
Ece Temelkuran
Ağrı’nın Derinliği
Everest Yayınları
321 Sayfa
Haziran 2008
Puan:9.8
"Bu kitap ne sadece Ermenilere ne de sadece Türkleredir.'Ağrı’nın Derinliği',evsiz kalmanın,evinden uzak düşmenin acısını bilen,tahmin edebilen herkese yazılmıştır.
Aidiyetimizin bize ezberlettiklerinin ötesinde bir "biz" olabilir mi?İçine hapsolmadığımız,dışına atılmadığımız bir "ev" ,bir "biz" kurulabilir mi?
Ece Temelkuran,Ermeni ve Türk milliyetçiliklerine yakından bakarken,toplumların "biz"lerini kurma aşamasında neleri,nasıl dışarıda bırakmış olabileceklerini anlatıyor.
Her kitabında "ötede duranları" yakına getirmeyi amaçlayan yazar,bu kez de Ermeni meselesi gibi "çekinceli" bir konuyu odağına alıyor..."
Okuduğum zaman bana aklıma kazınan düşünceler bırakan bir kitaptı,ararat kelimesini ve biraz da Ermenileri anladığım bir kitap.Bana göre her insanın okuması gereken kitaplardan biri.Anlatım çok gerçekçi,duygular çok iyi yansıtılmış,ama kitap bittiğinde size sorumluluk ve vicdan azabı bırakabilir.En çok sayfasını kıvırdığım kitaptır kendisi...
Kitaptan bir iki kısım:
"Türkiye' nin dört bir yanından ışıklar görünür.Van'da sarı tütünlü filtresiz sigarasını yakar biri,İran'ın ışıklarına karşı.Urfa'da biri,Suriye ışıklarına bakarak paketler karşıya geçireceği bayram hediyelerini.Hakkari'de bir çocuk yüksek bir tepeye çıksa "welcome to Kürdistan" yazısını görebilir ve İzmir'de bir kadın rakı kadehi elinde efkar gönderir"denize dökülüp" karşı kıyıya geçenlere,geçemeyip ruhları Ege denizinde yüzenlere...Ama hepsi,ertesi gün,kendisine bu kadar yakın o memleketlerle ilgili öfkeli ve uzak manşetler okur gazetelerde.Çünkü üç tarafı denizlerle,beş tarafı kederle çevrilidir bu toprağın.Belki gidenler kalanlardan kalabalıktır;muhakkak ölenler,yaşayanlardan...Çünkü en yakınımızdakileri uzaklara itmek üzerinedir yanyana yaşama geleneğimiz.Biz,her gece ışıklarını gördüklerimze bir kere bile bakmamaya alışmışız.En yakınımızdaklerdir bizim en uzak komşularımız... "
"1915 yılında, bu topraklarda karanlık bir yaz yaşandı.Kim suçluydu, kim daha güçlüydü,doksan yıl bu konuşuldu.Mesele şu ki konuşanlar bizler değildik.Hepimiz,hikayelerini eksik ya da fazla anlatan hayaletlerin çocuklarıydık yalnızca.Ama biliyorduk o yaz bizimde utandığımız,yaşananlara koyulacak ad üzerinde kavga ederken eksik bir yasla geçiştirdiğimiz bir şeyler olmuştu.Oysa biliyoruz,bu topraktan sökülüp gitmiş herşey bu toprağın canını acıtıyor;bal gibi biliyoruz aslında .Bilmediğimiz şu:
Biz konuşmuyoruz,bizim yerimize hayaletler konuşuyor hala."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder