi görünür? Çünkü, Gale şu anda, seneler önce ormanın derinliklerinde rastladığım ve beni, kapanlarından bir şeyler çalmakla suçlayan o çocuk olabilir. Ne çifttik ama... Babasız, korkmuş ama ailelerini hayatta tutmaya kararlı iki çocuk. Çaresizdik ama o gün birbirimizi bulduktan sonra, artık yalnız değildik... "

"Şimdi artık sıcak bir kırmızıya dönüşmüş olan siyah taç dramatik bir makyajla renklendirilmiş yüzüme gölgeler düşürüyordu. Alevler içindeki kız, Katniss, titreyen alevlerini mücevherlerle süslü tuvaletlerini ve yumuşak mum ışığını andıran kostümlerini geride bırakmıştı. O artık en az ateşin kendisi kadar ölümcüldü."

"Uykuya dalarken, gelecekte bir yerde Oyunlar'ın, Capitol'un olmadığı bir dünya hayal etmeye çalışıyordum. Rue'ya ölürken söylediğim o şarkıda bahsi geçen çayır gibi bir yerdi. Peeta'nın çocuğunun güvende olabileceği bir dünya."

Türkiye protokol krizinden sonra bir adım önde

Ermenistan ve Türkiye, Zürih'te gecikmeyle de olsa tarihi imzaları attı. Yaşanan krizden sonra Türkiye, "masadan kaçan taraf" olmayarak puan kazandı. NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu'nun değerlendirmesi...
Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasını ve sınır kapılarının açılmasını öngören protokoller imzalandı. Ancak imza töreninde çıkan kriz, sınırların açılmasının zor olacağını gözler önüne koydu.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Zürih'teki imza töreni için yola çıkmadan önce, küçük bir gazeteci grubuna verdiği brifingde çok heyecanlıydı; sabaha kadar uyuyamamıştı. Kendi deyimiyle "tarihi sorumluğu olan bir imza" atmaya gidiyordu. Söylediği doğruydu. Davutoğlu "donmuş sorunların üzerine kararlılıkla gideceklerini, bölgede statükoyu korumanın kimsenin işine yaramayacağını, sonuç almak için onlarca, hatta yüzlerce defa girişimde bulunabileceklerini" söylüyordu. Bu sözler Bakan'ın genel vizyonunu sergilerken, Türkiye ile Ermenistan arasında başlayan yeni dönemin sancılı geçebileceğinin ipuçlarını da verdi.

Kolay değil, iki ülke arasında neredeyse yüz yıldır taşlaşmış, kangren olmuş sorunlar çözülmeden öylece bekliyor. Bu yüzden Türkiye-Ermenistan arasındaki tarihi imza büyük cesaret ve siyasi riski gerektiriyor. Ancak Dışişleri Bakanı inanılmaz enerjisi ile tüm bunları tüm bunları göze almıştı. Zaten Ermenistan açılımı Davutoğlu’nun “donmuş sorunların üzerin gitme, statükoyu değiştirme” anlayışı ile uyuşuyordu. Bu açıdan sorunları çözmek için sonuna kadar gidilmesi taktiği de genel strateji ile uyuşuyordu. Bu açıdan tarihi ama zorlu başlangıç için Davutoğlu, Zürih'e çok keyifli gitti.

SANCILI SÜRECİN BAŞLANGICI
Ancak, Zürih'teki imza töreni daha ilk adımda sürecin sancılı geçeceğinin kanıtı oldu. Çünkü Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yeni dönemin bam telini oluşturan, bu yüzden protokollere konmayan Karabağ ve soykırım meselesi, daha ilk günde sorunun nerelerde düğümlenebileceğini gösterdi.

Cumartesi akşamı NTV ekranlarında 5.5 saatlik yayınımız boyunca konuştuğumuz birçok isim de bu imzanın ne kadar önemli olduğunun altını çizerek "ama" demeyi ihmal etmiyordu.

Bunlardan birisi de KEİ Ermenistan Temsilcisi Samson Özararat. Özararat iki ülke arasındaki gizli yürütülen tüm süreçlerin görünmeyen isimlerinden. Temkinli ve ketum olmasıyla tanınır. Ancak görüşleri önemlidir. Özararat atılan imzanın çok önemli olduğunu söyledikten sonra, ilk gün yaşanan kriz benzeri yeni sorunların yaşanabileceğini, buna hazırlıklı olunması gerektiğini, normal olduğunu söylüyordu. Çünkü her iki taraf da yüzyıldır yüzleşmediği sorunlarla karşı karşıya geliyordu. Dolayısıyla süreç düşe kalka ilerleyecekti. Ama Özararat'ın şu sözü önemliydi: "Ne olursa olsun artık bir ilişki başladı. Buradan geri dönüş yok. Bu imzaları geri çekmek mümkün değil. Her iki taraf da risk aldı ama çok önemli bir adım da atıldı."

ERMENİSTAN'IN MESAJI KİME
Ermeni tarafının "biraz da iç kamuoyu ve diasporaya yönelik" mesajı sonucu 3 saat gecikmeli başlayan imza töreni sırasında Bakan Davutoğlu'nun keyfi kaçmıştı. Ancak imzacı iki bakanın arkasındaki fotoğrafta Amerikan, Rus, Fransız dışişleri bakanları AB temsilcisinin bulunması bu imzanın sadece iki ülke arasında değil, daha geniş bir çerçevede destekçisinin bulunduğunun kanıtıydı. Bu anlamda törendeki tavrıyla Türkiye elini güçlendirdi. Masadan kaçan taraf olmayan ve ilişkilerin normalleşmesini isteyen bir ülke olarak puan topladı. Ermeni Dışişleri Bakanı ise kendi kamuoyuna, "Bakın ne kadar zor durumda ve baskı altındayım. İmzayı sanki zorla atıyorum" der gibiydi.

Brooking Enstitüsü'nden Ömer Taşpınar da Amerikan yönetiminin Ermenistan üzerinde büyük baskı kurduğunu doğrularken, krizi ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın çözdüğüne dikkat çekti.

Aslında her iki taraf da siyasi risk almış durumda. Sorumlulukları büyük. Ancak cumartesi gecesinin bize gösterdiği, özellikle "tarih komisyonu"nun kabul edilmesinin Ermeniler açısından soykırım tezinin tartışılmazlığına büyük darbe vuracağı endişesiydi. İşte bu sürecin belki de görünmeyen ama Ermenistan açısından en hassas olduğu nokta da bu.

TÜRKİYE PUAN KAZANDI
Önümüzde önemli bir süreç var. Ancak Türkiye, Ermenistan tarafının hareket tarzını gördü. Karabağ sorunu belli bir çözüme girmeden sınırları açmayacağını söyleyen Türkiye, protokolleri TBMM'ye getirmek için Ermenistan'ı bekleyecektir. Konuştuğumuz AKP yöneticilerinin süreçle ilgili hissettirdikleri bu. Muhalefetin tepkisine rağmen süreci iyi yönettiklerini, Ermeni tarafının imza törenindeki tavrıyla ellerini biraz rahatlattığını ima ediyorlar. Yani Ermeni Parlamentosu protokolleri onaylamadan Türkiye böyle bir girişimde bulunmayacaktır. Bu açıdan iki ülkenin sadece resmi düzeyde değil, iki halkın birbirine yakınlaşması, ön yargılarını yıkması açısından yeni bir dönemin başlangıcındayız. İmza tarihidir ama cumartesi akşamı yaşananlardan sonra sınırların açılmasının tahmin edilenden daha uzun bir süre alacağını da söylemek yanlış olmaz. Türkiye taahhüt ettiği gibi uzun bir süre Karabağ sorununun çözümünü bekleyecektir.

12 Kasım 2009 Perşembe

VHDL - Saklayıcı tasarımı

Okulda aldığım Bilgisayar Mimarisi dersinde verilen projenin bir kısmını, VHDL dilini öğrenmek isteyenler ya da benim gibi hayatında bir kez kulanmak zorunda bırakılanlar için yayınlamaya karar verdim. Yararlı olacağını düşünüyorum.
Bilgisayar Mimarisi - Proje
MAX-PLUS II' ye giriş
VHDL Donanım Tanımlama Dili
Max plus indirmek ve yardım


Soru-1 :Saklayıcı tasarımı

İşlemci içerisinde 32 bitlik A, B, AR ve IR, 1 bitlik C ve Z olmak üzere farklı saklayıcılar içermektedir.Genel n-bitlik saklayıcının blok gösterimi Şekil 5 de verilmektedir. Saklayıcının girişleri saat (clk), silme (clr) yükleme(ld) işaretleri ile n-bit giriş verisinden oluşmaktadır. Çıkıs ise sadece n-bitlik veri çıkışıdır. Buna göre 32 bitlik saklayıcıları VHDL kullanarak gerçekleyiniz.




library ieee;
use ieee.std_logic_1164.all;

entity IR_register is
port(
d: in std_logic_vector(31 downto 0);

ld: in std_logic;

clk: in std_logic;

clr: in std_logic;

do: out std_logic_vector(31 downto 0)

);

end IR_register;


architecture behaviour of IR_register is
begin
process(clk)
begin
if clk='1' then
if ld='1' and clr='0' then
do<=d;
elsif ld='0' and clr='1'then

do<= d xor d;

elsif ld='1' and clr='1' then

do<= d xor d;

end if;

end if;
end process;

end behaviour;