Mahrem
Elif Şafak
Metis Yayınları
Ağustos 2000
229 Sayfa
Puan: 7
Görmeye ve görülmeye dair bir roman...
gözbebeği: İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir.Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakından görmek istemez.
Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka 'gözbebeğim! ' diye hitap edilir. -ELİF ŞAFAK-
Kitaptan Bölümler
Bozuk diye kaldırıldığı köşede, durduk yerde aşka gelip çalışmaya başlayan hantal bir saatti hayat. Kuruyordum ben de.Nicedir geride kalışını tedavi etmek istercesine deli gibi çırpınıyordu şimdi.
Zühre: Derler ki,aşk da unutulurmuş her şey gibi,hem de yaşanıp bittikten, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmuş aşk.
Neyse ki, Zühre yıldızı varmış göğün üçüncü katında. Halen aşık olup olmadıklarını ve eğer aşıklarsa kime aşık olduklarını hatırlayamayanlar, göğün üçüncü katına çıkıp, Zühre yıldızının elindeki aşk aynasına bakarlarmış.Baktıklarında gördükleri yüz, aşık oldukları kişinin yüzü olurmuş.
Derler ki,bazıları sadece zifiri karanlık görürmüş aynada.Böylelerin hafızalarından şüphe etmeleri yersizmiş. Çünkü tekleyen hafızaları değil,yürekleriymiş.
Adem ile Havva: Adem ile Havva, yasak elmanın tadına varınca,farklılıklarını gördüler ilk defa.Utanıp, incir yapraklarıyla örtmek istediler çıplaklıklarını.Ama birinde bir, ötekinde üç incir yaprağı vardı. Sayı saymayı da öğrenince, bir daha hiç aynı olamadılar.
Geçmiş,bugün ve gelecek...hepsini peşpeşe dizip, dümdüz bir çizgi çiziyoruz. Bu yüzden geçmişin geçip gittiğine, geleceğin henüz gelmediğine inanıyoruz.Ve en kötüsü,zamanı önceden çizdiğimiz bu dümdüz çizgide yürümeye mecbur tutuyoruz.Ama belki de o burnunun ucunu göremeyecek kadar sarhoştur.
...
Keşke zaman hiç ayılmasa.Düz çizgide dümdüz yürümeyi bir türlü başaramasa.Keşke hep yalpalasa,saçmalasa,parçalasa.Biz de bakıp bakıp,yaptıklarını kınasak ve bir daha hiçbir şeyimizi ona havale etmeye kalkmasak.
Bazen tepetaklak olur yürek. Aheste revan giderken kendi yolunda, göğüs kafesine toslar küttedek.Yüzüstü kapaklanıverir yere.Bir yerlerinin fena halde kırıldığını hisseder kalkmaya yeltenip de kalkamadığını gördüğünde. Üzerini yoklar ama dışarıdan belli olan bir yara filan bulamaz.Haykırır var gücüyle:"Derhal çıkmam gerek.Çıkmam gerek!" Zar zor doğrulur, ağlaya sızlaya saldırır kafesinin demirlerine. Ve nihayet göğüs kafesinden kurtulmayı başardığında, ne yöne gideceğini kestiremeden bakakalır önüsıra uzanan yollara; daha evvel ayak basmadığı topraklara. Yollar yollara karışır. Sular bulanır.
Elmas bir gözdür yürek.Ve çizilmeyegörsün bir kere,artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle aleme.
İnsan ait olduğu resimde ya güçlü ya da zayıf, ya çirkin ya da güzel, ya biricik ya da sıradandır. Ama ait olmadığı bir resmin içinde sıfatlarını kaybediverir.Bir de bakarsın ki, aslında o kadar güçlü değilmiş ya da o kadar zayıf. Ne o kadar çirkin ne de o kadar güzelmiş.Sen de dene. İnsanları en son ait olabilecekleri fotoğraf karelerine yerleştir ve bir de öyle bak onlara.
unutmak: göz temizliği
veda: ..."Neden baktın neyi geride bıraktığına?Söylesene, insan terk ettiği şeye neden dönüp bakar son bir defa?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder