Onurları uğruna asillik havuzunda boğulan ve en önemlisi ‘unutturulan’ hayat gladyatörleri…
Yeni dünya insanı önceden insanları katlederdi. Özellikle atalarımız Osmanlı. 600 yıl boyunca sürdürdükleri fetih politikası sayesinde insanlar savaşla büyüdüler. Zihinler en çok savaş kelimesiyle uğraştı. Torunlarına bıraktıkları hafızalar sayesinde bizler savaşmak üzerine kurulan politikalarla uyutulduk, büyütüldük masallar yerine. Bebekken kardeşimizi kıskandık, okulda arkadaşımızla uğraştık, eşlerimizi dövdük, erkeklere sövdük, hayvanları aşırı avladık, doğayı katlettik… Yüzlerce yıl süren bu hafıza oyununu silmek de yıllar alacaktır. Ama silmek isteyen pek insan yok günümüzde… Baktığımızda insan olarak geçmişimizle-kendimizle savaşıyoruz: Ermeniler hala 1915’te yaşıyor, Rumların ideaları devam ediyor, Amerikalılar Kızılderililerle başlattıkları ırkçılığı-kıyımı sürdürüyor, doğa yara almaya devam ediyor, canlı türleri yok oluyor…
Katli vacip insanlar tanıdım bu hayatta. Takdir benim değil ama, kendimi sorgularken “hayata neden geldim” diye ve keskin cevaplar bulamazken hala, bu katli vacip insanların bu dünyada bulunmamasına karar verdim. Belki ben de faili meçhul cinayetlere kurban veririm onları ya da bomba koyarım onların son model arabalarına, şarbon dökerim yollarına, hatta ölümcül virüsler serperim kaldırımlara. Hak veririm Aziz Nesin’e, vatan haini olurum Nazım’la, Ergenekon’a karışır adım, karikatürlerimden dolayı yargılanırım, mahkemelerinde sürünürüm ülkemin, belki de ikinci hayatımda doğumum doğusunda olur Anadolu’nun böylece ben de varoş olurum Kürdüm diye, sokak ortasında sövülen anamın topraklarıma gelmeyen devlet babanın kardeşimi alan serseri mayının bıraktıklarıyla yaşarım benden küçük on iki kardeşimle. Askere gönderirim onların oğullarını, sonra bir asker çalar kapılarını “oğlunuzu vatanın topraklarına kattık” derler, belki o zaman anlarsınız arayıp da bulamadığınız kalbinizin ve vicdanınızın sizi çoktan terk ettiğini, seçim zamanı gezersiniz ülkenizi, koyunlarınız meydanlarda sizi takip eder, siz mumu yatsıya kadar yanan çobanlarsınız, sevdalısı olduğunuz koltuklarınıza sinen kötü kokular sizi götürmez hiçbir yere…
İşte bu onursuz hayat deryasında, tarihe baktığımda iki ışık parlar bana: Kızılderililer ve Aborjinler…
Yeni dünya insanı günümüzde insanı öldürmek yerine ‘kullanıyor’ artık. Bence bu dünyanın en önemli buluşudur: Kölelik. Biz insanlar hayvanları öldürmeye, doğayı amaçsızca katletmeye, çevremizdeki her şeyi kendimiz için kullanmaya programlanmış yaratıklarız ve aslında biz de bu amaçla kullanılıyoruz. Bakın, bu dünyayı gerçekten yöneten kendini ilah sanan binlerce insanın kuklaları piyonları koyunlarıyız biz. Ve bu süreç doğa bizi yok edene kadar sürecek, çünkü kurtuluş ümitlerimiz kahramanlarımız siroz oldu; yanlış teşhislerle, bombalarla, kurşunlarla, işkencelerle, dil yaralarıyla kaybettik onları. O kahramanların ortak özelikleri, öldüklerinde vicdanlarının rahat olmasıydı.
İşte benim kahramanlarım, atalarım, ümitlerim de onlar: Kızılderililer ve Aborjinler…
Amerika dünyaya getirdiği demokrasiyle meşhurdur: Irak, Afganistan, Vietnam ve çok daha fazlası Ukrayna, 12 Eylül … İşte Kızılderililere getirilen demokrasi de Amerikalıların ilk icraatidir aslında. Doğaya ve canlılara duydukları saygıydı onları temiz bırakan. Nasıl yaşadıkları, neye taptıkları, neler yaptıkları beni hiçbir zaman ilgilendirmedi.
Marlo Morgan’ın Bir Çift Yürek kitabını okuduğumda gerçek anlamıyla anladım Aborjinleri. Belki kitap yalandı ama inanmak istiyor Muhammed işte.
Yüzlerce yıl süren insanlık tarihinden sonra zihinlerimiz değiştirildi. Ama hepimizde zihin artıkları kalmıştır mutlaka. Benim artıklarım bana Kızılderililer ve Aborjinleri takip etmem gerektiğini söylüyor. Benim rehberlerim onlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder