Şehrin Aynaları
Elif Şafak
Doğan Kitap
Mart 2009
298 Sayfa
Puan: 7.5
"Aynalar şehrine geldim çünkü benim hikâyemin önünü, benden evvel kaleme alınmış bir başka hikâye tıkıyor. Aynalar şehrindeyim çünkü bir kez şu bendi yıkabilsem sular çağlayacak, deli deli akacak; hissediyorum.”
… Bazen, hakikat bütün çirkinliği ve çirkefiyle karşıma dikildiğinde, akıbetimi allayıp pullamak, süsleyip püslemek gelmiyor içimden. Böyle zamanlarda gözlerimi kapatıp, usulca arkama yaslanıyorum ve küfre özenen kelimelerin dişlerimin arasında bıraktığı o kekremsi tatla oyalanıyorum.
“Aynalar şehrindeyim çünkü ben bir korkağım; ve ne olduğunu bilen her korkak gibi, bu sırrı kendime saklıyorum.”
"Aşk" romanından sonra gözüme giremeyen Elif Şafak, yurt dışı maceralarına rağmen bence Türkiye'de kelime oyunlarını en iyi yapan kişi.Bu yönüne o kadar hayranım ki bazen ben de denemeler yapıyorum.Kelimelere hükmedişi benim için Aşk romanı hariç okuduğum her romanında olayın-hikayenin önüne geçti.Bu yüzden kitabı genel olarak beğenmesem de içinde o kadar değerli parçalar saklıyor ki Türkçe'ye saygımdan okuyorum kitabı. Bana sabrı öğreten yazardır kendisi.
Kitaptan Bölümler
Kuyu derin, kovanın aşağılardan çıkıp gelmesi yıllara bakıyor ve kova şu an hızla aşağılara iniyor, senin eğilip arkasından bakabileceğinden de çabuk.(Franz Kafka,Bir Savaşın Tasviri)
Ne yazık ki, kendi varlığı başkalarının yokluğunu gerektiriyordu. Var olabilmek için yok etmeye mahkumdu.Bu kısırdöngüden kurtulabilmek için belki de kendini ortadan kaldırması gerektiğini düşünüyor ama buna bir türlü cesaret edemiyordu. Her ne olursa olsun, hayatı seviyordu ölüm.
Bu adamın acısının bir ayine dönüştürülmesi ne gariptir.(Halil Cibran, İnsanoğlu İsa)
Her şey tersine gidiyor...kitaplar hocasız ve hocalar kitapsız... gençler halsizleşiyor ve yaşlılar gençleşiyor...yaratıklar insanı oynuyor ve insanlar da yaratığı...(Baltazar Gracian,Criticon)
"Çık dışarı Rizzoni.Işığa gel!"
Rizzoni kendi kendine mırıldanarak cevapladı onları:"Cahiller!Budalalar!Benim ışığım içimde!"
Ben, sevgili hanımefendi, ait olduğunuz çemberin öteki yarısıyım. Ne yazık ki,bana muhtaç olduğunuzu görecek gözlerden yoksunsunuz.Sizin bu cehaletiniz ve gafletiniz yüzünden çemberimiz bir türlü dönemiyor.
Bilmemek,kendi gölgenden korkmana sebep olur,bilmekse başkalarının gölgesinden.Biri içeriden kuşatır seni, öteki dışarıdan.
"İşte benim şehrim böyle olmalı. Şehir dediğin bir çember olmalı." Aynen böyle söylemişti Halife El-Mansur; çünkü gayet iyi biliyormuş ki,çemberin ortasında durduğunda herkese eşit mesafede olacakmış. İster yoksul, ister zengin olsun;ister doğuştan bahtsız, ister mal mülk içinde yüzüyor olsun...herkese, her şeye eşit uzaklıkta.Adaleti sağlayabilmek için, şehrini çemberden yapmayı arzulamış.
İnsanın şu fingirdek alevle öpüşmesi, öpüşüp de sarı, sıcak ateş olması, ateş olup da kendi küllerini havaya savurması belki de o kadar korkunç bir şey değildi.Ateş olunca yanmaktan korkmak manasızdı,çünkü ateş dediğin yakar ama yanmazdı.
Ayak uçlarında bir ürperti hissetti.Önce bunun o aç farelerden biri olduğunu sandı.Cesaretini toplayıp baktığında, tanıdı onu.Bu korku böceğiydi. Şimdilik yolu uzundu. Henüz ayak uçlarındaydı.Fakat hızlı bir böcekti o, çok çabuk yol alırdı.
Tanımadığım daha kaç kişi var içimde yaşayan?
İçimi görmüyor musun?Bu kap alabileceğinden fazlasını aldı.Artık tek bir damla bile yeter.Akmak istiyorum.
Vaktiyle bir dostum, can dostum bana dünyayı gezip görmek istediğini söylemişti.Gülmüştüm ona.Fakat sonra hak vermiştim.Evet, o dünyayı gezip görmeliydi.Oysa ben...ben öyle değildim.Ben zaten dünyaydım.
Aynalar şehrine geldim çünkü benden evvel yazılmış bir hikaye içindeyim.Aynalar şehrindeyim çünkü kim olduğumun peşindeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder